O kadar uzun bir zamandır enflasyonla mücadele ediyoruz ya da ediyormuş gibi yapıyoruz ki artık bu sıkıcı ve bıktırıcı bir mesele haline geldi. Enflasyon neredeyse on yıllık bir tartışma konusu. İktidarı yıllardır enflasyon seviyesini aşağıya çekmeyi vadediyor. Bundan yaklaşık dokuz yıl önce Forum İstanbul 2015’in ikinci gününde açılış konuşması yapan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “Enflasyonda özellikle 2016 yılında çok daha hızlı bir düşüş görebiliriz. Piyasadaki belirsizliklerin azalmasıyla birlikte inanıyorum ki bu yansıyacak.” şeklinde bir açıklama yapmıştı. O gündür, bu gündür bir yansıma görülmedi, enflasyon yükselmeye devam etti. Aynı süreç içinde TCMB’nin başkanlık koltuğu yedi başkan gördü.
Son olarak, geçen haziran ayında rasyonel politikalara dönüleceği ifade edildikten sonra TCMB’nin politika faizinde artışlar başlatıldı. Haziran 2023 ile Ocak 2024 ayları arasında politika faizi 8 kez artırıldı ve yüzde 8,5’tan yüzde 45’e gelindi. Ama bu süreçte enflasyon da boş durmadı ve politika faizine paralel olarak yükselişini sürdürdü. Grafik 1’de Haziran 2023’ten bu yana, yani dokuz aydır enflasyon ve TCMB’nin Ağırlıklı Ortalama Faiz Maliyetinin (AOFM) birbirine paralel olarak yükseldiği görülmekte. Sanki dokuz aydır hiçbir şey olmuyormuş gibi bir görünüm mevcut.
Grafik, neredeyse, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı haklı çıkartırcasına sanki faiz sebep, enflasyon sonuçmuş gibi bir izlenim veriyor. Ocak ve şubat aylarında aylık enflasyon oranları sırasıyla 6,7 ve 4,53 olarak gerçekleşirken faiz artışlarına ara verilmiş olması beklentileri bozdu ve güvensizliği artırdı.
Ana yoldan hedefe ulaşmak varken, yani politika faizinde kuvvetli artışlarla piyasaya açık mesajlar vermek varken, hala yan yollara sapılması da kafaları karıştırıyor. Bunun çok yakın örnekleri bu ay içinde gerçekleştirilen ve “ilave sıkılaştırma” adıyla anılan düzenlemeler. TCMB şubat ayı Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizini artırmadı ama bu mart ayı başında kredi büyümesine dayalı menkul kıymet tesisi kapsamında bazı kararlar aldı. Buna göre, Banka, TL ticari krediler ve ihtiyaç kredilerinin büyüme sınırlarını daralttı. TCMB, kredi büyüme sınırlarına ilişkin uygulamanın etkinliğini artırmak amacıyla, menkul kıymet tesisine ek olarak, kredi büyümesine dayalı zorunlu karşılık tesis edilmesine yönelik çalışmalarını devam ettiğini ifade ediyor. Maalesef bu yaklaşımlar, ekonomik aktörler için açık mesajlar içermeyen, para politikasını karmaşıklaştıran, anlaşılmasını zorlaştıran yaklaşımlar. Bu yöntemlere baş vurulması hala faiz artışından kaçınmak gibi bir saplantının ekonomi yönetimini etkilemeye devam ettiği izlenimi yaratıyor. Yine, 12 martta kredi kartlarında nakit avans limitlerinin ve taksit sayılarının kısıtlanması yan yolların kullanıldığı izlenimini pekiştiriyor.
Politika faizi reel faiz ortaya çıkana kadar sürdürülmeli
Temmuz 2022’den itibaren enflasyon raporlarında gittikçe artan bir şekilde parasal aktarım mekanizmasında iyileştirmeler yapıldığı, para politikası araçlarının ve makro ihtiyati tedbirlerin daha etkili kullanıldığı, olumlu sonuçların görüldüğü ileri sürülmekte. Bu söylem halen yoğunlaşarak devam ediyor. Ama piyasalarda olup bitenler bu söylemleri doğrulamıyor. Mevduat ve kredi faiz oranları, varlık fiyatları, enflasyon beklentileri ve döviz kurunda bir türlü güven verici bir denge oluşamıyor. Politika faizinin yeterli yükseklikte olmaması dezenflasyon sürecinin işlemesini engelliyor. Politika faizi dışında alınan önlemler kafa karışıklığı yaratıyor, beklentiler üzerinde etkili olamıyor, politika faizi artışlarının yaratabileceği etkiyi yaratmıyor. Bölük pörçük o kadar çok ek sıkılaştırma önlemi alınıyor ve duyuruluyor ki politika faizinin kendisi ek sıkılaştırma önlemi gibi gölgede kalıyor.
Bu koşullarda önümüzdeki toplantısında PPK’nın en az 500 baz puan artırması gerekiyor. Politika faizi reel faiz görülene kadar yükseltilmeli ve enflasyon yönünü belirgin bir şekilde aşağıya çevirene kadar düşürülmemeli. Böyle giderse ve kararlı davranılmazsa 2020’li yılların sonuna kadar enflasyon tek haneli seviyelere inemez.