Müfettiş olarak Bankada çalışmaya başladığımızda uyum sürecinde , eğitimlerde bizlere ilk öğretilen şeylerden biri de şuydu ; Bankacı üç şey hakkında ( müşterilerle ) konuşmaz . Siyaset, Din, Futbol…Bankacılık ülkenin her yerinde,her ilinde, ilçesinde, hatta büyük şehirlerde neredeyse her semtinde yüz yüze verilen bir hizmettir ve toplumun her kesiminden, her görüşten insan banka müşterisidir. Bankacı herkese eşit mesafededir ve herkese en iyi hizmeti sunmakla yükümlüdür. Bu hizmeti verirken de kendi duygu, düşünce , inanç ve kutsallarını bir tarafa bırakması , bu konularda sohbetlere, tartışmalara asla girmemesi gerekir.
Bankacılar bu kuralı gayet iyi bilirler ve çoğunlukla gayet iyi uyarlar . “Para ile imanın kimde olduğu bilinmez.” sözünü her bankacı bilir ve aklında tutar . Özellikle son yıllarda Katılım bankalarında “din”, kamu bankalarında “ siyaset” konuşuluyor mudur bilmem. Oralarda çalışmadım . Özel bankalarda bu ikisinin çok konuşulmadığına, değil müşteri ile , bankacıların bile kendi arasında bu konuları çok sohbet konusu yapmadığına şahidim. Oysa bunlar her gün her saat, her yerde çok konuşulan konulardır bizim toplumumuzda. Üçüncüyü yani futbolu özellikle erkekler dayanamaz her yerde, her zaman çok konuşurlar. Takım tutmayanı, maç izlemeyeni, o maçı günlerce tartışmayanı, iddialaşmayanı, gerektiğinde bu konularda tatlı tatlı atışmayanı yoktur. Konuşmayanı da neredeyse arasına almaz , sorgular , yargılar erkek egemen topluluklar. Takımdaşlık üzerinden başlayan muhabbetler, maçlarla taçlanan ortak aktiviteler, futbol sevgisi üzerinden yürüyen, ilerleyen arkadaşlıklar, dostluklar her kurumda vardır. Hatta bazı başarılı kariyerlerin özünde bile bu “ hassas” seçiciliğin olduğu tartışılabilir . Ben o tartışmaya girmek istemem ama isteyen girebilir . Özellikle yönetim seviyelerinde üstlere gittikçe erkek yöneticilerin çoğunun ekiplerinde aynı takımı tutan kişilerle çalışıyor olduklarını dahi iddia edebilirim ama ispatlayamam.
Futbolseverlik üzerinden yapılan mesleki dayanışmalara böyle küçük bir parantez açtıktan sonra gelelim asıl konumuza …
Benim bugün burada asıl gündeme getirmek istediğim konu Bankacılar ve siyaset . Mesleki ilkeler gereği bankalarda fazla konuşulmasa da elbette bankacılar da birer vatandaş ve her vatandaş gibi bu seçim gündeminde ülke siyasetinden , siyasetçilerinden bazı beklentileri ve 14 Mayıs’ta kullanacakları bir oy hakları var.
Bankacılar siyasetçilerden ne ister , ne bekler ?
Bankacılık sektöründe hali hazırda 190.000’e yakın çalışan bulunmakta . Banka Emeklileri ve aileleri ile birlikte bu sektör milyona yakın insanı ilgilendirmekte. Bu sektörde çalışanlar uzun zamandır bazı konulardan çok şikayetçi ve bu konularda kamu otoritesinden yani devleti yönetenlerden çözümler beklemekte . Seçime girecek tüm partilerin dikkatine sunmak üzere bunları sıralayalım;
Yoğun baskı, stres altında uzun saatler boyu çalışan , para sorumluluğu ve sır tutma yükümlülüğü taşıyan bankacılar yıpranma payı istiyor.
Sektördeki özel bankalar kırk yaş üstü Bankacıları “performans” gerekçesi ile kolayca işsiz bırakırken, bu baskı ve tehdit altında çalışan, fiziksel ve ruhsal açıdan sağlığını yitiren, antidepresan kullanan bankacı sayısı çok fazla. Sektöre bu gözle bakılarak çalışanların koşullarını daha yakından gözlemleyen , haklarını daha iyi koruyan düzenlemeler yapılmasını istiyor.
Uzun yıllardır karlılığı üst seviyelerde olan sektörde, çalışanların emeğinin karşılığı tam olarak verilmiyor . Ücretler reel olarak geriliyor. Sektör çalışanlarının sendikasızlaştırılmasına yönelik yaklaşımlar dikkat çekiyor . Bankacılar verdikleri emeğin karşılığını alabilecekleri , sektörün kazanımlarına paralel özlük hakları tanınmasını ve korunmasını istiyor.
Plansız IK uygulamaları sonucu az sayıda personel ile çok iş bekleyen özel sektör bankalarının bu gözle de değerlendirilmesini ve denetlenmesini istiyor . Aynı zamanda stratejik bir öneme sahip olan sektörün , en olağanüstü koşullarda dahi aksatmadan hizmet verebilmesi için hem insan kaynağı hem de teknolojik alt yapısı açısından yeterli yatırımı yapması, istihdamı sağlamasını istiyor. “Personel yetersizliği” sebebiyle yasal izin haklarını dahi kullanmayı zorlaştıran bankalar olduğu biliniyor . Bankaların bilanço büyüklüğüne, şube sayısı ve müşteri sayılarına paralel şekilde “ yeterli sayıda personel “ istihdam etmesine yönelik düzenlemeler istiyor.
Görevini yaparken maruz kaldığı müşteri ya da yönetici tacizine, şiddetine karşı güçlü , koruyucu düzenlemeler , etkin yaptırımlar istiyor .
İstiyor istemesine de bunca bankacı nerede, neden hiç sesleri çıkmıyor derseniz … işte… belki de isteklerin en önemlisi ;
Bankacılık yasasında titizlikle korunan “ bankaların itibarını” zedeleme suçunu işlemeden, tüm bu mesleki haklarını, taleplerini özgürce iletebileceği , bankalarının itibarının yanısıra “ kendi onurunu, hakkını, itibarını “ da koruyabileceği, tüm bunları “ başıma bir iş gelir mi, işsiz kalır mıyım “ korkusu duymadan savunabileceği bir özgürlük ve ifade alanı istiyor.
Bu sesi duyan siyasetçilerin, bankacıların hem gönlünü hem de oyunu alacağına eminim. Adil ve onurlu blr seçim sonucu, en iyi, en doğru, en dürüst , en vatansever, en liyakatli insanların meclise girmesini dilerim. Ülkemiz için en iyisi, en güzeli, en doğrusu neyse o olsun.