Aynı bankada kesintisiz 25 yıl genel müdürlük yapan tek bankacı olan Hakan Ateş, Antalya’da gündeme dair soruları yanıtladı.
İşte Hakan Ateş’in gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlar ve yorumu:
Basını her yıl buraya getirmemizin en önemli nedeni; Türkiye’nin bana göre en önemli sektörünün daha fazla duyurulması ve konuşulması. Antalya’da neler yapılıyor, ilerisi nasıl, nasıl daha çok insanı ülkemize çekebiliriz. Turizm demek, barış, döviz, istihdam, büyüme ve çok sayıda sektöre destek demek. Bugün 97 milyar dolar civarındaki ticaret açığımızın yarısını turizm ile kapatabiliyoruz. Buna göre, enerji fiyatlarında jeopolitiğin de etkisi ile aşırı artış olmasa ve altını da daha az ithal etsek cari açık problemi olmayabilirdi. O nedenle, kanaatim odur ki; buradan çıkacak başlıklar son derece önemli.
Sektöre Verilen Kredilerdeki Payımız Yüzde 17
Çivi çakan herkesin hizmetkarıyız
Son derece üzüldüğüm bir şey var; turizm yatırımları ülkede giderek yavaşlamış. Yani son 4-5 yılda 2-3 milyar dolar arasında bir yatırımdan bahsediyoruz. Halbuki bu yatırım tutarında 2015’e kadar 10 milyar dolar civarındaydı. O tarihten sonra yaşanan bazı talihsizlikle turizm yatırımları inişe geçti. Bankacılık sektörünün turizme yönelik kredileri de azalışa geçti. Bizim sektöre verilen kredilerdeki payımız yüzde 18 düzeyinde ve özel bankalar arasında açık ara birinciliğimiz devam ediyor ama daha önce bunu 3.3 milyar dolar kredi vererek elde ederken, bu rakam artık 2.3 milyar dolar seviyelerine geriledi. İşin bir de iyi bir tarafı var; turizme doğrudan yatırım olarak yurt dışından da para girişi olmuş. Yabancıların otel yatırımları olmuş. Biz isteriz ki turizm sektörüne herkes gelsin, biz de bankacılık sektörü olarak çivi çakan herkesin hizmetkarı olalım. Ancak turizm yatırımlarının genel yatırımlar içinde aldığı payın %4.9’dan %1.2’ye kadar düşmüş olması düşündürücü.
Altın yumurtlayan sektörde yatırımlar 20 milyar dolara çıkmalı
Fiyat konusunda maalesef malımızı çok iyi satamıyoruz. Yapacağımız çok fazla şey var. Turizmde kendimizi pazarlamayı çok iyi öne çıkarmamız lazım. Ne yazık ki sektörde yatırım hala çok düşük. Böyle bir altın yumurtlayan sektörde yatırım değil 10 milyar dolar, 20 milyar dolar seviyelerine çıkması lazım. Doğru, zor yıllarda bazı problemler yaşandı ama bankacılık sektörü olarak yapılandırmalar yaptık, ilave krediler verdik. Gördük ki bu sektörde para batmıyor. Turizm sektörü bankacılık açısından da çok doğru bir sektördür. Bizim bu sektörde batık kredilerimiz neredeyse hiç yok. Yatırımcı da bu sektörde umut görüyor. Türkiye, turizm için dünyada en önde gelen yatırım pazarı. Gönül ister ki milli ve yerel yatırımcılarımız öne çıksın. Bizim otellerin turizm ağırlamalarının yüzde 66’sı 3 bölgede. Antalya, Muğla ve İstanbul. Turizm pastasından diğer şehirlerimizin aldığı payın artması lazım. Bölgesel eşitliliği artırmamız ve turizmi 12 aya yaymamız lazım.
100 milyon turist artık hayal değil Tedbir alıp, kapasite artırılmalı
100 milyon turist artık hayal değil. Bunları nerede ağırlayacağız? Şu anda 45 milyon kişi ağırlarken doluluk oranımız Antalya bölgesinde yüzde 90’lara çıktı. O yüzden önden tedbiri alıp, kapasiteyi artırmak için yatırım yapmak gerekli. Özellikle salgının ikinci yılı 2021’de 30 milyon turisti bulduk. Turist başına harcamalar da o dönemde bin dolarları geçti. Salgın dönemi 2020-2021 kayıp yıllar olsa da turizm sektörümüz açısından tüm dünyada salgın sonrası en iyi toparlanan ülkeyiz. Yüzdesel artış olarak kaybettiklerimizi geri kazanma hızımız çok fazla. 3 yılda 80 milyar dolar gelir, 90 milyon misafiri ağırladık. İnşallah sadece gelecek yıl 50 milyon yabancı turisti çekeceğiz diye düşünüyorum. Turizm sektörü, Türkiye ekonomisinde istihdama olan %14’lük katkısı ve cari açığın kapatılması açısından kritik. Bu anlamda kongreden çıkacak başlıkları yakından takip edilmesi gerekli.
Dünyanın her yerinde Türkiye’nin reklamını görüyoruz
Turizmciler kârlı olanı en çabuk görenlerdir. Biz hep müşterilerimizin gittiği yerde varız. Rusya’da, Almanya’da çünkü bizim orada şirketlerimiz var. Bugün, sadece Kapadokya’ya dahi bakacak olursak; orası ile özdeşleşen balonlara bizim müşterimiz sahip çıktı, başarıyla işletiyor. Şimdi Türkiye dediğiniz zaman Kapadokya diyorlar. Türkiye’yi haritada gösteremeyecek insanlar, Kapadokya’yı ismen biliyor. Markalaşmak kolay işler değil. Bunu turizmcilerin öncülüğünde yapmamız gerekir. Hepsi dahil dedik. Biraz eleştirel bakılabilir ama Türk turizmi diye bir kavramı insanların zihnine sokan da ve ülkemizi bir destinasyon noktasına taşıyan da bu sistemdir. 15 yılda ne olduğuna bakın. Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TGA) cirolardan ciddi paylar aldı. TGA’nın arkeolojik alan, ören yerleri ihyası ve arıtma konusunda sayın bakanım başkanlığında yaptığı icraatlar çok değerli. Dünyanın her yerinde Türkiye’nin reklamı görülüyor artık.
Turizmde sürdürülebilir yatırımları finanse etmeye hazırız
Bankacılık sektörü genelinde sorunlu kredi tutarı 2-3 yıldır 160 milyar lira seviyelerinde. Hacim büyürken bu seviyenin sabit kalması ile problemli kredi oranı düşüyor. Yürürlükte olan regülasyonlar açısından turizm sektörüne verilen döviz kredilerinde herhangi bir sorun yok. Turizm döviz kazanan net ihracatçı bir sektör. Bu nedenle uygulanan kısıtlamalardan kapsam dışı tutuluyor. Turizm sektörüne verilen toplam krediler 2020’de 21 milyar dolarlara ulaştı. Bu hâlihazırda tabi kredilerin TL’ye dönüşümünde etkisi var ama 13 milyar dolarlara düştü.
Sürdürülebilirlik dünyanın birinci gündemi. Turistlerin 4’te 3’ünden fazlası sürdürülebilirliği ön plana çıkaran otelleri tercih ediyor. Ancak ülkemizde Çevreye duyarlı konaklama tesisi oranı yüzde 10’un altında. Sürdürülebilirlik programını maliyet gibi düşünmemek lazım. Bu bir yatırımdır, geri dönüşü uzun vadede muhakkak olacaktır. Biz bunları finanse etmeye hazırız. Yeter ki onlar başvursun. Bu konuda Turizm bakanlığının üç aşamalı 14 maddeli programına turizm sektörü olarak uyum sağlanması önem taşıyor.
Büyümede dünyada yine ön sıralarda olacağız
Ben Hakan Ateş olarak, siyasetin iki amacı olduğunu düşünüyorum; bir büyüme, iki büyümenin getirdiği istihdam. Özellikle seçime doğru gidilen bir dönemde istihdamın azalmaması, büyümenin de sürdürülebilmesi önem arz ediyor. Türkiye, geçen yıl yüzde 11 ile dünyada en fazla büyüyen ülkelerdendi. Bu yıl da büyümede yüzde 5.5 sürpriz değil ki bu rakamla dünyada yine ön sıralarda olacağımızı şimdiden söyleyebiliriz. Bunu sağlarken bizim birkaç tane makroya bakarken kamu borçlanmamız gayrisafi milli hasılanın %37’si civarında. Bunlara ilave borçlanmaları koyduğunuz zaman geleceği yer %40’ın üzeri olabilir. Enflasyon endeksini bir kenara koyuyorum. Bütçe açığımız %2’nin biraz altında. Kamu borcunun ve bütçe açığının milli gelire oranı da Maastricht kriterlerinin altında.
Rezerv konusu çözüldü
Cari açığımızın milli gelire oranı yüzde 5’ler civarında. Bu finanse edilebilir. Zaten bunun finanse edilememesi hali geçmişte yaşanan krizlerdir. Bizim makrolarımız böyle bir durumu göstermiyor. Rezerv konusuna gelince, alınan makro ihtiyati tedbirlerle belli bir seviyeyi koruyor. Merkez Bankamız diyor ki; ‘Getir dövizlerini benle swapla. Biz de dövizlerimizi merkez bankamıza depo veriyoruz. Bir de munzam karşılıklar hayli yükseldi. Bugün döviz tevdiat hesaplarının munzam karşılığı yüzde 25. Bu da siz bana 100 dolar mevduat getirdiğinizde, bunun 25 dolarını benim merkez bankasına götürdüğüm anlamına geliyor. Yurt dışı ülkelerle swap anlaşmaları devam ediyor. Bunlar da bir rezerv oluşturuyor.
En büyük düşman enflasyon
Baktığımızda, makro ihtiyati tedbirler oluşturup enflasyonun bu kadar yüksek seyrettiği bir ahvalde, para piyasalarının bu kadar düşük faizle sürdürülmesi çok zor bir iş. Faiz oranında tek hanedeyiz ama önemli olan gerçek anlamda enflasyonun tek haneye düşürülmesi. Biz bu ülkede 2004’te yüzde 7-8’lere kadar düşen enflasyonla ve %5’lerin üzeri büyüme ile uzun süre devam ettik. Sonraki dönemde de 2010’dan sonra faiz oranımızı enflasyonla dengeleyerek yurt dışına reel faiz ya hiç ödememişiz ya yüzde 1-2 ödemişiz. Enflasyon baz etkisi ile yüzde 40-50’lere düşebilir ama bu yeterli değil çünkü bir de yapışkan enflasyon diye bir şey var. Hatırlayın 1980-1990’ları… Enflasyon yüzde 35, 40, 60 seviyelerindeydi. O dönem fukaralaştık, yatırımlar geriledi, hiçbir altyapı yapılamadı. Enflasyon sizin bütün varlığınızı yiyip bitiriyor. En büyük düşman enflasyondur. Yaklaşan seçim döneminde ekonomiyi daraltıcı tedbirleri almak kolay değil. Dolayısıyla bu politikalar, en azından seçime kadar böyle sürebilir. Sonrasında tercihen enflasyonun kalıcı tedbirlerle düşürülmesi zaruri. Seçim sonrası ilan edilecek orta vadeli planla enflasyonun dizginlenip, istikrarlı büyümeye dönülmesi ile yatırımcı iştahı geri döner diye düşünüyorum. Sadece inşaatta değil, turizm, yurt dışı müteahhitlik, gemicilik ve tarım gibi stratejik alanlarda yapılacak yatırımlarla sürdürülebilir büyümemizin devam edeceğini düşünüyorum.