Geçtiğimiz günlerde İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi Merkez Bankaları Forumu İstanbul’da gerçekleştirildi. Bu toplantıyı benim yazıma taşıyan husus ise merkez bankası dijital parasına dair toplantıda gerçekleştirilen istişareler ve sonrasında Sayın Başkan Hafize Gaye Erkan’ın açıklamasından çıkardığım notlar. Artık ciddi seviyede çalışmalara, araştırmalara ve denemelere sahne olan merkez bankası dijital parası uygulaması açısından Türkiye’nin öncü ülkelerden biri olduğunu geçmiş yazılarımda söylemiştim. Ancak son dönemde çalışmaların hangi seviyede olduğuna dair net detaylar öğrenme şansımız olmadı.
Öte yandan İsviçre’de kurulu ve Türkiye’nin de kurucuları arasında yer aldığı bankacılığın çatı uluslararası kuruluşlarından BIS (Bank of International Settlements) yani Uluslararası Ödemeler Bankası merkez bankası dijital parası çalışmalarını ciddi bir seviyeye ulaştırmış vaziyette. En son 28 Eylül’de paylaşılan basın açıklamasında BIS’in Fransa, Singapur ve İsviçre merkez bankalarıyla ortaklaşa yürüttüğü sınır ötesi toptan dijital para kullanım testinin başarıyla sonuçlandığını duyurdu. Mariana Projesi adı verilen denemede blokzincirinin en heyecan verici alanlarından biri olduğunu sıklıkla tartıştığımız merkeziyetsiz finans (DeFi) ve kamuya açık Blokzinciri altyapısı kullanarak toptan yapıdaki merkez bankası dijital paralarının finansal kurumlar arasında değişimi ve mutabakatı başarıyla sağlandı. Henüz toptan işlemler üzerinden gerçekleştirilen testler orta vadede mutlaka cebimizdeki ya da banka hesaplarımızdaki perakende paraya da uzanacak ve köklü bir dönüşümün habercisi olacaktır.
BIS’in bu denemesi birkaç açıdan çok önemli; bunlardan ilki Sayın Erkan’ın da İstanbul’daki toplantı sonrasında belirttiği ana husus olan merkez bankası dijital paralarında birlikte çalışabilirliğin sağlanmasıydı. Yani kullanılan altyapı, teknoloji ve yöntemin farklı ülkelerce de kullanılması gerekiyor ki gerçek anlamda uluslararası iş ve işlemlerde dijital paralar anlamlı bir fark yaratabilsin. Aksi takdirde sadece ulusal sınırlar içerisinde çalışacak bir dijital paranın sunacağı faydalar ve üstünlükler seti de kısıtlı kalacaktır.
Denemenin ikinci önemli yanı ise merkeziyetsiz finans uygulamalarının denemede ana rolü üstlenmesi ve işlemlerin kamuya açık blokzinciri üzerinden kaydedilmiş olmasıydı. Bu denemelerin reel uygulamalara dönüşmesi, merkeziyetsiz finansı da tali bir aktör olmaktan çıkararak finansal sistemin ana unsurlarından biri haline getirecektir. Üstelik o dönüşümün “stable coin” yani başka bir dayanak varlığa çıpalı tokenlar açısından da kritik etkileri olacaktır.
Son olarak bu denemenin başarılı olması, varlık tokenizasyonu açısından da önemli bir temel gösterge niteliği taşıyor. Eğer uluslararası çapta güvenilir bir altyapıyla ve farklı ağları da destekleyen bir teknolojiyle varlıkları tokenlaştırabilir, güvenli biçimde saklayabilir, doğru fiyat ve transfer mekanizmalarını kurabilirsek ki test en azından erken aşamada da olsa kurabileceğimizi gösteriyor, işte o zaman gerçek anlamda zengin ve taban yayılmış bir finansal sisteme kavuşma imkanı ortaya çıkacaktır.
Uluslararası kuruluşların bu çalışmaları çok değerli ve Türkiye’nin de çalışmaların sonucunu izleyen ve ona göre yol haritası çizmeyi arzulayan bir konumda olmadığını, bizzat bu çalışmaların merkezinde yer almayı arzuladığını biliyoruz. Ancak bu konuda atılması gereken bazı adımların da gündemin köşelerinde beklediği bir gerçek. O adımlardan ilki Türkiye’deki kripto varlık saklama, transfer ve alım satım aracı kurumlarına ve işlemlerine dair beklenen yasadır. Bu yasa, Türkiye’nin kripto varlık ekosisteminin temel dayanağı olacaktır. O yasa çalışmalarının bana göre BDDK liderliğinde yapılması ayrıca önemlidir. Zira bu konu sermaye piyasalarından önce bir bankacılık meselesidir. Öte yandan merkez bankamızın dijital para çalışmalarına da ciddi seviyede hız verecek, alternatif çözümler ve teknolojiler sunarak o gayretleri besleyecek bir modele yani kendi kum havuzumuza (sandbox) ihtiyaç var. Bunu daha önce de belirtmiştim yazılarımda ancak bir kere daha vurgulamak istiyorum. Bırakalım Türk girişimciler regülasyon sınırlamaları ve korkusu olmadan teknoloji geliştirsin, onlara sağlanan “sınırları çizili” serbest bir alanda inovatif ürün ve hizmetler geliştirsin, merkez bankamız ve diğer faydalanıcı kurumlar da ellerindeki araç ve imkanlarla bu girişimleri desteklesin.
Türkiye’nin bu hem dijital merkez bankası parası alanında hem de kripto varlık ekosistemi içerisinde aktif rol alması ve daha hızlı davranması şarttır. İlerleyen yıllar hem rezerv para savaşları açısından hem de ülkelerin kendi ekonomik dinamikleri açısından rekabetin ve dönüşümlerin hiç olmadığı kadar yoğun yaşandığı dönemleri karşımıza çıkaracaktır. İşte o döneme altyapı olarak hazır olmanın yolu da blokzinciri teknolojisini bir fikir ya da uzak bir ideal olarak görmemekten, bu alandaki insan kaynağı kapasitemizin, gençlerin ve girişimciliğin de gücünden yararlanarak çalışmalarımızı hızlandırmaktan geçiyor.