3 aya kadar uygulanan TL vadeli mevduat faizlerinde geri çekilme yaşanıyor.
Yaklaşık ortalama 5 ila 8 puanlık düşüşler gözleniyor.
%55 seviyesindeki faiz oranını şu an bulmak zor.
Mevduat ile katılım hesaplarında stopajın 2,5 puan artırılması ve faiz getirili yatırım fonlarında % 7,5’e yükseltilmesi hiç şüphesiz ki mevduat faizlerinde aşağı yönlü baskı yarattı.
Ancak mevduat faizlerinde yaşanan düşüşün nedeni sadece vergi etkisi değil.
Aylar öncesinden söyledim, bankalarda bıçak kemiğe dayanıyor diye.
TL mevduatının cazip hale gelmesiyle birlikte; yüksek faizle TL kredi kullandırmada ihtiyatlı davranan bankalar sürekli şekilde TL topladı.
Bu durum ise, mevduat bankacılığının temel işlevinden karlılıkları aşağı çekiyor.
Kısacası, topladığı TL’yi karlı şekilde satamayan bankalar için artık TL likiditesi bir sorun halini almış vaziyette ve bu nedenle bankalar mevduat faizlerinde cimrileşiyor.
İşte tam bu noktada şöyle de denilebilir: TL mevduata getirilen stopaj artışı işin mazereti oldu!
İş Bankası’nın da 2024 ilk çeyrek finansallarını açıklamasıyla birlikte borsada işlem gören dört büyük özel banka; bankacılık sektörünün sıkılaştırma sürecinden nasıl etkilendiğini adeta gözler önüne serdi.
İş Bankası’nın 2024 ilk çeyrek konsolide olmayan nakit akış tablosuna göre alınan faiz ile ödenen faiz ilişkisi ve net ücret ve komisyon gelirleri ile dönem net karı ilişkisi aşağıdaki tabloda dikkatinize sunarım.
2023 ve 2024 ilk çeyrekte sırasıyla %34 ve %49 olan nakit ödenen faizin alınan faize oranı 2024 ilk çeyrek itibariyle %89’a ulaşmış.
Önceki yazılarımda da belirttiğim üzere bu oran 2024 ilk çeyrek itibariyle Yapı ve Kredi Bankası’nda %96, Akbank’ta %94 ve Garanti Bankası’nda %74.
Bir önceki yıla göre; esas bankacılık gelirinin maliyeti ciddi seviyede artmış.
Öyle ki; bir önceki dönem itibariyle nakit ödenen faizin alınan faize oranı itibariyle dört büyükler içerisindeki en düşük orana sahip İş Bankası dahi TL likiditeyle baş edememiş. Mevcut durum itibariyle nakit net faiz geliri pozisyonunda olumlu yönde birinciliği Garanti Bankası’na kaptırmış.
Diğerlerinde olduğu gibi İş Bankası da bu kaybını müşterilerinden ‘O, BU, ŞU’ isimle aldığı ücret ve komisyon gelirleriyle telafi etmiş.
Öyle ki, dönem karının tamamı net ücret ve komisyon gelirlerinden geliyor.
Hatta net ücret ve komisyon gelirleri dönem karının yaklaşık 1,4 katı.
Net ücret ve komisyon gelirlerinin dönem karına oranı Yapı ve Kredi Bankası’nda 1,5 , Akbank’ta 1,05 ve Garanti Bankası’nda 0,84.
Bu rakamlar ışığında, dört banka içerisinde ilk çeyrek itibariyle sadece Garanti Bankası’nın esas bankacılık faaliyetlerinden gelir elde ettiğini söylemek mümkün hale geliyor.
Hep ifade ettiğim gibi; alınan faiz ile ödenen faiz arasındaki kompozisyonu Türkiye’de etkin şekilde değerlendirmek için tahakkuk esaslı gelir tablosunu değil; nakit akış tablosunu analiz etmek çok daha sağlıklı sonuçlar vermektedir.
Sonuçlar ise gidişatı net olarak ortaya koymuş durumda.
Bankalar çıkış yolu arıyor.
İlk etapta müşterilere yöneldikleri ise net olarak görülüyor.
Lakin müşteriden alınan şubeye ayakbastı paraları da limite gelmiş olabilir.
Liralaşma stratejisi kapsamında Merkez Bankası piyasadan Dolar alıyor ve rezerv yapıyor.
Bu da bankalarla Merkez Bankası arasındaki Dolar/TL swap yani takas işlemelerinin süreklilik gösterir şekilde düşmesine neden oluyor.
Haliyle, bankalar Dolarları Merkez Bankasına veremedikçe ellerinde TL’ye ek olarak Dolar da birikiyor. Şu anda çözümü Dolar kredi kanallarını açmakta bulmuş görünüyorlar lakin bu da reel sektör açısından sağlıksız bir hacme doğru gidebilir. Zira kur riski halen istenen makul güvence seviyesinde değil.
Sözün özü,
Bankalar ellerindeki TL likidite için para kazanacakları bir kanal bulmak durumunda.
Bu da ya yüksek faizli depo alım ihaleleri ya da bankalara özgü bir süper bono veya süper bono benzeri bir araç olacak.
İşte bu olana kadar mevduat faizlerinde aşağı yönlü baskının önüne geçilmesi zor görünüyor.
Sevgi ve vicdanla kalın…
Doç. Dr. Soner GÖKTEN