Sermaye piyasasının en önemli kurumlarından biridir değerleme.
Ben de zaman zaman bu konuyu yazıyor, eleştirel hususlara dem vurmaya çalışıyorum.
Özellikle SPK’nın değerleme konusu özelindeki hassasiyeti ve bu konuda reformist bir düzenlemeye gideceğine yönelik aldığımız ön sinyaller; tüm sermaye piyasası paydaşları gibi beni de heyecanlandırıyor ve umutlandırıyor.
Bu bahisle yazmaya devam ediyorum…
Zira değerlemedeki hâlihazırdaki eksiklikler yapılacak olası reformist düzenlemenin etkin bir çerçeveye sahip olması açısından dillendirilmeli.
Hep söylüyorum.
Değerleme sübjektiftir.
Yani mutlak bir netice içermez.
Hedeflenen olabildiğince objektif göstergeler kullanarak genel geçer kabul edilebilir ve minimum hata payı içerecek neticeye ulaşmaktır.
Bu ise ancak değerlemenin işin ehli uzmanlarca yapılmasıyla mümkün olabilir.
Ne var ki,
Günümüzde değerleme “NE İŞ OLSA YAPARIM” anlayışına bürünmüş vaziyette!
Burada ki ‘iş’ kelimesiyle aslında ifade etmeye çalıştığım ‘sektör’.
Yani o denli her şeyi bilen değerleme uzmanlarımız var ki;
Adeta “NE SEKTÖR OLSA DEĞERLERİM” yaklaşımı hakim!
Ben de diyorum ki, DE-ĞER-LE-YE-MEZ-SİN ARKADAŞ!
Hele hele içinde bulunduğumuz çağda ve piyasada imkânsız.
Efendim,
Değerlemede hedef İÇSEL DEĞERE ulaşmaktır.
Diğer bir ifadeyle değerlemeye konu unsurun GERÇEK değerine ulaşmaktır.
Eskiden, yani geleneksel iş kollarında bu zor değildi.
Çünkü yapılan iş net; AR&GE’den yoksun ve ağırlıklı olarak maddi duran varlık yatırımına dayalıydı.
Ayrıca sektörler stabil, genellikle pazar riskleri düşük, yaşam döngüsünde ani yok olma şansına gebe olmayan özellikteydi.
Ya bugün?
Kazın ayağı öyle değil!
Sektörlerin ürün bazında ihtiyaç duyduğu AR&GE kapasitesi ve yazılım, insan sermayesi, ilişkisel sermaye gibi maddi olmayan varlık yatırımları hiç olmadığı kadar fazla.
Bu durum bazı iş kollarında sektör ayrışmasını dahi karmaşık bir hale getiriyor.
Artık günümüzde şirketlerin içsel değerlerini sahip oldukları üretim kapasitesinden ve maddi duran varlıklardan daha çok girişimcilik, yenilikçilik ve geliştirme kapasiteleri yani kısaca maddi olmayan duran varlıkları belirliyor.
Mesela;
Sahibi ve ortağı kim?
Örneğin Ellon Musk’ın Tesla ya da X özelinde yarattığı beklentiyi ve değeri düşünün.
Kimleri çalıştırıyor yani insan sermayesi nasıl?
Örneğin Amazon’un çalıştırdığı mühendislerin kabiliyetini aklınıza getirin.
Hangi iş kollarında AR&GE kapasitesine sahip?
Örneğin Microsoft bir yazılım-teknoloji şirketi mi yoksa sağlık ekosisteminin yeni oyuncusu mu?
İşte bu yüzden, artık değerleme BASİT BİR İSKONTO ANALİTİĞİNE SAHİP MATEMATİKSEL BİR BAKIŞ AÇISIYLA ele alınamaz!
Açık söyleyeyim,
Karşılaştığım fiyat tespit ve değerleme raporlarındaki FAHİŞ HATALARI yapmaksızın, lisans öğrencilerim dahi çok daha objektif göstergeler kullanarak ve teorik zeminde hata yapmadan nakit akışı hesaplıyor ve indirgiyor.
Mesele değerleme uğraşında indirgenmiş nakit akışı hesaplayabilmek veya piyasa çarpanları yöntemi uygulamak değil,
Mesele için bulunduğumuz çağda içsel değerleri ortaya çıkarabilmek!
Değerleme raporlarına baktığınızda;
Çağımızın gerektirdiği sorgulama ve araştırma olmaksızın,
Fiyat tespitine konu projeksiyonların, doğrudan işletme yönetiminden alındığını gözlemlemekteyiz.
Peki değerleme uzmanı ne yapıyor?
Basit bir matematik! Hatta öyle bir matematik ki, değeri göstergelerle oynamak suretiyle yukarı itebiliyor veya aşağıya basabiliyor.
Böyle şey olur mu?
Değerleme bu mu?
Sözün özü şu…
Değerleme çalışmalarında MUHAKKAK SEKTÖREL UZMAN veya UZMAN GRUBU İMZA SORUMLULUĞUYLA çalışmalara dahil edilmelidir.
Raporlarda yer almalıdır.
Projeksiyonlara maddi olmayan duran varlıklar çerçevesinde müdahil olmalıdır.
Unutmayın,
İçsel değeri ortaya çıkarmak günümüzde değer tespiti için ANAHTARDIR!
Sevgi ve vicdanla kalın…
Doç. Dr. Soner GÖKTEN