Türkiye ekonomisinin sorunları malum. Sürekli olarak üretilenden fazla tüketim yapılmasının yarattığı dengesizlik dış ticaret açığı, bütçe açığı, parasal genişleme ve enflasyon olarak ortaya çıkıyor. Bugün, yarın, gelecek hafta ve en fazla bir sonraki ay ne olabileceğinin ötesinde öngörüde bulunmak zorlaşıyor. Orta ve uzun döneme odaklanmak güçleşiyor. Bununla birlikte, karşılıklı saygıyı ve uzlaşma kültürünü zayıflatan, bilimsel olmayan, üretkenliğe zarar verebilecek açıklamalar ve politikalara bakılarak uzun dönemde dövizin, enflasyonun, bütçe açığının, dış açığın, ekonomik büyümenin hiç de iyi yerlere gitmeyeceği izlenimi ediniliyor.
Bunlardan bir tanesi de Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in “Öğretmenler odası toplantılarında da dile getirilen öğretmen arkadaşlarımızın okullarda, bir eğitimciye, bir öğretmene yakışır şekilde giyinmesi açısından beyaz önlük uygulamasının yine valiliklerimizce tespit edilmesini arzu ediyoruz” ifadesi. Bir başka haberde Bakanın “…Nihayetinde hem öğrencilerimizin hem velilerimizin hem de en azından öğretmenlerimizin büyük çoğunluğunun talebi doğrultusunda böyle bir uygulama başlatıyoruz. Bu konuda bir zorunluluk yok, teşvik ediyoruz.” ifadelerine yer veriliyor.
Peki böyle bir açıklamanın amacı nedir? Matematik öğretmeni önlük giyince cebir dersi daha verimli mi geçecek? İngilizce öğretmeni beyaz önlük giyince öğrenciler İngilizce metinleri daha mı iyi anlayacak? 30 yıllık tarih öğretmenine önlük giymeyi önermenin faydası ne? Öğretmene yakışan kıyafet ne demek? Dayanağı olmayan bu ifadeler nerelerden bulunup getiriliyor?
Bakanın açıklamasında öğretmenlerin önlük giymesi ile ilgili talebin öğrencilerden de geldiği ifade ediliyor. Bunu hangi öğrenci kim, ne zaman, nasıl talep etmiş olabilir? Kim öğrencilere bu anketi yaptı, kaç öğrenciye anket yapıldı, ne soruldu, ne yanıt alındı, nasıl değerlendirildi ve raporlandı? Böyle yuvarlak açıklamaların arkasına saklanarak yapılan anlamsız yönlendirmelerle doğru bir milli eğitim politikası üretilebilir mi? Öğrencilerin, velilerin ve öğretmenlerin milli eğitimden öğretmenlerin önlük giymeleri dışında bir beklentileri yok mu? Okulların temizliği, öğrencilerin beslenme koşulları, öğretmen maaşları, ders kitapları, hayat pahalılığı, ders saatleri, teknoloji kullanımı ve ulaşımla ilgili hiçbir beklentileri yok mu? Bakanın kurumsallaştıracağını ifade ettiği öğretmenler odası toplantı tutanaklarına nereden erişilebilir? Bu satırların okuyucuları da muhtemelen milli eğitimin okullarında okumuşlardır. Akıllarına öğretmenlerine önlük giydirmek gelen kaç kişi çıkar?
Öğretmenlere önlük giydirmenin eğitimde verimliliğin artması ile bir ilgisi tabii ki yok. Amacın ne olduğu hakkında “Ahlak bekçiliği” de dahil olmak üzere pek çok yorum var. Peki öğretmenler önlük giymeye nasıl teşvik edilecek? Önlük giyen öğretmenlere daha fazla ücret mi ödenecek? Önlük giydikleri için daha mı hızlı terfi edecekler? Önlük giyen öğretmenlere takdirname mi verilecek? İkna oturumları mı düzenlenecek? Peki, çok iyi ders anlatan, öğrencilerini çok iyi yetiştiren bir öğretmen önlük giymekten hoşlanmazsa ne olacak?
Ekonomi sadece maliyenin değil milli eğitimin de işi
Milli eğitimle ilgili onca sorun çözüm beklerken hiçbir bilimsel, rasyonel tarafı olmayan, nereden geldiği ve hangi amaca yönelik olduğu belirsiz bir öneri sanki ciddi bir çalışmanın sonucu, eğitimin olmazsa olmaz bir unsuru gibi gururla, göğüsler şişirilerek kamuoyuna sunuluyor. 2009 yılında öğrencilerden çıkarılan önlükler 2023 yılında öğretmenlere giydiriliyor. Milli eğitimi bu şekilde yönetilen bir ülkenin ekonomisinin düzelmesi mümkün mü?
Ülkede birbirine bir şeyler giydirmek veya bir şeyleri çıkarttırmak hastalığının yatıştığı ve öğrencilerin önlük giyme zorunluluğunun kaldırılmasının gündemde olduğu 2009 yılında ortalama dolar kuru 1.54 TL., yıllık enflasyon ise yüzde 6,5’tu. Öğretmenlere önlük giydirme projesinin ortaya atıldığı bu günlerde ise dolar 26 TL’nin üstünde enflasyon ise tartışmalı resmi hesaplara göre yüzde 50 civarında. Bu fark nereden geliyor? Bu fark, 2009’da ülkeyi yöneten zihniyet ile 2023’te ülkeyi yöneten zihniyetin yarattığı fark. O günlerde AKP iktidarında bu kadar garip politikalar yoktu.
22 Ağustos’ta bu köşede yayınlanan “Orta ve Uzun Vadeli Hedeflere Odaklanmak Gerekiyor” başlıklı yazıda Chicago Üniversitesi’nin dünya çapında tanınan iktisat profesörlerinden Ufuk Akçiğit’in Türkiye’de katıldığı pek çok programda ve yaptığı sunumlarda Türkiye’de gerçek manada bir ekonomik kalkınma gündeminin olmadığını belirterek, ülkenin günlük ve çoğu zaman da yararsız tartışmalarla oyalandığını ileri sürdüğü ifade edilmişti. Öğretmenlerin Önlük Giymeye Teşvik Edilmesi de bu yararsız tartışmalara eklenmiş oldu.
Geçtiğimiz Nisan ayında İzmir İktisat Kongresinde Akçiğit bir başka önemli konuya dikkat çekmişti: Koordinasyon. Akçiğit sunumunda şu ifadeleri kullanmıştı: “…Bu ülkeyi düzeltmek Sanayi Bakanlığının görevi değil sadece. Bu ülkeyi ayağa kaldırmak sadece Millî Eğitim Bakanlığının görevi değil. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının da görevi değil. Hepsinin ortak çalışması gerekiyor… Ortak bir koordinasyonu asla unutmamak gerekiyor. Asla…”
Ünlü profesör, aynı sunumda inovasyona dayalı büyümenin önündeki engelleri sayarken ilk üç maddede eğitimle ilgili sorunlara değiniyor. Diyor ki; 1. Eğitimde gelir adaletsizliğinin etkisini azalt 2. Eğitimde ayırımcılığı azalt 3. Üniversitelerde eğitim ve araştırma kalitesini yükselt. Akçiğit, her sunumunda bu önerilerinin gerekçelerini verilere dayanarak, bilimsel yöntemlerle açıklıyor.
Ufuk Akçiğit bir profesör, Milli Eğitim Bakanı da bir profesör ama Bakanın eğitime yönelik gündemi bambaşka, problemleri formüle ediş ve kanıtlama şekli de bambaşka. Belge, veri, grafik, teorik alt yapı, analiz yok. Tıpkı ÇEDES projesinde olduğu gibi. Öğretmenler, öğrenciler ve veliler için “Öğretmenler önlük giysin dediler” diyerek milli eğitim açısından alakasız bir öneri ile ortaya çıkabiliyor ve kamuoyunu gereksiz yere meşgul edebiliyor. Halbuki bu bakanlık Akçiğit’in de dikkat çektiği gibi ekonomik kalkınma bakımından çok önemli ve çok daha ciddi yaklaşımlarla yönetilmesi gerekir.
Dünyanın gittikçe karmaşıklaşan ve tehlikeli hale gelen konjonktüründe, böyle kritik bir coğrafyada bulunan Türkiye’nin milli eğitiminin böyle az bilgi ve dar bir vizyonla yönetilmesi ülkenin başta ekonomi olmak üzere diğer pek çok sorununun gittikçe ağırlaşabileceği riskine işaret etmekte. Maalesef.