EKONOMİ YÖNETİMİNDE ÖNEMLİ BİR DEĞİŞİKLİK YOK
Geçtiğimiz on yılda Türkiye’de ekonomi yönetiminin ekonomi bilimi ile bağlantısı adım adım zayıfladı. Ülkenin uzun vadeli ekonomik geleceği yerine günübirlik politikalar ön plana çıktı. Para politikası kanadında TCMB bağımsızlığını tamamen kaybetti. TCMB’ye bir merkez bankasına yapılmaması gereken her şey yapıldı. Adım adım parasal genişlemeye gidildi. Maliye politikasında da aynı yola girildi. Bütçe açıkları sürekli genişledi. Aynı şekilde dış açıklar da genişlerken kısa ve uzun vadeli dış borçlanma büyümeye devam etti. Ekonomi yönetiminin ufku 2024 mahalli seçimleri ile sınırlı ve söz konusu seçimlere yönelik manipülasyonlardan ibaret. Bu demek oluyor ki Türkiye sadece önündeki altı aylık bir zaman dilimi için öngörüde bulunabilir. Bunun ötesi pek de aydınlık gözükmüyor.
Önümüzdeki altı ayın yılbaşına kadar olan bölümünde Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, TCMB Başkanı Hafize Erkan ve Yardımcısı Osman Cevdet Akçay kariyerlerini ortaya koyarak olumsuz beklentileri sakinleştirmeye çalışacaklar, yılbaşından sonra olabileceklere onların da tahammül edip edemeyecekleri şüpheli.
İç ve dış açıklar Türkiye’nin ürettiğinden daha fazla tükettiğine dikkat çekiyor. Art arda gelen seçimler bu eğilimi iyice körükledi. İktidar arabayı ters yolda sürerek Mayıs 2023 seçimlerine kadar getirmeyi başardı. Şimdi hedef Mart 2024 seçimlerine ulaşmak. Sürücülerin değişmesi ve daha rasyonel olduğu düşünülen sürücülerin direksiyona geçmesi arabayı ters yoldan çıkarmadı. Kur Korumalı Mevduat (KKM), kurun döviz satışları ile dengede tutulmaya çalışılması uygulamaları devam ediyor. Belki sürüş hızı biraz düştü ama zaman geçtikçe iktidarın sabrı azalacak ve sürücülere baskıyı artıracak, yine olağanüstü popülist veya genişletici uygulamalar gündeme gelebilecek. Bu durumda ekonomi yönetiminin yeni liderlerinin nasıl davranacağı merak konusu.
Ekonomi yönetiminin ufku dar olunca ekonomi tartışmalarının ağırlığını dolar kurunun, altının, borsanın ve faizlerin seviyesi oluşturuyor ve sorular “Yazı atlatabilir miyiz?” “Sonbaharda durum nasıl olacak? “Kışı çıkarabilir miyiz?” “Baharı görebilir miyiz?” endişelerini yansıtıyor ve bunlara yanıt aramak durumunda kalınıyor.
Orta ve uzun vadeli politikalara odaklanmak çok zor
Kamuoyunun çok iyi tanıdığı akademisyenler ve ekonomi yazarları, bir diğer deyişle yüksek miktarda entelektüel çaba da ister istemez kısa vadeli sorunlara ve günübirlik politikalara odaklanmak zorunda kalıyor. Orta ve uzun vadeli politikalar konuşulamıyor ama bu politikalar, belki de buradaki keşmekeşten uzakta oldukları için, yurt dışında başarılı çalışmalar yapan Türk iktisatçılar tarafından zaman zaman daha rahat şekilde dile getirilebiliyor. Bunlardan birisi Chicago Üniversitesi profesörlerinden Ufuk Akçiğit. Akçiğit ekonomik sorunlar hakkında araştırma grupları oluşturmada, ilgili verileri toplayıp, değerlendirmede ve bu yolla ekonomideki darboğazları belirlemede oldukça ustalaşmış bir büyüme iktisatçısı. Türkiye’nin istikrarlı bir büyüme için neler yapması gerektiği konusunda önemli, tutarlı ve ispatlı fikirleri var. Bunları zaman zaman kamuoyu ile paylaşıyor.
Akçiğit, Türkiye’nin teknoloji bazlı inovasyona (yeniliğe) dayalı bir büyüme modeli üzerine yoğunlaşması gerektiğini anlatıyor. Bu model, Türkiye’nin Ar-Ge kapasitesinin geliştirilmesi yoluyla teknoloji düzeyini yükselterek ve yeniliklerini artırarak büyümesini öngörüyor. Katıldığı pek çok programda ve yaptığı sunumlarda Türkiye’de gerçek manada bir ekonomik kalkınma gündeminin olmadığını belirterek, ülkenin günlük ve çoğu zaman da yararsız tartışmalarla oyalandığını ileri sürüyor. Bu ciddi uyarılara rağmen kamuoyunun ve ülkeyi yönetenlerin dikkatini uzun dönemli politikalara yönlendirmek çok zor. Örneğin; dünya çapında şöhreti ve ödülleri olan bu profesörün birkaç hafta önce TEDxİzmir’de yaptığı “Bir Ülke Nasıl Kalkınır?” konulu sunumunun Youtube paylaşımını sadece birkaç yüz kişi izlemiş gözüküyor. Hoca bu sunumunda da artık basit tartışmalarda kaybolmamamız gerektiğini belirtiyor. Türkiye’nin 90’ların ortasında da bu tartışmaların içinde kaybolduğunu, doğru konuların tartışılmadığını belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “İstediğiniz kadar doları, faizi tartışın. Değer yaratmıyoruz. Değer yaratmadığınız sürece bunlar şifahi konuşmalar. Bizim tartışmamız gereken şeyler; biz nasıl değer yaratabiliriz? Biz nasıl teknoloji, inovasyon yaratabiliriz? Arzı nasıl yaratabiliriz? Arzı nasıl tetikleyebiliriz? Bunu tartışmamız gerekiyor. O yüzden sizden ricam, bu geceki konuşmadan sonra artık bir yerlerde para politikaları tartışmaları varsa televizyonu veya telefonunuzu kapatmanızı rica ediyorum. Çünkü tek tartışmanız gereken şey; bu ülkeden nasıl değer yaratabiliriz.
Akçiğit çok haklı ama iletişim kanallarını kapatmak çok zor. Geçtiğimiz hafta sonu, TCMB, ekonomi yönetiminin bir tür “inovasyonu” olarak Aralık 2021’den bu yana uygulamada olan Kur Korumalı Mevduatların (KKM) aşamalı olarak tasfiye edileceğini ve bu hesapların Türk Lirası mevduatlara dönüşmesinin teşvik edileceğini ilan etti. Bu gelişme, ilk anda oldukça mantıklı ve rasyonel uygulamalara dönük bir adım gibi değerlendirildi ama politika faizinin yüzde 17,5, yıl sonu resmi enflasyon tahminin yüzde 58 olduğu bir ülkede bu nasıl gerçekleşebilecek? İnsanın ister istemez ufku daralıyor ve kendini günlük ve muhtemelen verimsiz tartışmaların içinde buluyor.