Reel faiz politikasına geçilmediği sürece, sorun derinleşecektir

Esfender KORKMAZ yazdı:

Prof.Dr. Esfender Korkmaz

Prof.Dr. Esfender Korkmaz

Özel kişi ve kurumların yaptığı faaliyetler ve mal ve hizmet üretimi; özel fayda ve maliyet ile sosyal fayda maliyet yaratır. Söz gelimi bir çimento fabrikasının sağladığı kar, özel faydadır. Aynı çimento fabrikasının giderleri özel maliyettir. Ama eğer bu fabrika filtre takmamış ve çevre kirliliği yaratmışsa, bu nedenle çevredeki ekinler ve meyve ağaçları zarar görmüşse, sosyal maliyet yaratmış demektir. Bu sosyal maliyeti devletin fabrikadan çevre vergisi ve ceza olarak alıp, zarar görenlerin zararlarını karşılaması gerekir.

Yine, otomobil kullananların yarattığı trafik sıkışıklığı dolayısıyla akaryakıt giderlerinin artması ve zaman kaybı ile diğer sürücülere verilen zarardır. Gürültü ve hava kirliliğinin topluma zararı da sosyal maliyettir.

Kamuda özel fayda ve maliyet yoktur. Devlet faaliyetleri ve diğer kamu kurumlarının karı ve zararı doğrudan sosyal fayda ve maliyet yaratır.

Bu çerçevede Merkez Bankasının, kamu bankalarının karı ve zararı, sosyal fayda ve sosyal maliyettir. Karları hazineye gelir sağlar ve bu yolla kamu faaliyetleri, kamu harcamaları artar. Sosyal fayda yaratır.

Burada parantez içinde söylemek gerekir ki; Kamu kaynaklarının siyasi iktidar tarafından verimli ve etkin kullanılması temel kuraldır. Yanlış kullanması yolsuzluktur.

Merkez Bankası ve kamu bankalarının zararları da hazineden karşılanır. Zararın maliyetini vergi verenler ve toplum çeker. Zarardan dolayı kamu harcamaları kısılır kamu hizmetleri aksar. Bu bir sosyal maliyettir. Aynı şekilde bütçe açığı artar ve enflasyona yansır, bu da bir sosyal maliyettir.

Kur korumalı mevduata önceleri bütçeden karşılanan ve sonradan Merkez bankası tarafından karşılanan kur artışı-faiz farkını bu kapsamda değerlendirmek gerekir.

Bütçeden verilen kur – faiz farkı, kamu hizmetlerinin aksamasına neden oldu. Bütçe açıkları arttı. Enflasyona yansıdı. Sosyal maliyet yarattı. Devlet daha çok borçlandı. Faiz giderlerini vergi verenler karşıladı.

Sonradan Kur- faiz farkını Merkez Bankası karşıladı. Merkez Bankası zarar etti. Bu zarardan dolayı hazineye aktaracağı kar payı düştü veya kalmadı. Kamu harcamalarının finansmanı aksadı. Bütçe açığı arttı. Yeni gelen bakan vergileri artırdı. Yani bu zarar sosyalize edildi.

Merkez Bankası parasal genişlemeye gitti ve bu da enflasyonu artırdı. Enflasyon, ekonomide kaynakların verimli kullanılmasını engelledi. Gelir dağılımının bozulmasına, sosyal problemlerin artmasına neden oldu.

Merkez bankasının yeni başkanı da, TL’ye dönüş için dolaylı yollardan bankaları zorluyor ama MB’da faizleri halen eksi reel faiz seviyesinde tutuyor. Mevduata da eksi reel faiz verildiği sürece kim TL’ye geçip yoksullaşmak ister.

Aslında kur korumalı mevduat ekonomik istikrar için bir tuzaktır. Çünkü Kur Korumalı Mevduat saadet zinciri gibi çalıştı. Sonu iyi olmayacak. Yeni kur şokları yaratacaktır.

Reel faiz politikasına geçilmediği sürece, sorun derinleşecektir. Kur korumalı mevduat biterse, çoğunluk tekrar döviz mevduatına dönmek isteyecektir. Dövizi o günkü kurdan bankadan veya piyasadan alacaktır. Döviz alış ve satış farkı kadar zarar edecektir. Eğer bankadan almak isterse bankalar kâğıt üstünde işlem yapacaklar. Ama nakit çekmek isteyenler için bankalar bu nakdi, ya yeni gelen dövizden ödemesi gerekecek veya MB’den döviz alması gerekecek. Dövize talep yoğunlaşacak ve kurlar artacaktır.

Son 20 yıldır ekonomi yönetimi iki hata yapıyor;

Birisi kamu zararlarının, kamu maliyetlerinin sosyalize edilmesidir. Kur korumalı mevduat dışında bir diğer örnek olarak kamu özel işbirliği yatırımlarını verebiliriz. Bu yatırımların yüksek maliyeti, bütçeyi ipotek altına aldı ve gelecek yıllarda kamu harcamalarının düşmesine neden oldu. Kaynakların verimsiz kullanılması ve yüksek maliyetler sosyalize edilmiş oldu. Hükümetler bu yolla tüyü bitmemiş yetim hakkı yedi.

Diğeri; Siyasi iktidarın devlet ve kamu kaynakları ile ilgili yanlış anlayışıdır. Hükümetler seçilmiş olmayı kamu kaynaklarını istediği gibi kullanma hakkı olarak görüyor. Gerçekte ise bu hak kendisine geçici olarak ve toplum adına kaynakların etkin kullanılmasını ve sosyal fayda ve sosyal refahın artırılmasını sağlama görevi olarak vermiştir.

Exit mobile version