Siyasi iktidar seçimin ikinci tura kalacağını tahmin edemedi galiba, çünkü 14 mayısa kadar şöyle veya böyle, kuru tutabildi. Ama bu hafta döviz sorunu tırmandı.
Bu güne kadar mevcut dış açıklara, Merkez Bankası eksi rezervlerine, kısa vadeli dış borçlara ve CDS oranlarının yüksek olmasına, yüksek enflasyon ve istikrar sorununa, güven sorununa rağmen, hükümet kurları enflasyonun altında tutmayı başardı.
Bunu, kur korumalı mevduatta olduğu gibi topluma yüksek maliyetler getirerek, Kaynağı belirsiz döviz girişleri, Merkez Bankasının piyasaya müdahale etmesi ile ve algı yaratarak yaptı.
Yeni bir kur şoku yaşanmadı. Kur şokunu engelleyen bir neden de, TL’nin dövize göre zaten yüzde 40 dolayında daha düşük değerde olması idi.
Şimdi durum hızla değişti…
1. Merkez Bankası Bankalardan Döviz alış ve satış kuru arasında yüksek fark olmasını istedi. Bunun nedeni dövize olan talebi düşürmek idi. Bankalar da bu doğrultuda uygulama yapıyorlar. Dün bankalar arası dolar alış kuru 19,824 satış kuru ise 21,357 idi. Yani arada yüzde 7,7 fark vardı.
Bu fark MB’nın bir nevi piyasaya kural dışı müdahale etmesidir. Kural Merkez Bankasının kur artışlarında ucuz döviz satması, kur düşüşlerinde ise daha yüksek kurdan döviz almasıdır. Ama Merkez Bankasının rezervi olmadığı için bu yolla piyasa talebini yönetmesi mümkün değildir. Mamafih bu defa piyasa kur ile banka kuru farklı oldu. Yani ikili piyasa oluştu. Dahası
Alış ve satış kuru arasındaki fark piyasada daha düşük idi. Dün piyasada dolar alış kuru 20,526 ve satış kuru da 20,606 idi. Alış ve satış farkı yüzde 4 dolayında idi.
2. Artık mevduat sahibi dolar hesabından kendi parasını çekmek isterse, çekemiyor. Zira Merkez bankası bankalara döviz vermiyor. Dolar hesabından para çekmek isteyenlere bankalar eğer yeni dolar yatıranlar olursa, isteklerinin bir kısmını bu gelen dolardan verebiliyor. Twitter’de dövizimi çekemiyorum diye çok sayıda şikayet vardı.
Bu durum bankaları da zora sokuyor. Bankalar ekonominin kan damarıdır. MB’nın bankaları zora sokması değil, önünü açması gerekir.
Eğer Hükümet önlem alırsa, faiz politikasını değiştirirse, inandırıcı bir istikrar politikası yaparsa, krizin derinleşmesini önler, aksi halde ”kriz geliyorum” diyor.
Topun ağzında, bankada parası olanların paniğe kapılma riski var. Hükümetin acil olarak algı yaratmadan vazgeçip, İMF ile taze kredi anlaşması yapması gerekiyor. Ayrıca istikrar politikası hazırlayıp güven oluşturması ve yabancı sermaye çekmesi gerekir.
İkinci olarak; dış borçlarda temerrüt riski var.
Türkiye’nin bir yıl içinde hem 203 milyar dolar dış borcu çevirmesi, hem de üreticinin ve ihracatçının girdi ithal etmesi için, döviz bulması gerekiyor.
Nereden bakarsak bakalım, bir yıl içinde en az 250 milyar dolara ihtiyacımız var.
Bundan sonra dış borçların çevrilmesi daha da pahalı olacaktır. Çünkü önceki gün 550 baz puan olan Türkiye’nin beş yıllık tahvillerinde iflas risk pirimi, bankalar döviz vermeyince dün 667 puana yükseldi.