Dünkü Karar gazetesinde detaylı yer alan bir habere göre Uluslararası tahkim, Irak Merkezi Yönetimi’nin dava açması üzerine Türkiye’ye 1,4 milyar dolar ceza verdi. Nedeni Türkiye’nin Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin merkezden habersiz Anayasaya aykırı petrol satmasına izin vermesidir. Bu ceza 2014-2018 yıllarını kapsıyor. Sonraki yıllarla ilgili aynı dava devam ediyor.
Bu durumda kâr petrolü satan ve kâr sağlayan, Berat Albayrak’ın da ortak olduğu yazılan Powertrans’a gitti. Ceza hazine tarafından ödeneceğine göre zararı çeken de vergi mükellefleri oldu. Ayrıca eğer bu 1,4 milyar dolar ile devlet kamu hizmeti yapsaydı, millet yararlanacaktı. Hizmetten mahrum edilen millet de bu cezanın maliyetine katılmış oldu.
1.Özetle, kârı kaçak petrol satan firma ve ortaklarına gitti, zararı halka sosyalize edildi.
Cumhurbaşkanı tek haneli faiz kararı verdi. 2021 sonunda Türkiye yeni bir kur şoku yaşadı. Bu defa hükümet kuru tutmak için Kur Korumalı Mevduat hesabı icat etti.
Doları olanlar, faiz ve kur farkı alarak, sistemin korumasından kârlı çıktılar. Maliyetini, üretici-tüketici tüm toplum çekiyor. Tüm millet bu icattan dolayı zararlı çıktı.
Halkın katlandığı maliyet;
*TL millî para olmaktan çıktı. Dolar koruması altına girdi. Dünyada ve Türkiye’de TL’ye olan güven dip yaptı. Bunu Türkiye’nin dış borçlanma tahvillerinin iflas risk priminde de görebiliyoruz. Cumhurbaşkanı dolar garantili TL mevduatını açıklamadan önce, Türkiye tahvillerinin iflas risk primi 520 baz puan idi. Sonrasında 577 baz puana yükseldi. CDS oranlarının artması Türkiye’nin daha pahalı dış borçlanması demektir.
*Kur farkı bütçeden ödeniyor. 2022 yılı bütçesinden 899,4 milyar lira bütçeden bankalara para aktarıldı. Bu para vergi mükelleflerinin ödediği paradır. Dahası bu para ile devlet, okul ve yol yapabilirdi. Bazı illerde yatırım yapabilirdi. İthal girdi yerine ikame yatırımlar yapabilirdi. Toplum hükümetin tek haneli faiz inadı yüzünden bütün bu hizmetlerden mahrum oldu. Düşük kamu hizmeti toplum refahını düşürdü.
*Kur farkı vermek; vergi verenden bankada mevduatı olana gelir transferidir. Bu uygulama gelir dağılımını bozdu.
2.Dolar tutanlar zenginleşti, halk yoksullaştı.
Türkiye’de Merkez Bankası, bankalara yüzde 8,5 oranı ile fon sağlıyor. MB verilerine göre bankalar yüzde 8,5 ile sağladıkları fonun üstüne, İhtiyaç Kredilerinde yüzde 311, Taşıt Kredilerinde yüzde 290, Tüketici Kredilerinde yüzde 292 ve Ticari Kredilerde yüzde 190 fazlasına kredi veriyorlar.
Öte yandan TÜİK’in açıkladığı Mart ayı finansal yatırım araçları nominal ve reel getiri oranlarına göre; mevduatta ortalama yıllık nominal faiz oranı yüzde 16,34 oldu. Reel faiz oranı da yüzde -25,03 oldu.
Bankaya bir yıl önce 100 lira yatıranın eline faizi ile birlikte 116,30 lira geçti. Ama enflasyon nedeni ile, satın alma gücü olarak bu 116,30 liranın değeri 75 liraya geriledi. Tasarruf sahibinin parasının dörtte biri enflasyon tarafından eritildi. Aradaki fark, bankaya vergiye benzer bir şekilde transfer edildi. Banka kazandı. Tasarruf sahibi kaybetti.
3.Hükümetin uyguladığı, dünyada eşi ve benzeri olmayan ve olmayacak bir faiz politikası ile bankalar sağlam kaldı ve fakat halk iflas etti.
Örnekler artırılabilir. Zaten benzer örnekleri her gün fiilen yaşıyoruz.
Hükümetin bu şekilde zararları sosyalize etmesi ve halktan alıp bankalara ve dolar zenginlerine gelir transfer etmesinin etkileri zamanla ortaya çıkar. İşte bunlar; bugün yaşamakta olduğumuz tüm ekonomik sorunların ve yoksullaşmanın nedenleridir.
Dikkat etmeliyiz ve bilmeliyiz ki; bir ekonomide zararların sosyalize edilmesi karşısında, toplumun kârlarının da sosyalize edilmesini isteme hakkı doğar.