Küreselleşme sürecinde , dünyada finans sektörü büyüdü ve sermaye hareketleri hızlandı. Sermaye hareketlerinin artması , Çin için bir fırsat , Türkiye için rehavet oluşturdu. Elbette sermaye hareketlerini fırsata çevirmek , hükümetlerde akıl ve yetenekle sınırlıdır.
Yabancı sermaye , doğrudan yatırım sermayesi ve portföy yatırımları şeklinde gelir. Türkiye ye gelen doğrudan yabancı yatırım sermayesinin bir kısmı gayrimenkul almak için geldi. Bir kısmı da doğrudan yatırım için geldi. Ama bu yatırımlardan sıfırdan reel sektörde yatırım yapan yabancı sermaye oranı düşük kaldı.
TÜRMOB’un bir çalışmasına göre ; 2007-2016 arasındaki on yılda yabancı yatırım sermayesi girişlerinin yoğunlaştığı ilk beş sektör ;
· Finans ve sigorta faaliyetleri ; yüzde 34,6
· Elektrik – Gaz ;yüzde 14,1
· Gıda-içecek -Tütün ; yüzde 6,8
· Toptan ve Perakende Ticaret ;yüzde 6,1
· Ulaştırma ve Depolama ; 4,1 ‘dir.
Yabancı yatırım sermayesinin yüzde 90’ı finans ve hizmet sektöründe faaliyet gösteren karlı işletmeleri satın almak için geldi. Yani ilave yatırım yapmadı, ilave istihdam oluşturmadı . Parayı alan yerli müteşebbis ise reel sektörde yeni yatırım yapmadı. Para ve sermaye piyasasında tuttu veya dışarıya transfer etti.
Türkiye gelen doğrudan yabancı yatırım sermayesi içinde Reel sektörde doğrudan yatırım yapan yabancı sermayenin payı ise yüzde 10’un altında kaldı.
2012-2020 arasında Çin’e giren yabancı yatırım sermayesi yılda ortalama 150 milyar doların üstünde oldu , Gayrimenkul alımı dahil Türkiye ye giren doğrudan yabancı yatırım sermayesi ise ortalama 10 milyar doların altında kaldı.
Dahası , 2011 ve 2012 yıllarında Türkiye’ye giren yabancı sermaye yüksek olmasına rağmen , Türkiye en fazla yatırım sermayesi çeken 20 ülke arasında yoktur.
Türkiye’nin dününü ve bu gününü bitiren , portföy yatırımları da dediğimiz sıcak para oldu. 2012 de portföy yatırımlarında giriş 41 milyar dolara çıktı.
AKP iktidarının ilk dönemlerinde doğrudan yabanı yatırım sermayesi ve portföy yatırımları olarak gelen yabancı sermaye döviz arzının artmasına ve TL’ nin değer kazanmasına neden oldu. Söz gelimi 2007 yılın da TL yüzde 28 oranın da daha değerli idi. Bu gün yüzde 46 oranında daha düşük değerdedir.
Değerli TL nedeni ile , ithalat ucuzladı ve arttı. İçerde iplik ve deri gibi aramalı üreten fabrikalar kapandı. Büyüme oldu . İktidar rehavete kapıldı ve gününe baktı. Üretim ithalata bağımlı bir yapı kazandı. Üretimin dışa bağımlı olmasının ülkeyi bugünkü krize getirebileceğini göremedi
Bu yanlışta , 2018 yılına kadar AKP iktidarın da görev yapan herkesin payı var.
Bu gün TL düşük değerde ama bu defa da güven sorunu olduğu için ara mallarında ithal ikame yatırımları yapılmıyor.
Yabancı sermaye politikasını yeni bir istikrar programı içinde değiştirmek gerekir.
Her şeyden önce , hukuki altyapıyı değiştirip , doğrudan yabancı yatırım sermayesine hukuki güvence vermek gerekir.
AB yabancı sermaye girişinde Türkiye için bir çıpa idi. AB ‘ye girelim veya girmeyelim , AB normlarını aynen almamız gerekir.
Doğrudan yatırım yapacak sermaye için, devlette komisyon dahil bürokratik Engelleri kaldırmalıyız.
Ne var ki siyasette popülizm , piyasa düzenine ve iktisat politikalarına en büyük engeldir. Bu engelin kaldırılması için siyasette köklü değişiklikler yapmak gerekir.