İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü verilerine göre Türkiye’de 100 bin civarında faal dernek var.
Bu derneklerin üyelerinin sayısı tahminen 7 milyon civarında olsa gerek. İzmir’de 5 bin 500 dernek faaliyet göstermekte ve yine İzmir’de dernek üyesi sayısının çok kabaca 350 ila 450 bin civarında olduğu söylenebilir.
Rakamlar ilk bakışta oldukça etkileyici gözükebilir. Bununla birlikte, oldukça önemli bir istatistik Türkiye’de derneklerin başarısı konusunda soru işareti yaratıyor. Dünya Gönüllük Endeksi 2023’e göre (World Giving Index 2023) Türkiye 140 ülke arasında 126. Sırada gözüküyor. Endeks ülkeler arasında yapılan bir ankete dayanıyor ve ankette üç temel soru soruluyor: “Bir hayır kurumuna bağışta bulundunuz mu? Yardıma ihtiyacı olan, tanımadığınız bir kişiye ya da yabancıya yardım ettiniz mi? Bir organizasyonda gönüllü olarak çalıştınız mı?”
Dernekler bir amaç etrafında örgütlenen gönüllü kuruluşlardır. Yönetimlerinin hedefi ise bu amaca ulaşmak için üyelerini örgütlemek ve gereken maddi kaynakları yaratmaktır. Yani, yönetimin en temel görevi insan kaynağını ve finansal kaynağı temin ederek dernek tüzüğünde belirtilen amaçları yerine getirmek. Bu, dışardan çok kolay ve zevkli gibi gözükür ama sahada durum hiç de öyle değildir. Pek çok dernek yönetimi üyelerini dernek faaliyetlerine yönlendirmekte zorlanıyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri seçimli genel kurullar öncesinde seçimi kazanmak isteyen tarafların üye kaydetme yarışına girmesi ve böylece derneğe ve faaliyetlerine ilgisiz kişilerin derneğe kaydedilmiş olması. Bu durum, dernek yönetimini dernekle uzaktan yakından ilgisi olmayan yüzlerce ya da binlerce kişinin kayıtları ile uğraşmak zorunda bırakıyor. Diğer yandan, üyelerin ilgisizliği finansal kaynak yönetimine de yansıyor. Üyelerin sadece sınırlı bir yüzdesi aidatlarını ödüyor ve dernek yönetimi biriken aidat borçları ile ne yapacağını düşünmek zorunda kalıyor.
ADI VAR!
Türkiye’de derneklerle ilgili olarak zaman içinde aşamalı olarak gelişmiş çok ciddi bir mevzuat mevcuttur. İçişleri Bakanlığına Bağlı Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü dernekleri söz konusu mevzuata ve finansal kurallara uyumlu çalışıp çalışmadıkları yönünden düzenli olarak denetler. Bu da dernek yöneticiliğini daha sorumlu bir görev haline getirmektedir.
Dernek yöneticilerinin yaptıkları en önemli hatalardan biri bu sorumluluğun farkında olmamaları, dernek yöneticiliğinin oldukça zaman alabilecek bir görev olduğunu fark etmemeleri ve işlerin dernek görevlisi veya işi bilen birkaç kişi tarafından bir şekilde yürütülebileceğini düşünmeleridir. Dernek yönetici adayları görevlerine zaman ayırabileceklerinden mutlaka emin olmalıdırlar. Aksi takdirde, geniş bir takım çalışması gerektiren bir iş birkaç kişinin ve hatta dernek görevlisinin üstüne kalabilir. Bu durum derneğin amaçlarına ulaşmasının önünde önemli bir engel oluşturur.
Dernek yönetimlerinde yapılan ikinci önemli hata dernek faaliyetlerinin dernek tüzüğündeki ana amaçların yerine getirilmesine yönelik veya bu amaçlara ulaşılmasını doğrudan destekleyecek şekilde organize edilmemesidir. Bu hata nedeniyle derneğin sınırlı imkanları dernek amaçlarından uzak faaliyetlerde tüketilebilmekte ve dernek yönetimi yolunu kaybedebilmektedir. Dernekler de dahil olmak üzere her türlü kurumsal yapının yöneticileri eylemlerinin ana amaçlarla uyumunu sürekli olarak denetlemek zorundadırlar.
Üçüncü önemli hata şeffaflık ve hesap verebilirlik ile ilgilidir. Çoğu zaman, şeffaflık ve hesap verebilirlik prensibi Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının uyması gereken prensiplerden biri gibi anlaşılmakta. Bu doğru değildir. Sadece AKP iktidarı değil, kamusal nitelikte işler yapan kurumların hepsinin yöneticileri şeffaflık ve hesap verebilirlik prensibini titizlikle uygulamalıdır. Başkalarından beklediğiniz olumlu işleri önce kendiniz yapmalısınız. Özellikle, genel kurulların gerçekleşmesinden makul bir süre önce faaliyet raporlarının ve mali raporların üyelere gönderilmesi gerekir. Bu belgelerin özenle, açıklıkla ve eksiksiz hazırlanması büyük önem taşır.“Şunu ziyaret ettik, bunu gerçekleştirdik, şurada toplandık vb.” şeklinde, kronolojik sıra ile yazılan ve fotoğraflarla doldurulan faaliyet raporları bir anlam ifade etmez. Faaliyet raporlarında dernek faaliyetleri, konularına ve derneğin ana amaçları ile ilişkisine göre gruplanarak anlatılmalı ve metin üyenin kolayca takip edebileceği bir şekilde bölümlendirilmelidir. Mali rapor ise mali müşavirin gönderdiği tabloların yapıştırılmasından ibaret olmamalı, derneğin gelir ve giderleri detaylı olarak paylaşılmalıdır.
Basın ve medya ile ilişkilerde son derece saygılı ve ölçülü olunmalıdır. Bu kurumlar nezdinde iyi bir intiba bırakmak, derneğin amacı açısından hayati öneme sahiptir. Röportaj teklifleri ve TV sohbeti önerilerinin büyük memnuniyetle kabul edilmesi, bunların artmasına gayret edilmesi, programlara ve görüşmelere çok hazırlıklı çıkılması gerekmektedir. Bunlar kaçırılmaması gereken olağanüstü fırsatlardır.
Türkiye’de sosyal, siyasal ve ekonomik nedenlerden dolayı genel olarak kurumlarda göz ardı edilemeyecek bir erozyon yaşanıyor. Bu erozyondan sivil toplum kuruluşları da paylarını alıyorlar. Dernek yöneticileri bu durumun farkında ve derneğin gözlerinin önünde erimesine karşı alarmda olmalıdırlar.