Ekonomi denilen bilim veya uğraş, hayat kalitesi optimizasyonuyla ilgilenir.
Hayat kalitesinin temelinde ise barınma ve beslenme ihtiyaçlarının karşılanması vardır.
Yani, bir ülkede halkın geneli başını sokacak bir ev bulamıyor ve kırmızı et yiyemiyor ise;
Koca koca lüks binaların,
Büyük büyük arabaların,
Şahane restoranların,
Şatafatlı otellerin,
Uçsuz bucaksız mağazaların varlığı iktisadi olarak hiçbir şey ifade etmez.
Sorabilirsiniz…
Fakir ve açlar varken; bu zenginlik göstergesi unsurları nasıl olabilir diye?
İşte bu sorunun cevabı GELİR DAĞILIMI ADALETSİZLİĞİNDE gizlidir.
Şu an Türkiye’de yıllık toplam üretilen gelirin %50’si, %20’nin cebine giderken,
Toplam servetin %90’ı ise %10’luk bir kaymak tabakanın mülkiyetindedir.
Daha da basitleştireyim…
Türkiye’de kaymak tabakayı oluşturan yaklaşık 10 milyon kişi var.
Bunlar tüm o lüks ve şatafata yetiyor.
Yani restoranları dolduruyor,
Otellere gidiyor,
Giyiniyor, yiyor ve içiyor…
Onlara kızmak anlamsız.
Sorun onlarda değil sistemde…
Lakin biliniz ki; her durumda onlar kazanır çünkü onlar için hayat kalitesi optimizasyonu hedefleyen ekonomi değil; servet maksimizasyonu hedefleyen finans bilimi önemlidir.
Türkiye müthiş bir deneyin sonuçlarını ödüyor.
Nas deneyi yani negatif reel faiz politikası vahşi bir servet transferi yarattı.
Hortlayan enflasyon canavarı ile de birilerinin cebinden çıkan parayı kaymak kesimin cebine koydu.
Sonuç olarak da gelir dağılımı tamir edilemeyecek şekilde bozuldu!
Orta direk kayboldu.
Ücretliler ezildi,
Asgari ücretli olmak genele yayıldı.
Liyakate dayalı meslek mensupluğunun itibarı ortadan kayboldu.
Artık öğretmen, akademisyen, doktor, mühendis, bankacı yani bırakın diğer kademeleri beyaz yakalılar dar gelirli hale geldi.
Diğerleri ise fakir oldu.
Kısaca, gelir dağılımı piramidinin boyu kısaldı.
Artık Türkiye’de bir tarafta şanslı kaymak azınlık zenginler ve diğer tarafta geniş kitleyi oluşturan dar gelirliler ve fakirler var.
Unutmadan belirteyim, bu durum şu an küresel bazda tüm ülkelerin sorunu.
Ancak Türkiye’de çok daha kötü.
Şu an rasyonel politikalara dönüyoruz.
Yumuşak geçiş için kısmi hatalar yapılsa da doğru uygulanan bir para politikasına sahibiz.
İlerleyen günlerde sıkılaştırma hamlelerinin maliye politikası ve yapısal reformlarla desteklenip desteklenmeyeceğini göreceğiz.
Lakin söylemek zorundayım…
Sizi üzecek biliyorum ama dost ve bilim acı söyler!
Bir an için her şeyin olması gereken gibi yapıldığını hatta Türkiye’nin 2005-13 dönemi fabrika ayarlarına döndüğünü düşünelim.
Enflasyon tek haneye inmiş olsun; kurumsal kalite artırılmış ve hatta Türkiye yatırım yapılabilir kredi notuna sahip olsun.
Ne yazık ki dar gelirli ve fakirler için zenginleşme söz konusu olmayacak.
Diğer bir ifadeyle,
Kim uygularsa uygulasın doğru şekilde uygulanacak politikalar dar gelirlilerin ve fakirlerin zenginleşmesini sağlamayacak; DAHA DA FAKİRLEŞMESİNİN ÖNÜNE GEÇEÇEK!
Çünkü gelir dağılımını düzeltmek orta vadede mümkün bir iş değildir.
Her şey mükemmel gitse bile,
Siz değil, bir olasılık çocuklarınız size göre daha fazla refah içerisinde yaşayabilir.
İktisadi olarak ekonomik göstergeler düzeldiğinde beklenen şey yeni iş alanlarının açılması, eğitim ve girişimcilik sayesinde çocuklarımızın ORTA DİREK GELİR HAVUZUNA katılımı ve takiben gelir dağılımının bu güne göre daha adaletli hale gelmesidir.
Her şey iyi gitse dahi bu bir sonraki kuşakla mümkün olur.
Bu süre ise takriben minimum 20 yıldır!
Sevgi ve vicdanla kalın…
Doç. Dr. Soner GÖKTEN