Yatırımcı sayısındaki rekor,
Süregelen halka arzlar,
Yoğunlaşan aracılık işlemleri,
Dolaylı yatırım hacmindeki artış sermaye piyasamızı daha önce görülmemiş şekilde ön plana çıkarttı.
Nicelik olarak belirginleşen büyümenin hiç şüphesiz ki nitelik olarak da desteklenmesi gerekiyor.
Diğer bir deyişle, sermaye piyasasının kurumsal kalitesinin süreklilik gösterir şekilde iyileşmesi şart.
Bunda ise başrol otoritenin.
İfade etmem lazım ki, göreve geldiği günden bu yana Ömer Gönül adeta SPK’nın çehresini değiştirerek kurumsal kalitenin artırılmasına yönelik olarak müthiş bir çaba ortaya koyuyor.
Dedikodunun yerini icraat,
Alışılmış kalıpların yerini uluslararası standartları yakalayan ilkesel çerçeveler almaya başlıyor.
Yeterli mi, tabi ki değil!
Lakin kolay mı, hayır!
Çünkü otoritenin ortaya koyduğu bakış açısının sermaye piyasasının tüm taraflarınca benimsenmesi lazım ve bu da bugünden yarına olacak iş değil.
Efendim,
Ömer Gönül’ün Bloomberg ile gerçekleştirdiği röportajında sarf ettiği bir cümle son derece önemliydi, manşetlikti ve ben de o manşete istinaden bu yazıyı kaleme aldım.
Halka arz onay süreçleriyle ilgili aynen şöyle söylemiş Gönül: Onay süreçlerimiz standart. Aslında gelen talepleri oldukça sıkı bir elekten geçiriyor ve bunu hiçbir zaman gevşetmiyoruz. Ancak özellikle şirket değerlemesi konusunda çalışmalarımız devam ediyor!
Değerleme sermaye piyasasının en önemli kurumlarından biri. Gerek Paramedya’da, gerek sosyal medyada gerekse de Karıncalar TV’de sürekli bahsettiğimiz, dikkat çekmek istediğimiz konuların başında geldi. Çünkü değer tespiti hem halka arzlarda, hem de aracı kurumların hedef fiyatlamalarında milyonlarca yatırımcıyı doğrudan etkiler.
Öyle enteresan, standartlardan uzak ve hatalar barındıran değerleme raporlarıyla karşılaştık ki;
Sipariş değerlemelere dikkat çektik,
“Değerleme mi yoksa değirmene su taşımak mı?” Sorusunu kamuoyuna yönelttik.
Ömer Gönül’ün açıklamalarından anlıyoruz ki, SPK’da artık bu soruna el atmış!
Şayet otorite değerleme kurumunu reformist bir bakış açısıyla çerçeveleyebilirse, müthiş bir iş daha başarmış olacaktır.
Açıkçası düzeltilmesi gereken noktaları bir kez daha belirtmenin, mevcut sorunun kamuoyu nezdinde takibine ve olgunlaşmasına fayda yaratacağını düşünüyorum.
- Değerleme asla mutlak değildir, yani sübjektif bir uğraştır. Değerleme çalışmasını yapanlar tüm yol, yöntem ve varsayımlarını mümkün olan en objektif göstergelerle kanıtlamak zorundadır. Bu bahisle, hiçbir değerleme uzmanının, değerleme lisansına sahip tüzel kişiliğin arkasında kamufle olarak; teoriyle, teknikle, standartlarla açıklanamayacak değerleme raporları yazma hakkı ve kudreti yoktur. Bu tür niteliksiz değerleme raporlarının engellemesi için esas olan değerleme lisansına sahip kuruluşlarda etkin iç kontrol sistemlerinin teşkilidir. Yani raporu gözden geçiren ve kontrol edenin bağımsız kişi ya da kişiler olmasındaki gerekliliktir. Ülkede o kadar finans akademisyeni var. Örneğin bu raporlara iç kontrol hasebiyle gözden geçirme görüşü akademisyenlerce verilebilir. Bu gözden geçirenlerin görüş raporları da ayrıca değerleme raporuna ek olarak kamuya şeffaf şekilde açıklanır.
- Pazardan domates alırken dahi iki farklı tezgâhtaki fiyata bakarken; milyarlık halka arzların bir adet değerleme raporuyla onay sürecini tamamlaması ve sonrasında yarın öbür gün benim de işim düşer mantığıyla körler sağırlar birbirini ağırlar tarzı fiyat görüşleri verilmesinin hiçbir anlamı yoktur. En az iki adet değerleme raporu yazılması ve bunların benzeşme ölçüleri dikkate alınarak gerekirse üçüncü bir değerleme raporuna başvurulması elzemdir.
- Çeşitli raporlarda uluslararası değerleme standartlarına atıf verildiği halde bizzat bu standartlara uyulmadığını gözlemledik ve gözlemliyoruz. Standartlara uygunluk sağlanmadığı çerçevede değerleme raporunu yazan kişinin yetkisi geçici süre veya durumun vahametine göre tamamen elinden alınmalıdır. En azından bir daha emlakçı telefonu yazarak askıdaki satış fiyatlarına göre milyarlık gayrimenkul portföylerinin değerlendiği raporlar görmeyiz.
- Değerlemelerin sektörel uzmanlıklara göre yapanlar bakımından ayrışması gerekiyor. Çünkü günümüzde değer tespiti 90’larda yoğunluk kazandığı haliyle sadece nakit akış hesap edip onu bugüne indirgemek gibi bir mantığın içerisine sıkıştırılamamaktadır. İçsel değerler değer tespit uğraşının en önemli bileşenleridir ki (özellikle teknoloji, yazılım, ilaç vb. gibi sektörler için); bunları ortaya çıkarabilmek müthiş bir sektör bilgisi, şirket incelemesi ve hatta şirketteki insan kaynağı profilinden haberdar olmayı gerektirir.
Hem SPK’ya hem de Ömer Gönül’e değerleme mevzusuna el attıklarından dolayı teşekkür ediyor ve başarılar diliyorum. Umarım yapısal reform olarak nitelendirebileceğimiz ölçüde bir düzenlemeyle karşılaşırız.
Sevgi ve vicdanla kalın…
Doç. Dr. Soner GÖKTEN