Bir etkinlik sonrası Garanti Bankası Genel Müdürü Recep Baştuğ Beyefendinin yaptığı açıklamaları inceleme ve değerlendirme fırsatı buldum.
Kendisinin müthiş bir bankacı olduğu malum…
Lakin belirtmeliyim ki, söylemlerine vakıf olunca etkilendim.
Biz akademisyenler genellikle profesyonellerin açıklamalarında, yılların birikimiyle harmanlanmış tecrübelerin teorik geri planına odaklanırız.
Ancak Baştuğ’un ifadeleri sadece uygulama değil aynı zamanda buram buram kokan bir akademik paradigmaya sahip.
İşte bu nedenle kendisinin teşhislerini değerlendirirken,
Hani derler ya: “tadı damağımda kaldı diye!”,
Sektörel izahı kitap doygunluğu gerektiren bir deşifre süreci geçirdim.
Efendim,
İşte bu yüzden bu yazıda Recep Beyin açıklamalarının temeline vurgu yapacağım.
Zira söylemlerinin şifreleri, gerçekleşmelerle an be an sektörel izah bakımından ajandamızda yer alıyor.
Recep Beyin açıklamalarının odağında enflasyon var.
Paramedya’da yazdım: Enflasyon sayesinde stratejik bir zamanlamayla borçlanmış olan şirketlerin servet transferinin nimetlerinden faydalandığı, tersine bankaların yani borç verenlerin reel karlılıklarının enflasyonun altında kaldığı, enflasyon muhasebesi uygulanınca net olarak ortaya çıkacak!
Çünkü bankaların parasal olmayan varlıkları neredeyse bulunmuyor.
Sabit yatırımları düşük.
Yani ister kredi yoluyla olsun, ister menkul kıymet veya diğer nemalandıkları araçlar yoluyla olsun; bankaların aktiflerindeki parasal varlıkları kullanarak yani Baştuğ’un ifadesiyle ellerinde bulundurdukları paralardan en az enflasyon kadar getiri elde etme zaruretleri var.
2023’ün ilk dönemlerine parantez açıyor Recep Bey…
Negatif marj ortamına dem vuruyor!
Son derece haklı…
Seçim öncesi %8,5 politika faizi, %10-11 bono faizi, %30 civarı mevduat faizi, %30 bireysel ve %14 tüzel kişilik kredi faizi dikkate alındığında rakamların birbiriyle konuşmadığı gerçeğini gözler önüne seriyor.
“Hangi öngörülebilirlik ile para alınacak ve satılacak?” diye sorup durmuştuk.
Adeta haklılığımızı teyit eden açıklamalarla karşılaştık.
Gerek Paramedya’da gerekse de Karıncalar TV’de üzerine basarak ifade etmeye çalıştık.
Bankalar için faizin düşük ya da yüksek olmasından daha fazla önemli olan olgu, mevduat başta olmak üzere para toplama araçlarının faiziyle, toplanan paranın sevk edileceği kredi ya da menkul kıymet faizlerinin birbiriyle olan mantıklı ilişkisidir.
Nitekim Recep Baştuğ, bugün itibariyle mevduat, menkul kıymet ve kredi faizleri arasında en azından bir korelasyon kurulmaya başladığını, rakamların birbiriyle konuşmaya başladığını belirtiyor.
“Açıklamalarının şifresi nedir?” Diye sorarsanız…
Cevabım şu olur: Her ne kadar bankalar, negatif reel faizin hortladığı dönemde çok yorulmuş olsa da, süreci taşıyabilecek sermaye yeterliliğine sahip olduklarından tehlike arz edebilecek durumda kalmadılar. Ancak enflasyon muhasebesinin uygulanmaması fiktif karlılıkları yarattı ve bankaları gerçekte olmayan bir başarı öyküsünün oyuncuları haline getirdi.
Net olarak ifade edebilirim ki,
Baştuğ, Ortodoks politikalara geçişi son derece pozitif ve doğru buluyor.
Ve bankacılık sektörü, aktif pasif yönetiminde dengelenme ve sadeleşme yaratma sürecini diğer tüm olumsuzluklar bir yana çok değerli görüyor.
Yani bankalar da, diğer tüm ekonomi aktörleri gibi öngörülebilirlik bekliyor.
Sevgi ve vicdanla kalın…
Doç. Dr. Soner GÖKTEN