Türkiye IMF’ye gider mi?

Prof. Dr. Esfender Korkmaz, son dönemde bir kez daha gündeme gelen "Türkiye İMF'ye gider mi" sorusuna yanıt aradı.

Dalgalı kur politikası ani krizlerin önlenmesi için getirilmiş bir kur politikasıdır. Teorisinde kurları otomatik olarak dengeye getireceği savunulur. Dalgalı kur politikası özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde, kur dengesini sağlayamadı ve fakat ani krizleri önledi.

1994, 2001 krizleri bir günde yüksek devalüasyonlar ile ortaya çıktı. Ama her ikisinde de istikrar programı yaptık ve bir yıl içinde krizlerden kurtulduk.

Dalgalı kur politikasında Devalüasyonu piyasa kısa veya orta vadede zamana yayarak yapıyor. O zaman da hükümetler siyasi maliyeti olan, istikrar önlemleri almakta kayıtsız kalıyorlar. Krizin ömrü uzuyor ve bizde olduğu gibi ekonomik ve sosyal maliyeti artıyor. Dahası Türkiye’de henüz GSYH’da daralma olmadı ve fakat köprü ve yolların maliyetini gelecek bütçelere yayarak, yüksek cari açık yoluyla kaynak kaybederek, cari açıkları yüksek faizli dış borçla finanse ederek, eksi reel faizle piyasayı canlı tutarak, potansiyel büyümeyi bugünden kullandık.

Dahası, ABD ve AB’nin Rusya’ya uyguladıkları ambargoyu Türkiye’nin delmesine karşı, uygulanması olası yaptırımların gündeme gelmesidir. Bu konu önceki gün New York Times gazetesinde yer aldı. Rus oligarklara ait yatların Türkiye’de bulunması ve Rusya’nın AB ambargosuna karşı Türkiye’nin finansal sistemini kullanarak ambargoyu delmesinin birtakım yaptırımlara neden olacağı yazıldı.

Avrupa, Rusya’dan aldığı doğal gaz yerine alternatifler ararken, biz Rusya gazını Trakya’dan dağıtacağız diyoruz. Ama Avrupa almayınca kime dağıtacağız? Siyasi iktidar hep böyle kolay popülizm yaptıkça, güven sorunu yaşıyoruz ve bu sorun da krizi derinleştiriyor.

Göremediğimiz veya görmek istemediğimiz sorun, bu gidişle iflasların artması, dış borçlarda temerrüt ve arkasından GSYH’da daralma riskinin yüksek olmasıdır.

Türkiye bu yoldan erken seçim ile kurtulabilirdi. Ama yapmadık. Bugünkü iktidarın elinde tek seçenek kaldı; IMF’ye gitmek.

IMF’ye gitmeyi zorlayan şartlar her gün artıyor. Mevcut sorunlara ilave yeni sorunlar çıkıyor. Söz gelimi borsada yabancı payı yüzde 66’dan yüzde 33’e geriledi. Yabancılar Halkbank ve Vakıfbank hisselerinden tamamıyla çıktı.

Ağustos 2022 itibariyle dış borç çevirme oranı arttı ve yüzde 217 oldu. Dış borç çevirme oranı, belirli bir dönemdeki kredi kullanımlarının, geri ödemelerine oranı olarak tanımlanmaktadır. Ağustos ayında geçmiş yıllarda dış borç çevirme oranı daha düşük idi.

*2020 yüzde 99,31,

*2021 yüzde 98,52,

*2022 yüzde 217,13.

Hükümet içeride kredi şartlarını daralttıkça, firmalar yüksek faizle dış borçlarını yeni dış borçla kapatıyorlar. Yüksek faiz dış borç stokunun maliyetini artırıyor.

Yüksek sesle söylemediler ve fakat Batı, Türkiye’nin IMF’ye gitmesini ister. Eylül ayında Türkiye’ye gelen bir ABD’li profesör, Cumhurbaşkanına IMF’yi önerdiğini söyledi.

IMF’nin görevi bir ülkede olası veya yaşanan krizlerin diğer ülkelere yayılmasını önlemektir. Bunun için acil kredi verir ve stand-by düzenlemesi ile istikrar programı yapar. 2001 yılında Türkiye IMF’nin güçlü ekonomiye geçiş programı ile enflasyonu yendi. Ama tarım destekleri de aynı program ile daraltıldı.

Bugünkü şartlarda siyasi iktidar, seçime kadar maliyeti ne olursa olsun döviz bularak günü kurtarmak isteyecektir. Çünkü IMF’nin getireceği istikrar programı halkın kemer sıkmasına ve iktidarın oy kaybına neden olacaktır. Ancak eğer Türkiye dış borçlarında temerrüde düşerse, dolar 50 liraya çıkar ve daha ağır bir ekonomik bunalım yaşarız. O zaman da iktidar ayakta bile kalamaz.

Exit mobile version