Geçen temmuz ayının sonunda İstanbul Sanayi Odasında yapılan Meclis toplantısında Oda Başkanı Erdal Bahçıvan ile TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu arasında yaşanan tartışma kamuoyunun ilgisini çekti. Kavcıoğlu’nun toplantının soru cevap kısmında sanayicilerin ucuza aldıkları kredileri dövize yatırarak döviz stokçuluğu yaptığını tekrar tekrar ileri sürmesine Erdal Bahçıvan tepki gösterdi. Bu polemik ile birlikte Kavcıoğlu’nun üslubu farklı platformlarda gündeme geldi, değerlendirmeler, eleştiriler yapıldı ama bu tuhaf ortamı yaratan zincirleme yanlışlar üzerine fazla gidilmedi.
Göze çarpan en temel yanlışlardan bir tanesi TCMB başkanının “Reel Kesimi Destekleyen Nitelikli Finansman Politikalarının Üretim ve İhracat Açısından Önemi’’ gibi TCMB’nin ana görevleri içinde olmayan bir konuda yapılan bir toplantıda konuşma yapmayı kabul etmiş olmasıydı. Bu konuda İSO Meclis toplantısında Eximbank Genel Müdürünün veya Kalkınma Yatırım Bankası Genel Müdürünün, Bankalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanının ya da bir kamu bankasının genel müdürünün konuşmacı olması çok daha uygun olurdu.
Aslında TCMB’yi doğrudan ilgilendiren İSO Meclis toplantısı geçtiğimiz Ekim ayında yapılmıştı. O toplantının konusu “Nitelikli ve Sürdürülebilir Bir Ekonomik Büyüme İçin Fiyat İstikrarı ve Güvenin Önemi” olarak belirlenmişti. Sanayiciler tam da TCMB’nin görev alanına giren bir konuyu tartışmışlardı. Bu toplantıda Başkan Bahçıvan, enflasyonun yüzde 20 bandına yerleşmesinden duyulan rahatsızlığı dile getirmişti: “…Enflasyonun yüzde 20’ler bandına yerleştiğini, politika faizinin ise son indirimlerle birlikte yüzde 16 seviyesine çekildiğini görüyoruz. Bu gelişmeler sonrasında diğer ülkelerden farklı olarak her gün yeni rekorlar kırdığına tanık oluyor ve küresel enflasyonist baskıyı çarpan etkisiyle çok daha fazla hissediyoruz…” Enflasyonun yüzde 20’lere dayandığı eleştirilerinin yapıldığı bu toplantıda TCMB başkanı veya TCMB’yi temsil eden bir konuşmacı yoktu. Enflasyonun yüzde 80’e geldiği bir zamanda ise TCMB Başkanı İSO Meclis toplantısına davet edilmişti ama konu reel kesimin banka kredilerine erişimi meselesiydi.
TCMB bir kalkınma ya da ihracatı teşvik bankasına dönüşmemeli
TCMB 90’lı yıllara kadar orta vadeli reeskont kredisi verebiliyordu ama tüm dünyada olduğu gibi para piyasalarının gelişmesi, merkez bankalarında açık piyasa işlemlerinin yaygınlaşması ile bu kredi uygulaması eski önemini kaybetti. Merkez bankalarının piyasadaki likidite sıkışıklıklarını kısa vadeli olarak genel bir çerçeve içinde fonlaması gerektiğinin bilincinde olan TCMB yönetimi Bankanın modern bir merkez bankasına özgü işlevlere odaklanması konusuna büyük önem veriyordu. O nedenle de orta vadeli yatırım kredilerini 1990 yılında uygulamadan kaldırdı.
TCMB’nin kalkınma bankası ya da ihracatı teşvik bankası gibi çalışmasından vazgeçilmesiyle birlikte ihracatı teşvik ile ilgili görevleri Eximbank’a, kalkınmanın teşviki ile ilgili görevleri de Kalkınma Yatırım Bankası’na devredildi. Bu çerçevede TCMB’nin reel kesime ucuz kaynak sağlayan reeskont kredileri ile ilgili faaliyetleri neredeyse sonlanma noktasına gelmişti. 2008 küresel krizinin yarattığı çalkantılı ortamda TCMB reeskont musluklarını biraz açarak piyasayı rahatlatmaya çalıştı. Uygulama aynı zamanda TCMB rezervlerine de katkı sağlıyordu. Ama sonradan reeskont kredileri kalıcı ve gittikçe büyüyen bir uygulama haline geldi. 2011 yılında 3 milyar ABD Doları civarında olan reeskont kredisi miktarı 2012 yılında 10 milyar ABD Doları’na, 2015 yılında ise 15 milyar ABD Doları’na ulaştı. Bugün kurlardaki hızlı yükseliş nedeni ile bu miktar 12 milyar Dolar civarında. Yararlanan firma sayısı ise 2009’da 200 civarındayken 2022 yılında 4800’e ulaştı. Geçen yıl Ekim ayında bu kredinin limitleri 30 milyar dolara çıkarıldı.
Bu kredilerden yararlanan ihracatçıların dövizlerini TCMB’ye satması Bankanın döviz rezervlerine büyük katkı sağladı. Tablo 1’de bu katkı net bir şekilde görülmekte. 2010’da 1 milyar dolar civarında olan katkının on yıl sonra 20 milyar doları aştığı görülüyor.
Grafik: 1 Reeskont Kredilerinin Döviz Rezervlerine Katkısı
Reeskont kredileri ile ilgili bu sonuçlar ne kadar etkileyici gözükürse gözüksün TCMB’nin modern merkez bankacılığı ve yüz yıla yaklaşan birikimine ters düşen uygulamalara girişmesi yanlış. TCMB piyasanın genel kredi ihtiyacını gözlemlemeli, ihtiyaçlara olağan yollardan cevap vermeli.
Aynı şekilde, TCMB Başkanı’nın geçen hafta Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nde sözünü ettiği yüzde dokuz faiz ve iki yıl ödemesiz 10 yıl vadeli yatırım kredisi de modern merkez bankacılığı ve TCMB’nin yüz yıla yaklaşan kurumsal birikimi ile bağdaşmamakta. Politika faizlerini gecelik ve haftalık olarak belirleyen bir kurumun on yıla varan krediler kullandırması çok olağan dışı.
Fiyat istikrarını hedefleyen bir TCMB Türkiye’nin sanayisine ve ihracatına daha fazla katkı sağlar
Türkiye’de reel kesimin TCMB’den öncelikli talebi para politikasında geleneksel araçlara dönülmesi, fiyat istikrarının sağlanması ve para politikasına olan güvenin yeniden tesis edilmesi olmalı. Türkiye’nin sanayisi ve ihracatı reeskont kredilerinden önce de vardı. Reeskont kredilerinin hiç olmadığı ya da çok az miktarda verildiği 2001-2010 dönemindeki muazzam ekonomik performans hala hatırlanıyor. Söz konusu dönemde hem enflasyon hem de büyüme performansı olağanüstü başarılıydı. Yine aynı dönemde ihracat rekor üstüne rekor kırarak 30 milyar dolardan 113 milyar dolara çıkmıştı ve o dönemde TCMB’nin reeskont veya uzun vadeli yatırım kredileri yoktu.
TCMB’nin ana görevlerinden uzaklaşması TCMB ile sanayiciler ve ihracatçılar arasında bir emir kumanda ekonomisi ilişkisinin doğmasına, “abi-kardeş” iletişimine, “döviz hastalığı” gibi ekonomi biliminde yeri olmayan bir terminolojinin oluşmasına neden oluyor. TCMB’nin firmaların dolar hesaplarını araştırması, bunların listesini tutması, listelerin varlığını dile getirmesi, firmaları telefonla arayarak dövizlerini satmaya ikna etmeye çalışması da oldukça sıra dışı bir durum.
Reel kesim TCMB Başkanı da dahil olmak üzere TCMB yetkilileri ile yaptıkları toplantılarda öncelikle fiyat istikrarını hedefleyen, bağımsız ve güvenilir bir merkez bankasını talep etmeli. Çünkü böyle bir merkez bankası sanayiye, ihracata, büyümeye ve istihdama çok daha büyük katkılar sunar.