İktidarın bir ekonomi yönetimi oluşturacağı belli oldu. Yeni yönetimin eski politikalara devam etmesi mümkün değil. Zaten ederse bir sonuç çıkmaz.
Binhan Elif’le birlikte yazdığımız ”Türkiye için Kalkınma Modeli” kitabımızda geleneksel politikaların ne olduğu ve başarı şansını da tartışmıştık.
Geleneksel veya Ortodoks istikrar politikaları; arz ve talep ağırlıklı veya her ikisi de birlikte uygulanan politikalardır.
Fiyat istikrarını sağlamak için uygulanan para politikaları; parasal hedefli ve yapısal olmayan enflasyonla mücadele politikasıdır. Etkili olması için para politikası Merkez Bankası kontrolünde olmalıdır.
Merkez Bankası para politikasında; para arzını daraltırsa yerli para dövize karşı reel değer kazanır. Faiz oranları artar. Yüksek faiz, harcamanın maliyetinin de yüksek olması demektir. Toplam talep daralır. Ayrıca ithalat fiyatları düşer. Bu durumda fiyat artışı frenlenir.
Ancak böyle bir durumda faiz serbest olmalıdır. Eğer cari açığın GSYH’ye oranı Türkiye’de olduğu gibi çok yüksekse ve yine döviz kuru ekonomi yönetimi tarafından genel veya özel bir amaç için kullanılıyorsa, Merkez Bankası da faizleri eksi reel faiz düzeyinde tutuyorsa; para arzı daralsa da, bu defa millî paradan kaçış hızlanır ve yüksek kura rağmen dolarizasyon artar.
Türkiye bu süreci birebir yaşadı. Yüksek enflasyon ortamında hükümetin tek haneli faize geçmesi, 2021 sonunda mevduat reel faizinin eksi yüzde 27 düzeyine düşmesine ve TL’den kaçışa neden oldu. Merkez Bankası 2023 para politikası hedefine ayrıca liralaşma ekledi. Çünkü piyasada, sözleşmelerde, taahhütlerde TL adeta geçmeyen bir para oldu. Piyasada sözleşmeler ve işlemler döviz cinsinden yapıldı. Tasarruflar, döviz, altın ve gayrimenkul gibi ölü yatırımlara gitti.
Döviz kurlarına dayalı fiyat istikrarı programlarında, döviz kuru nominal çıpa olarak kullanılır.
Nominal çıpa olarak; Sabit kur, sert – katı çıpa (hard peg) – esnek çıpa (soft peg) – tam dolarizasyon – para kurulu gibi sistemler uygulanır.
Sabit kur sisteminde; kurlar önceden açıklandığı için belirsizlik ortadan kalkmış oluyor. Millî para idari kararlarla değer kazanmış olduğundan, ithalat malları ucuzlar. Fiyat artışları frenlenir. Ancak sabit kur uygulamasında gerekirse piyasaya müdahale için Merkez Bankası rezervleri fazla olmalıdır.
Merkez Bankası kur çıpası ile bağımsız para politikasından vazgeçmiş olur.
Öte yandan paranın değerli tutulması, dış rekabet gücünü düşürür. Üretimde ithal girdi oranını artırır. Türkiye’de 2006-2012 arasında sıcak para ve doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişi yüksek oldu TL aşırı değer kazandı ve bu nedenle üretimde ithal girdi oranı arttı.
Bütçe politikası da toplam talebin daraltılması esasına dayanır. Bu çerçevede kamu harcamalarının azaltılması, vergilerin artırılması, denk bütçe veya bütçe fazlası verilmesi, sübvansiyonların azaltılması, hedef enflasyona maaş ve ücret artışı yapılması gerekir. Aynı zamanda bütçe kaynaklarının da etkin kullanılması gerekir.
Türkiye’de bütçe ve kamu kaynakları ile kamu personeli, siyasi iktidarın seçim aracı yapıldığı için, hizmet arzı daraldı ve hizmet maliyetleri arttı.
Mal ve Hizmet arzının artırılması; Enflasyonun temel nedeni, arz-talep dengesinin bozulmuş olmasıdır. Arzın artırılması da ürün bolluğu yaratır ve fiyat artışını frenler.
Arzı artırmak, kapasite kullanım oranının artırılması, yeni yatırım yapılması, bütçeden popülist harcamaların kaldırılması ve bu harcamaların yatırıma dönüştürülmesi şeklinde gerçekleşir.
Üretim araçlarının etkin kullanılması, toplam faktör verimliliğinin artırılması; mal ve hizmet arzını artırır.
Türkiye’nin ekonomik istikrarı sağlamak için Ortodoks politikalara geçmesi yetmez, aynı zamanda;
1. 3 yıllık bir istikrar programı hazırlaması;
2. Hukuki, demokratik ve göçmen sorunu olarak ekonomik altyapıyı bozan üç temel soruna çözüm getirmesi gerekir.