Yazının başlığı “Seçim Belirsizliği” olarak belirlendi ama yanlış anlaşılmasın. Hayatımız belirsizliğin içinde geçiyor. Aslında, insan hayatının ve kapitalist sistemin doğası doğrudan doğruya bir belirsizlikler dünyası oluşturuyor. Bununla birlikte, özellikle 2000’li yıllarda meydana gelen gelişmeler bu belirsizlikler dünyasını daha karmaşık ve tehlikeli bir noktaya getirdi. Özellikle Covid 19 pandemisi ve onu takip eden Rusya-Ukrayna savaşı küresel belirsizlik düzeyinde yeni sıçramalara yol açtı.
Küresel durum böyleyken ve seçimler yaklaşırken Türkiye’yi nasıl bir siyasi ya da ekonomik geleceğin beklediğine dair soru işaretleri yoğunlaştı. Aslında, seçimler doğal belirsizlik kaynaklarından biridir. İktidarın değişip değişmeyeceği, değişirse yeni iktidarın nasıl bir politika izleyeceği, değişmezse eski politikanın sürdürülüp sürdürülemeyeceği gibi sorular bu belirsizliğin temelini oluşturur. Türkiye, bunlara ek olarak, bir yandan yeni bir yönetim sistemine ve seçim sistemine alışmaya çalışırken, bir taraftan da artan kutuplaşmanın yarattığı sorunları göğüslemek zorunda kalıyor.
Türkiye parlamenter demokrasi ile yönetilirken, genel seçim yapılır, halk milletvekillerini seçer, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çoğunluğu ele geçiren parti veya partiler hükümeti kurarlardı. Yani, hükümetin oluşturulması süreci TBMM’nin oluşturulması sürecinin devamıydı, mecliste çoğunluğu oluşturan parti veya partiler yürütmeye de hakim olurlardı. Bu durum güçler ayrılığı prensibi açısından olumlu değerlendirilmese de daha istikrarlı ve tahmin edilebilir bir süreç oluştururdu.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde ise yasama ve yürütme organlarının halk tarafından ayrı ayrı seçilmesi farklı olasılıkları gündeme getirebiliyor. Bu sistem altında 2018 yılında yapılan ilk seçimde AKP dominant parti olma özelliğini sürdürdüğü için hem Cumhurbaşkanlığı seçimini hem de milletvekilliği seçimlerini önde bitireceği öngörüsü hakimdi. 2019 yerel seçimlerinde AKP’nin seçimlerde sağladığı psikolojik üstünlüğün sarsılmasından sonra, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde farklı olasılıklar gündemde;
Cumhur ittifakı cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilir ve TBMM’de çoğunluğu ele geçirebilir,
Cumhur ittifakı cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilir ve TBMM’de çoğunluğu kaybedebilir (Sistemin işleyişi zorlaşır),
Cumhur ittifakı cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedebilir ve TBMM’de çoğunluğu ele geçirebilir (Sistemin işleyişi kitlenebilir),
Cumhur ittifakı cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedebilir ve TBMM’de de çoğunluğu kaybedebilir.
Ayrıca, cumhurbaşkanlığı seçimini kimin kazanacağına dair belirsizlik 15 Mayıs sabahı ortadan kalkmayabilir. Bu durumda seçim ikinci tura, yani Mayıs sonuna kalabilir. Diğer taraftan milletvekilliği sayılarını belirleme şeklinin 2018 yılına göre bir miktar daha karışık hale getirilmiş olması da milletvekilliği sayılarının seçimden kısa bir süre sonra netleşmeyeceği, itirazların ortaya çıkabileceği kaygısı yaratıyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin doğası gereği ve siyasi gelişmelerin sonucu ortaya çıkan, yukarıda belirtilen olasılıkların çokluğunun yarattığı belirsizliğin yanı sıra farklı belirsizlik kaynaklarının mevcudiyeti üzerine tartışmalar da devam ediyor.
Seçim güvenliği endişeleri
Seçim güvenliği endişelerinin kaynağını seçimle ilgili sorumlu ve yetkili konumda olan kurumların tarafsız olup olmadığına ilişkin soru işaretlerinin ortaya atılması oluşturuyor. Türkiye genel olarak, seçimlerini başarılı bir şekilde uygulayan ve seçim sonuçlarına kazananın da kaybedenin de saygılı olduğu bir ülke. Bununla birlikte, 2017 yılında gerçekleşen referandumda seçimlerle ilgili en yetkili organ olan Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) 2,5 milyon mühürsüz oyun geçerli kabul edilmesine ilişkin kararı muhalefetin söz konusu karara büyük tepki göstermesine yol açtı. Bu olaydan yaklaşık iki yıl sonra gerçekleşen yerel seçimlerde aynı kurulun iktidar ve muhalefet açısından hayati öneme sahip olan İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinde seçimi muhalefet kazanmışken bunun tekrarına karar vermesi muhalefetin kurula olan güvensizliğini yinelemesine neden oldu. Kurulun tekrar edilen seçimi kazanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını kurula hakaret ettiği gerekçesi ile savcılığa ihbar etmesi de bu güvensizliği pekiştiren bir başka faktör oldu.
Diğer yandan, özellikle seçim sürecinin tarafsız ve adil bir şekilde gerçekleşmesinde önemli sorumluluğu olan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun seçime AKP milletvekili adayları olarak katılmaları bir tür çıkar çatışması tartışması yaratmakta, kampanya sürecinde kullandıkları üslup ve ifadeler seçim güvenliği endişelerini tetiklemekte. Ayrıca, İçişleri Bakanlığınca jandarma teşkilatına seçim günü daha önceki seçimlerde görülmemiş bir düzeyde hazırlıklı olmaları talimatı verilmesi ve Bakanlıktan bu talimatın nedeni ile ilgili bir açıklama gelmemesi de soru işaretleri yarattı. İçişleri Bakanlığı’nın, daha önce görülmemiş bir şekilde, Güvenlik ve Acil Durumlar Merkezi Başkanlığı (GAMER) üzerinden seçim verilerini takip etmeye yönelik girişimlerinin YSK tarafından reddedilmesi de kamuoyunda seçim güvenliği ile ilgili soru işaretlerinin oluşmasına yol açtı.
İktidarın seçimi kaybetse de görevi devretmeyeceğine ilişkin endişeler
Bir diğer soru işareti de iktidarın seçimi kaybetse bile görevi devretmeyeceğine ilişkin şüpheler. Bu tür iddialar Türkiye’de geçmişte hiç konuşulmazdı. Bu iddiaların bu seçimde gündeme gelmesinde artan politik gerginliğin, kutuplaşmanın, uzun süreli tek parti iktidarının ardından muhalefetin ilk kez iktidara bu kadar yakın olmasının etkisi var. İktidar kanadı bu iddialara veya endişelere açık bir yanıt vermiyor. Aksine, 14 Mayıs seçimlerinin bir darbe girişimi olduğu, ya da halkın iktidarı teslim etmeyeceğini ileri süren açıklamalar da belirsizliğin artmasına yol açıyor.
İktidarın seçimi kaybedip, görevi devretmemesi halinde ön görülmesi ya da kontrol edilmesi mümkün olmayan kısa, orta ve uzun vadeli belirsizlik, risk ve trajediler ortaya çıkabilir.
Devir teslim sıkıntısı, bürokrasinin takınacağı tavır
İktidar ve muhalefet arasındaki ilişkilerin bozulması ve karşılıklı saygının ve güvenin çok aşağı düzeylere gerilemesi nedeniyle Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde yürütme erkinin muhalefete devri esnasında ciddi sıkıntıların çıkabilmesi de karşılaşılabilecek sorunlar arasında. Devir teslime kadar geçen sürede özelikle güvenlik ve ekonomi bürokrasisinin yeni iktidara karşı nasıl bir tutum sergileyeceği de merak edilen hususlar arasında.
Türkiye demokrasi ve devlet tecrübesi yüksek olan bir ülke. Yukarıda endişe veya belirsizlik konusu olarak ileri sürülen sorunları aşabilecek bir kapasiteye sahip. Özellikle, iktidar partisinin ülkede demokratik bir seçimin gerçekleşmesinin, iktidarda kalmaktan çok daha önemli olduğunu bilerek hareket etmesi halinde seçimin yarattığı belirsizlikler kolayca geride bırakılabilecektir.