AKBELEN: ORMANI MI, LİNYİT KÖMÜRÜNÜ MÜ TERCİH EDERSİNİZ?
Almanya’nın Köln kentinin kuzey batısında yer alan Immerath köyündeki tarihi St. Lambertus katedralinin 2018 yılı başlarında yüzlerce Green Peace aktivistinin protestoları arasında dozerlerle yıkılması tüm dünyada yankı uyandırmıştı. 19. yüzyılın sonlarında inşa edilen katedralin yıkılma nedeni enerji şirketinin Immerath köyünü yıkarak linyit madenine yol açmak istemesiydi. Immerath köyü son yüz yıl içinde Almanya’da linyit madenciliğine teslim olan 300 köyden biriydi. Şirket, katedralde ibadet eden cemaatle anlaşmış, birkaç kilometre ötede yeniden inşa edilen köyün içine yeni bir kilise kurulacağına söz vermişti. Sadece katedral değil, köyün hastanesi ve hatta mezarlığı da yeni yerleşim yerine taşındı. Bu olay, Almanya gibi çevre duyarlılığı bakımından dünyada lider olarak görülen bir ülkede ilk kez meydana gelen bir çelişki değil. Bu çelişkiyi ortaya çıkaran ana faktör linyitin bu ülkedeki elektrik üretiminin en önemli kaynaklarından birisi olması. Almanya linyit rezervleri bakımından (yaklaşık olarak 35 milyar ton) dünyada üçüncü sıradadır.
Türkiye’de de elektrik üretiminin önemli kaynaklarından birisi linyittir ve Türkiye linyit rezervleri bakımından dünyada beşinci sıradadır (20 milyar ton). Hatta bu rezervler Maden Teknik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün (MTA) çalışmaları ile 2005-2022 arasında bir kat daha artırılarak bugünkü düzeyine (10 milyar tondan 20 milyar tona) ulaştırılmıştır.
Kahverengi kömür olarak bilinen linyitin çıkarıldığı yataklar yüzeye yakın olduğundan linyitin çıkarılması kolay ve maliyeti düşüktür. Enerjisi de düşük olduğu için büyük miktarlarda çıkarılması gerekir. Bu da çıkarıldığı çevrede ve yerleşim merkezleri üzerinde ağır tahribat yaratır. Bu tahribatın telafisi için Türkiye’nin de bulunduğu pek çok ülkenin mevzuatına göre maden sahasının kullanımı bittikten sonra toprağın ve çevrenin eski verimliliğine kavuşturulması zorunluluğu vardır.
Kolayca ufalanabilen hafif ve enerjisi düşük bir kömür olan linyit büyük ölçüde elektrik üretimi için kullanılır. Enerjisinin düşük olması nedeniyle yüksek düzeyde kirletici emisyona yol açmaktadır. Türkiye’deki fosil yakıtlı termik santrallerin çevresel yaşam döngüleri özelinde yapılan çalışmalarda linyit yakmanın en kötü tercih olduğuna işaret edilmektedir.
Hem üretiminde hem de kullanımında çevre üzerinde yoğun tahribat yaratabilme potansiyeli nedeni ile linyit madenciliği çevreciler tarafından doğa düşmanı bir faaliyet olarak görülmektedir. Bu yüzden 2023 yılında da dünyada linyit madenlerine yönelik protestolar ve bunlara müdahaleler Akbelen ve İkizköy’le sınırlı kalmadı. Bu yıl başında yine Almanya’da güvenlik güçleri Luzerath köyünde linyit madeninin genişletilmesini protesto eden 35 bin kişiyi bölgeden uzaklaştırdı. Geçen Mart ayında Hindistan’ın Tamil Nadu eyaletinin başkenti Cuddalore’da çevreciler ve sosyal aktivistler bu bölgedeki linyit madeninin genişlemesini protesto ettiler. Geçen Haziran ayında ise Saray Bosna’nın Prijedor şehrinin Bistrica köyünde başlatılan linyit madeni planlama çalışmaları köylüler tarafından protesto edildi. Örnekleri çoğaltabilmek mümkün.
Akbelen ve İkizköy’deki gerilimin nedenleri
Halihazırda Muğla’da özel sektör tarafından işletilen üç termik santral mevcut. Bu santraller: Yatağan (1982), Yeniköy (1986) ve Kemerköy (1994). Söz konusu santrallerin işletimi bölgeden elde edilen linyit kömürü ile sağlandığı için, bu kömürün çıkarılması amacıyla son 35 yıl içinde sekiz köyün boşaltılması gerekti. Kemerköy ve Yeniköy santrallerinin elektrik üretimine devam edebilmesi için Akbelen ormanlarındaki linyit rezervlerine ihtiyaç var.
Muğla’daki santralleri işleten YK enerji şirketinin sözcülerinin açıklamalarına göre söz konusu santraller Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 2.5’luk ve Ege bölgesinin elektrik ihtiyacının ise yaklaşık yüzde 60’lık kısmını karşılamakta. Bu çerçevede, söz konusu şirket 2020 yılında Akbelen bölgesindeki ormanda açık ocak madenciliği yapabilmek için Orman Bakanlığından izin almıştı. Şirket yetkililerine göre, eğer Akbelen’de birkaç ay içinde linyit madeni çıkarılması çalışmaları yeniden başlatılmazsa bu santrallerin faaliyeti 2024 yılında duracak.
Temmuz ayı Türkiye’de çok sıcak geçer, pek çok çalışan tatile bu ayda çıkar ve insanlar güncel olaylardan bir nebze olsun uzaklaşırlar. Bu nedenle, binlerce ağacı kesmek gibi çok sevimsiz bir operasyonun insanların sıcaklarla boğuştuğu ve tatilde olduğu Temmuz ayında gerçekleşmesinin planlaması kurnazca bir zamanlama gibi gözükebilir. Bununla birlikte, geçtiğimiz Temmuz ayı çevre duyarlılığının en yüksek düzeye çıktığı dönemlerden biri oldu.
Ay başından itibaren son 120 bin yılın en sıcak Temmuz ayının yaşandığı haberleri medyada ön plana çıktı. Bu haberlere Türkiye’de sıcaklıkların 40 derece üzerine çıkacağı bilgisi eşlik ederken, Rodos’taki büyük orman yangınları duyarlılığı daha da yüksek bir seviyeye çıkardı. Bunlar yaşanırken, Akbelen’de orman kıyımı operasyonu başlatmak iyi bir fikir değildi. Sonuçta, Akbelen’de olup bitenler hem Türkiye’de hem de dünyada büyük yankılar uyandırdı. Diğer yandan, ağaçların kesilmesine itiraz eden çevrecilerin ve kamuoyunun karşısında sadece polis ve jandarmanın bulunması ve bunların dışında herhangi bir kamu görevlisi ile iletişim kurulamaması ve yetkililerin sessizce olup biteni izlemesi çok dikkat çekiciydi.
Türkiye’de Karbon Kilitlenmesi
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin tarafından hazırlanan “Türkiye’de Karbon Kilitlenmesi” raporu Akbelen’de yaşanan sorunun aslında dünyada ve Türkiye’de yaşanan genel bir problemin bir parçası olduğunu gösteriyor. Rapora göre iklim değişikliği ile mücadelede başvurulabilecek en önemli yaklaşımlardan biri linyit kömürü gibi fosil yakıtlara olan bağımlılığın azaltılmasıdır. Bu yaklaşım, kulağa çok hoş gelse de başarılması o kadar kolay bir süreç değil. Bu dönüşümün başlatılamaması ya da başlatılsa bile devam ettirilememesi karbon kilitlenmesi sorunu olarak tanımlanıyor.
Rapora göre Türkiye gittikçe daha fazla karbon kilitlenmesi sürecine girmekte. Bunun nedeni, Türkiye’nin resmi enerji stratejisinin temelini enerji kaynağı ithalatını azaltmak oluşturması. Bu stratejinin amacı, elektrik üretiminde kullanılan ithal doğal gaz ve kömürü azaltmak, yerli kömürle birlikte başta su olmak üzere rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir kaynakların payını artırmaktır. Özellikle, kirletici emisyonları kömüre göre daha az olan doğal gaz kullanımı enerji güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görülmekte ve bu tehdidin bertaraf edilmesi amacıyla enerji üretiminde yurt içinden sağlanan fosil yakıtların kullanımına verilen destek artarak devam etmekte.
Raporun hazırlanması sürecinde görüşüne başvurulan uzmanlar ise Türkiye’nin enerji görünümünü fosil yakıtlara bağımlı, siyasal iktidarın tercihleri tarafından yönetilen, finansman ihtiyacının belirleyici olduğu bir sistem olarak tanımlamaktalar. Yine, uzmanlara göre, kararlar bilim ve teknoloji ağırlıklı olmayıp, siyaseten alınan kararlar. Bu nedenle söz konusu kararlar küresel gelişmelere ters ve ekonomik bakımdan dezavantajlı sonuçlar yaratabilmekte.
Türkiye günübirlik yönetilen, çok kısıtlı vizyonla ve uzun dönemli kamu yararına odaklanamayan bir anlayışla yönetilen bir ülke olduğu için kısa dönemde karbon kilitlenmesi sorununu aşabilmesi çok zor. En azından şimdilik, linyit ve orman arasından linyiti seçeceğine, yani, bugün ve yarın arasındaki tercihini bugünden yana yapacağına kesin gözü ile bakılabilir.