ABD Enflasyonu 7,7% ile 7,9% olan beklentinin altında gelince, bu durum Amerikan Merkez Bankası FED’in artık daha sert faiz artırmasına gerek duymayacağı şeklinde yorumlanıp, doların değer kaybettiği, borsalar ve altının güçlendiği bir piyasayı izlemiştik. Amerikan dolarının küresel olarak değerini gösteren DXY yani Dolar Endeksi 112’den 106’ya, 5% düşerken, dolar/TL 18,60’dan 18,46’ya kadar düşebildi. Daha sonra tekrar 18,60 oldu.
Burada dikkatinize sunmak istediğim nokta şu: DXY ne kadar sert geri çekiliyor, ama dolar/TL sadece 14 kuruş düşüyor sonra onu da geri alıyor. Bu mekanizma bile dövizde ne kadar sorunlu bir yapı içinde olduğumuzu göstermektedir. An itibari ile dolar kıtlığı kurun düşmesini engellemektedir. Ancak karşılaştığımız sıkıntılar bununla kalmayacak. Size maddeler halinde anlatayım:
Bildiğiniz gibi iki yapısal sorunumuz var:
A-Faizi enflasyonun altında yapay bir şekilde düşük tutarak, millî paramızın değerini düşürmek, bu işin sonunda dövize talebi artırarak kurun yükselmesine neden olmak, sonuç olarak ithal yarı mamulle dönen sanayimizin üretim maliyetlerini artırmak yani enflasyona neden olmak.
B-Türk sanayisinin düşük teknoloji içeren malları üretmesi ve bunları satması sonucu az para kazanması. Yaptığı ithalattan daha fazla ihracat yapamaması. Daha başka bir ifade ile rezervleri dolduracak, yükte hafif pahada ağır malları üretip satamaması sonucu dolar kıtlığı yaşanması.
Şimdi bu sorunlar yetmezmiş gibi bir de ek sorunlar geliyor. Siz bu yazıyı okurken Ekim ayına ilişkin bütçe dengesi rakamları açıklanacak. Yıl sonu itibari ile 460 milyar TL olmasını beklediğimiz açık Türkiye’nin borçluluğunu, faizleri, enflasyonu ve bağlı olarak kuru da yukarı çekecek.
Seçim ekonomisi nedeni ile bol keseden dağıtılan, karşılığı olmayan bu paralar, önce enflasyon olup sofralarımızı sonra kur artışı olup sanayi maliyetlerimizi vuracak. Nasıl derseniz, bir ekonomide para miktarı, mal üretiminden yani büyümeden daha fazla artarsa, fiyatlar talep nedeni ile artar. Yani enflasyon oluşur. Enflasyon ise Lira’nın değer kaybıdır. Lira değer kaybettikçe vatandaş dolara kaçar, kurlar yukarı gider.
Bütçe açıkları, onları kapatmak için alınan borçlar ve faiz ödemeleri önümüzdeki günlerde başımızı ağrıtacak ama iş bununla da kalmıyor. Neden derseniz kuru etkileyen olaylar, biliyorsunuz sadece bizle alakalı değil. Amerikan Merkez Bankası da bir ay enflasyon düşük geldi diye daraltıcı, sıkı para politikasından vazgeçmeyecek.
FED’in faiz artırımlarına devam ederek nihai faizi 5 üzerine atacağını tüm piyasa söylüyor. Bu Türkiye’nin bütçe açıkları nedeni ile ihtiyacı olan borcun faizini daha da yukarı çekecek. Ancak ana dalga faiz yoluyla değil, doların fiziki olarak dünyada azalması ile bizleri etkileyecek.
Amerikan Merkez Bankası FED’in toplam varlıkları yani kabaca bastığı para miktarı 2020 Şubat ayında 4,1 trilyon dolardı. Salgınla birlikte ekonomiyi desteklemek için yapılan tahvil alım programları ve hane halkına yardımlarla bu para miktarı 2022 Nisan ayında 8,9 trilyon doları gördü. Bu muazzam parasal genişlemeden 1 dolar dahi Türkiye’ye girmedi. Çünkü AKP içte ve dışta agresif bir politika anlayışı ile tüm yatırımcıları ülkemizden büyük bir başarı ile kaçırmıştı!
Amerika’da enflasyonun çift haneye yaklaşması ile FED alarm vererek faiz artırım döngüsüne girmiş ve parasal miktarı da küçültmeye başlamıştır. 2 Kasım itibari ile parasal büyüklük 8,6 trilyon dolara inmiştir. Grafiğe baktığımızda azalan parasal varlıkların adeta bir dalga hareketine benzediğini görüyoruz.
Türkiye için önümüzdeki dönem, 9 trilyona kafayı çarpıp düşmeye başlayan küresel dolar miktarı azalışı sorun olacaktır. Ülkemizdeki dolar kıtlığının ne yazık ki artacağını göreceğiz. Her ne kadar Rusya, Körfez ve Net Hata Noksan yani kaynağı belirsiz paralarla kur 18 civarında tutulmaya çalışılsa da, dolar kıtlığını artıracak yeni gelişmeler 18’de yapılacak savunmayı her geçen gün daha da zorlaştıracaktır. Ve o savunma kırıldığında yükseliş saydığımız nedenlere bağlı olarak çok daha sert bir şekilde gerçekleşecektir.
AKP seçimlerden önce kırılma olmaması için planını yapmış gibi duruyor. Ancak seçimlerden sonra ülke yönetimine kim gelirse gelsin ertelenmiş, bastırılmış bir dolar hareketi ile karşı karşıya kalacak, çünkü bu süre zarfında Türkiye ne ihracatını iki kat artıracak, ne de altın madenleri ya da büyük doğal gaz rezervleri bulup cari açığını kapatabilecektir.
Benim merak ettiğim konu ise şu: Acaba Türk halkı siyasi bekasını ekonomiden önde tutan bu anlayışa karşı sandıkta ne yapacaktır?