Israr… ne acayip bir sözcük…Böyle tek olarak yazınca da iyice değişik . Sözlükteki tanımına bakalım;
“ilhah / ilhâh. Zorlamak. Israr etmek. Bir şeyin kabulü için son derece üstüne düşmek.
Israr Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre “direnme, ayak direme, üsteleme, üstünde durma” şeklinde tanımlanmıştır.”
Bende çağrıştırdığı sözcükler “ tekrar” ve “ kibir”… Kendi istediğinin olması konusunda bir tür inatlaşma, zorla ikna…
Biz buna milletçe çok aşinayız aslında. Olumsuz anlam da yüklemeyiz pek. Eve gelen misafirlere yapılan ikramlarda, yemek davetlerinde yaşanır çünkü en çok.. Misafirperverliğin en büyük ispatı gibidir adeta; “ Allah aşkına bir tabak daha al… ölümü gör …” vs. “ Hayır” demeyi de bilmeyen, beceremeyen bir toplum olarak o son tabağı da alır, midemiz bulansa bile yeriz biz genelde.
Böyle daha çok geçmişe, çocukluğumuza dair anılara dokunan bir girişten sonra gelelim asıl konumuza… Ne olacak bu bankacıların sürekli mecbur bırakıldığı “ ısrarcılık” hali…
Bankacılıkta “ hedef baskısı” ile başlayan, son yıllarda müşteri tercihlerini yukarıdan gelen emirlere, talimatlara uygun şekilde dizayn etmeye evrilen süreçte bankacıların olmazsa olmazı… önce “ ikna” … olmadıysa “ ısrar”. Bunun sonucu müşteri karşısında eğilen, bükülen hatta yalvaran bankacılar… “Ben yapamam” diyen bile bir süre sonra mecburen yapar. Kendinden soğur bazen bunu yaparken ama neyse ki çok geçerli sebepleri var; yapmazsa hedefi tutmaz, performansı düşer, uyarı alır, işinden atılır, işsiz kalır. En büyük korkular insana en yapmam dediği şeyleri bile yaptırır. İşte bankacılar son yıllarda bu korkunun etkisi altında normalde olmadıkları kadar “ ısrarcı” olmak zorunda kaldılar.
“Para hafta sonu vadesizde kalsın Ahmet bey, çok ihtiyacımız var.”
“ Yeni bir birikim hesabı çıktı, size ondan yapalım, günlük hedefimiz var…”
“ Size mobil bankacılık şifresi verelim, kullanmasanız da olur, maksat hedeften düşelim… “
“ Kredinin yanında yapılması gereken Sigortalar var, yapmazsak kredi onaylanmıyor …”
“ Vadeli mevduatınıza daha yüksek oran vermek için bu kredi kartını almanız şart…”
“ Kredinin yanında BES yapmazsak faiz oranı yükselir…” vs vs.
Defalarca arayan Çağrı Merkezleri, tekrar tekrar gönderilen mesajlar , internet şubede bile durmadan karşınıza çıkarılan yeni ürünler … İşte bunlar hep “ Israr” . Al, kurtul, yap kurtul bankacılığı.
Yukarıdan gelen tek bir talimat var…
“ Müşteriyi ikna edelim…”
Enflasyon yükseliyor , TL değer kaybediyor ama müşteriyi döviz hesabını bozmaya, TL’de kalmaya , olmadı KKM yapmaya “ikna“ edelim.
Bankamızın vadesiz mevduat oranı bu ay gerilemiş , vadeli dönüşleri olan müşteriyi parayı hafta sonu vadesiz hesapta bırakmaya “ ikna “ edelim…
Vadeli mevduata verdiğimiz oranlar düşük ama müşteriyi bu ay da bizde kalmaya ikna edelim …
Kredi oranlarımız rekabetin çok üstünde ama para satmaya da çok ihtiyacımız var, müşteriyi ( kara kaşımız, kara gözümüz için ) yüksek faizle kredi kullanmaya “ikna” edelim …
Kredi kullanmaya ikna olduysa.. yetmeeeezzz! O parayı da bir hafta , 10 gün.. hatta 15 gün vadesizde bırakması için “ikna“ edelim …
İşyeri Sigortalarını da bizden yapalım artık … Bizdeki fiyat yüksek ama olsun… krediyi biz verdik zaten, içinden düşelim…
Sonuç, gün sonunda fırça yememek, surat çekmemek, devre sonunda, performans toplantılarında ezilip büzülmemek için “ısrarcı” olmayı seçen bankacılar ve midesi bulansa da ikram edilen o son tabağı yiyen müşteriler… Bu tür ısrarlara, emrivakilere “ hayır” diyemediği için Banka şubelerine gitmekten, bankacı ile karşı karşıya gelmekten kaçınan müşteri sayısı da artık az değil.
Bu haftanın gündem konusu olan “KKM’lerde U dönüşü” haberi bana da bunları düşündürdü . Dün “ak” dediğine bugün “ kara” diyen karar vericilerin talimatları doğrultusunda müşterileri ikna etmek , ikna olmazlarsa “ ısrar” etmek yine sahadaki bankacılara düşecek . Bankalar “ TL faiz oranlarını cazip seviyelere “ yükseltmekten imtina ederek, karlılıklarını olabildiğince korumayı ve sürdürmeyi hedefleyecekleri için bu meseleyi de sahadaki şubedeki bankacıların “ ikna kabiliyetine “ havale edecekler muhtemelen bir süre. Bankacılar yine “Oscarlık performans” sergilemek zorunda kalacaklar gibi görünüyor. Finansal okur yazarlığın düşük seviyede olduğu ülkelerde böyle oyunların yazılması da oynanması da hatta alkışlanması da normal. İzleyelim ve görelim bakalım …” And the Oscar goes to…” deriz belki biz de bu filmin sonunda.