31 Mart yerel seçimleri AK Parti’nin 20 yıllık iktidarı döneminde aldığı en ağır yenilgi oldu. Seçmenin bu tepkisi, son on yılda giderek bozulan ve özellikle Eylül 2021 sonrası dönemde ekonomi dengelerini alt üst eden politikaların gecikmeli sonucuydu. Genel seçimler öncesinde “gelecekten borçlanma” pahasına bütün musluklar açılmış, sürdürülemez politikaların yarattığı hasar yine sürdürülemez önlemlerle maskelenmişti.
Büyük şehirlerde yüksek enflasyonun ve hayat pahalılığının etkileri daha derinden hissedildiği için yukarıda bahsettiğim maskeleme çok etkili olmadı ve iktidar koalisyonu çoğunluğu yakalayamadı. Ancak kırsal bölgeler hayat pahalılığını büyük şehirlerdeki kadar derin hissetmediler. Keza düşük gelir grupları da sosyal yardımlar, düşük borçlanma araçları ve asgari ücret zamları ile enflasyonunun ağırlığını daha az hissedip ekonomik rahatsızlıkları ikinci plana atarak iktidar koalisyonuna oy verdiler.
Bedelin dağılımı: 10 ayda ne değişti?
Gelgelelim Mayıs 2023 seçimleri sürdürülemez politikalarda yolun bittiği bir dönüm noktası oldu. Düşük faiz politikalarındaki ısrar ülkeyi ciddi bir ödemeler dengesi krizinin eşiğine getirdiğinde, gidecek başka yok kalmadığı için en baştan uygulanması gereken ortodoks politikalara sessiz bir geçiş yapıldı. Bu U-dönüşü gelecekten aldığımız borcun ödenme zamanı geldiğine işaret ediyordu.
Nitekim yerel seçimlere giden Haziran 2023 – Mart 2024 döneminde eğlencenin bittiğine, düşük faiz ortamının getirdiği bol para döneminin sona erdiğine, para musluklarının giderek daha sıkı kapandığına şahit olduk. Sabit gelir grupları ve özellikle emekliler bu sıkılaşmayı derinden hissettiler.
Ekonomi politikaları değişir mi?
Eğer seçim sonuçları AKP lehinde gelişseydi, bu sonuç uygulanan politikalara verilen halk desteği olarak yorumlanacağı için herhangi bir değişiklik beklemezdim. Öte yandan seçimde ciddi bir hezimete uğrayan AKP’nin bu noktada önünde iki yol var:
1- Yerel seçim yenilgisinin faturası Mehmet Şimşek ve ekibine çıkarılıp başlanan tedavi yarım bırakılır. Bunun yerine ekonomiyi destekleyecek, faizleri “kriz çıkmayacak kadar” yüksek tutsa da enflasyonu düşürmeyi ikinci plana atan daha mülayim bir ekip getirilir.
2- Seçim mağlubiyeti olgun bir şekilde kabul edilip Mehmet Şimşek ekibine tam destek verilir. Bu şekilde 2028 genel seçimlerine kadar acı ilacın etkisini gösterip ekonomiyi düzlüğe çıkarması beklenir.
Ben birinci tercihin ekonomi için bir felaket olacağını ve bu sebeple yola ikinci şık ile devam etme ihtimalini daha yüksek olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki acı reçetenin ağır politik maliyetinin yerel seçimlerdeki yenilgi ile ödendiğini düşünecek olan iktidar, bu noktada başlanan işi bitirip dört yıllık seçimsiz dönemden faydalanmak isteyecek ve 2028 genel seçimleri öncesinde ise bugün ekilen tohumları hasat etmek isteyecektir.
IMF seçeneği
Hükümetin de bu görüşte olduğuna dair sinyalleri seçim sonrasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan verdi. Enflasyonla mücadelede kararlı olunduğu ve yılın ikinci yarısından itibaren sonuçlarının alınmaya başlanacağı söylendi. Ekonomi politikalarındaki bu istikrar sinyali piyasalar nezdinde de olumlu karşılandı.
Şayet uygulanan ekonomi programında bir gevşeme olmaz, hatta bilakis seçim sonrası dönemde enflasyonu düşürme konusunda kapsamlı bir program uygulama kararı alınırsa bu durum IMF benzeri bir istikrar programı gerektirecektir. Zira kapsamlı bir istikrar programı olmadan enflasyon düşmez. Fakat eğer IMF benzeri bir program nasıl olsa uygulanacaksa o zaman IMF’yi devreye sokup fon girişi sağlamak ve bu fonu da acı reçetenin maliyetini daha adil bir şekilde dağıtmak için kullanmak mantıklı olmaz mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın balkon konuşmasında vurguladığı “seçim sonuçlarının muhasebesinin yapılacağı” sinyali IMF’ye olan bakışın da değişeceği anlamına gelebilir mi? Cumhurbaşkanının IMF’ye karşı tavrına rağmen, Mayıs 2023 seçimlerinden hemen sonra düşük faiz oranları konusundaki katı tutumunu değiştirdiğini hatırlarsak benzer bir değişimin yeniden gündeme gelmesi mümkün olamaz mı?
Maliyetler daha yeni başlıyor
Ülke ekonomisine büyük hasar vermiş olan politikalara geri dönülmeyeceği sinyallerini, bu politikaların tam tersinin uygulanmasının verdiği zararı kalp ağrıları ile izleyen bir iktisatçı olarak olumlu buluyorum. Ancak bu pozitif duygularım, hiç yoktan ödemek zorunda olduğumuz maliyeti sineye çekmek ya da önümüzdeki dört yılımızı, altı yıl önceki dengelerimize ulaşmak için harcayacağımız acı gerçeğini olumlu karşıladığım anlamına gelmiyor.
Kaldı ki, maliyet ödeme konusunda yolun daha başındayız. Yüzde 67’ye gelmiş bir manşet enflasyonu yüzde 36’lık yıl sonu hedefine düşürebilmenin bedeli ağır olacak. Koç Üniversitesi olarak, Konda işbirliği ile başlattığımız hanehalkı enflasyon beklenti anketi gerek bugün hissedilen enflasyonun gerekse yıl sonu için beklenen enflasyon rakamının resmi rakamların oldukça üzerinde olduğuna işaret ediyor. Merkez bankası politika faizini 10 ayda yüzde 8,5’ten yüzde 50’ye yükseltse de reel politika faizinin hala negatifte kaldığını unutmayalım. Merkez Bankası bu bilinçle kredileri arz tarafından da ciddi şekilde sıkılaştırma adımı attı.
Bedelin adil dağıtımı gerekiyor
Şayet enflasyonu düşürme konusunda samimiyet varsa, seçim sonrası dönemde bunu gerektirdiği ekonomik yavaşlama çok daha belirgin olacaktır. Maliyet şüphesiz ki çok ağır, ama şikâyet edilecekse bu maliyeti bertaraf etmek için uygulanan ekonomi politikalarından değil bu maliyetin ödenmesine sebep olan politikalardan şikâyet etmek ve bedelin adil dağılımı için politika yapıcılara çağırıda bulunmak gerekiyor.