Geçmişte uyguladığımızın aksine bugün olması gereken iktisadi politikalarla yola devam ediyoruz.
Mevcut ‘dezenflasyonist dengeli büyüme yaklaşımı’ çerçevesinde bedelin hanehalkalarınca ödeneceği artık kesin.
İktisadi planda en kritik husus ise DÜZLÜĞE ÇIKMAK İÇİN GEREKLİ OLAN DÖVİZE ulaşmak!
İşte bu arayışta aklıma Cem Yılmaz’ın adeta gençliğime yer etmiş gösterisi geldi;
Ne vereyim abime?
Şu anda da yabancı fonlarla ilişkimiz aynen bu: Ne vereyim abime? Ne vereceksin bana. Ne vereyim abime? Ne vereceksin bana…
Kardeş ne yap biliyor musun?
Sen bize ne yap biliyor musun?
Hepsinden azar azar yap, ortaya yap!
Yani;
Look! Come here…
Everything but little little into the middle!
İşte yabancının ortaya az az karışık istediği tabaktakiler faiz ve kur!
Yani yabancı tamamen duygusal düşünüyor ve küresel seçenekler itibariyle göreceli yüksek getiri hedefliyor.
Bu marj ise faizden, kurdan veya her ikisinden birden temin edilebilir.
Yapılacak tahvil ihraçlarında bu marjın ne şekilde yabancıya verileceğini izleyeceğiz.
Ya ciddi bir faiz olacak,
Ya mini devalüasyon yapılacak ya da her ikisinden azar azar sunulacak.
Efendim,
Şu anda bunun yapılacak olması eleştirilemez.
Öncelikle bunu net bir şekilde belirteyim.
Zira dediğim gibi, dövize ihtiyacımız var.
Bu eleştirilerin siyasi düşüncelerden ari şekilde rezervler erirken veya servet transferi yaratılırken yapılması gerekliydi.
Görünen o ki, yabancıya istediği marj verilecek ve öyle ya da böyle yabancı gelecek.
Lakin esas mesele bu değil!
Yani yabancı gelecek mi diye tartışmanın artık anlamı yok. Manşet eskidi.
Yeni manşet şu: Yabancı Ne Kadar Duracak?
Yani biz birilerine adı faiz, kur farkı ya da sermaye kazancı olsun döviz karşılığında maddi menfaat sağlayacağız.
Önemli olan ise, bu sağladığımız menfaati ya kat kat geri alabiliriz veya üzerine soğuk su içeriz.
Kat kat geri almak mümkün, şimdi değil uzun bir yolculuk gerekli.
Nasıl mı?
Kaynakları etkin kullanırsak,
Yapısal reformları hayata geçirirsek,
İnsan sermayesine önem verirsek;
Elde ettiğimiz bu döviz kalıcı hale gelir.
Yani yabancı fonlar bu sefer geçici değil kalıcı olmak isterler.
Doğrudan yatırım konuşulmaya başlanır.
Umarım bu sefer, ödenen bedel sonrasında (tabiki öngörüler tutarsa ve beklenen enflasyon kontrol edilebilirse) elde ettiğimiz kaynaklar geçici refah artışı sağlayarak bizleri önceki tecrübelerimiz gibi büyülü bir hikâyenin oyuncuları haline getirmez.
Bu yeni manşetin üzerinde konuşulacak çok konu var.
Yazacağız, çizeceğiz…
Ve emin olun gelecek iki senenin siyasi çerçevesini iktisat belirleyecek.
Sevgi ve vicdanla kalın…
Doç. Dr. Soner GÖKTEN