Merkez Bankası 2003 baz yılına ve TÜFE’ye göre reel kur endeksini hesaplıyor. MB bu endeksi şöyle açıklıyor;
‘’Nominal efektif döviz kuru, Türkiye’nin dış ticaretinde önemli paya sahip ülkelerin para birimlerinden oluşan sepete göre, Türk lirasının ağırlıklı ortalama değeridir. Ağırlıklar ikili ticaret akımları kullanılarak belirlenmektedir. Reel efektif döviz kuru ise nominal efektif döviz kurundaki nispi fiyat etkileri arındırılarak elde edilmektedir.’’
En son açıklanan Temmuz ayı verisine göre, Reel kur endeksi 48,82’dir. Bu demektir ki TL dolara karşı yüzde 51 oranında daha düşük değerdedir.
Dolar-Euro paritesindeki değişmeyi ihmal edersek; eğer TL değer kaybetmeseydi, bir dolar 12,95 TL olacaktı.
Temmuz 2023 dolar /TL kuru; 26,5233,
Temmuz ayı reel kur endeksi; 48,82,
100 olan denge kuruna göre hesaplarsak; Temmuz ayı dolar kurunun 12,95 lira olması gerekirdi.
2021 sonundan beri TL döviz sepetine karşı en düşük değerini yaşıyor.
Nisan 1994 krizinde, Nisan ayında reel kur endeksi 67,32;
Şubat 2001 krizinde; Şubat ayında reel kur endeksi 105,94;
2008 de başlayan ve ekonomide yüzde 4,7 oranında daralma yaşadığımız 2009 krizinde, Nisan ayında 110,72;
Eylül 2018 kur şokunda, 62,46;
2021 Aralık faiz nas açıklamasında 47,61 ve
Temmuz 2023 ‘te 48,82 oldu.
Kabaca, TL’nin baz yılındaki reel değerini koruması için, nominal olarak
TL enflasyonu eksi, dolar enflasyonu artı, dolar endeksindeki değişme kadar artması gerekirdi. Türkiye de 2012 yılına kadar dolar kurundaki artış enflasyonun altında kaldı ve TL değer kazandı. Söz gelimi 2007 sonunda reel kur endeksi yüzün üstünde, 128 idi.
Reel kur endeksinden 1990 sonrası yaşadığımız krizlerde, 1994 krizi ve şimdiki krizin TL krizi olduğu görülüyor. 2009 krizi dış kaynaklı oldu, diğerleri yönetim ve politika hatalarından ileri geldi.
Bugün; ekonomi yönetimi değişti ve fakat TL değer kaybetmeye devam ediyor.
Ekonomi yönetimi güven vermedi. Çünkü;
Ekonomik krizlerde atılması gereken ilk adım, istikrar programı yaparak olumlu beklentiler yaratmaktır. Yapılmadı. Rutin yapılan üç yıllık orta vadeli plan ile, piyasalar ve iktisadi ajanlar kandırılmak istendi.
- Orta vadeli ekonomik istikrar programı yapılmalıydı.
Merkez Bankası enflasyon hedefini yüzde 58 olarak ilan etti ve fakat faizleri kademeli artırıyor. Gerçekte Yüzde 25 gösterge faizi bir adımdır ve fakat sonuç vermez. Eksi reel faiz olduğu sürece TL’den kaçış durmaz. Mamafih Kur garantili hesapları bozanlar yeniden dolar alıyor.
- Faizler şok artışla reel faiz seviyesine çıkarılmalıydı.
Hazine ve Maliye Bakanı; bütçedeki israf ve popülizmi önlemeye gücü yetmedi, vergileri artırdı. Ekonomi yönetimi güven kaybetti.
- Önce kamuda lüks ve popülist harcamalar önlenmeliydi.
Ekonomik istikrarın altyapısı olan; Demokrasi, hukuk ve bağımsız yargı ve mülkiyet güvencesi alanında adım atılmadı. Tersine sarayda yapılan adli yıl açılışı, bu sorunların giderek tırmandığını gösterdi.
Emekli Mülkiye başmüfettişi Mahmut Esen, ‘’Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2022 yılında 4,4 milyon haneye 151,9 milyar lira dağıttığını ve bunun yasal düzenleme ile değil, Cumhurbaşkanının kararıyla yapıldığını açıkladı. Bütçe popülizmin bir aracı olursa, istikrar bütçesi olmaktan çıkar.” dedi.
- Demokrasi ve hukukun üstünlüğüne geçiş projesi olmalıydı.
Aslında, üretici ve tüketiciyi içine alan ekonomik güven endeksinde düşme de bu paraleldedir.
Türkiye’nin ihtiyacı olan yabancı yatırım sermayesi de Demokrasiye dönüş olursa, Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı sağlanırsa, mülkiyet güvencesi olursa ve bu nedenlerle güven oluşursa ancak o zaman gelir.
Anlaşılan odur ki siyasi iktidar ya işin farkında değil veya krize dip yaptırarak İMF’ye gitmenin gerekçesini hazırlıyor.
Prof.Dr.Esfender Korkmaz