Ülke ekonomimiz günden güne yeni maceralara sürüklenirken , ekonomi politikaları ekonomistler tarafından acımasızca eleştirilirken, herkesin hemfikir olduğu belki de tek konu; Bankalarımızın durumu.
Bankalarımız hala çok güçlü .
Hala çok karlı.
Sermayeleri hala yeterli.
Hisse değerleri olması gerekenin çok altında ama yabancı yatırımcının gözü hep üstünde. Sendikasyon kredilerini topluyorlar, sürdürülebilirlik kriterlerine uyuyorlar . Teknoloji ile büyüyorlar. Rakamlar yalan söylemez. Bankalar rakamları ile göz doldurmaya devam ediyorlar . Ne ekonomik krizler , ne salgınlar, ne fırtınalar sarsabildi bankalarımızı. Hepsinde fırsatlar görmeyi başardılar. Dünya enflasyon sarmalına sürüklenirken, faizi enflasyona sebep görüp düşürmeye kalkan tek ülkede, bu ekonomi yönetimi dönemine denk gelmeleri ise onlar için piyango gibi bir şeydi herhalde. Piyango bileti bedelini her vatandaş vergileri ile peşinen ve zorunlu olarak öderken, bu piyangoda en büyük ikramiyeyi bankalar kazandılar. Diğer ikramiyeler de KKM, GES vs. İle sahiplerine dağıtılacak günü gelince .
İşte bu ahval ve şerait içinde, bankalarımız görülmemiş karlılıklara imza atarken dahi bizler , Paramedya çalışanları olarak hala bankacıların geçim derdini konuşmak, yazışmak durumunda kalıyoruz. Sadece bankacıların da değil, kapıdaki güvenlik görevlisinin, mutfaktaki hizmet personelinin, arabadaki şoförünün de en büyük derdi geçim. Türkiye’de şu anda yüzde 300’lere varan belki de en yüksek karlılığa sahip bu sektörün çalışanları hala yüzde 20-30 arası maaş zamlarına razı gelmek durumunda. Mutfaktaki destek personelini karın tokluğuna BİLE değil , aç açına çalıştıran bankalar var. Her türlü rakamı konuşmayı pek seven, en ufak bir gelişme olduğunda hedefleri anında yukarı revize etmeyi marifet bilen, bankacıları günde onlarca kez sorguladıkları rakamlarla bunaltan, hesap soran banka yönetimleri , sözkonusu maaş zamlarını hesaplamak, hakedilen primleri hesaplamak , yemek ücretlerini hesaplamak olduğunda nedense hiiiiç acele etmiyorlar. Yavaş yavaş , ağır ağır, zamanı sündüre sündüre kullanıyorlar . Akıllarınca burdan da kar ettiklerini sanıyorlar herhalde. İşte biz buna tek kelime ile “ Ayıp!” diyoruz . Diyecek başka laf bulamadığımız için belki de …
Yine de bunu bile anlamayan, anlamını bilmeyen, bilmemezlikten gelenler için şuraya bir TDK sözlük anlamını bırakalım ;
“Ayıp kelimesinin TDK sözlüğündeki ilk anlamı toplumun ahlak kurallarına aykırı olan, utanılacak durum veya davranış olarak verilmiştir. Ayıp kelimesinin TDK sözlüğündeki ikinci anlamı kusur ve eksiklik olarak verilmiştir. Ayıp kelimesinin TDK sözlüğündeki üçüncü anlamı sıfat olarak utanç veren anlamında verilmiştir.”
Her fırsatta büyüklüğü ile övülen, övünülen, reklamı yapılan bankalara, personeli ile ilgili bu küçük hesaplar gerçekten hiç yakışmıyor. Artık bu konularla gündeme gelmemeleri , sektörün büyüklüğüne ve karlılığına yakışır şekilde ücret politikaları uygulamaları gerekiyor. Sektör çalışanlarının bir çok sorunu var ve bunu tek dile getirebildikleri , tek güvenebildikleri mecra Paramedya. Buradan yükselen sese kulak verilmeli. Kapıdaki. Güvenlikten , mutfaktaki hizmet personeline , şubedeki müdürden , plazadaki GMY’ye kadar herkesin sorununu dinliyor ve biliyoruz. Aklın, mantığın ve elbette vicdanın rehberliğinde çözülmeyecek sorun yoktur ama önce iyi niyet ve gayret gerek . “Geçinemiyoruz” diyenlerin sesine kulak tıkamakla olmaz. Müşteri memnuniyeti ölçmek için sistemler kuran, anketler yapan, paralar saçan koca koca kurumlar , içerdeki, şubelerinde, plazalarında çalışanlardaki mutsuzluğu , memnuniyetsizliği görmeden, çözmeden asla gerçekten “ büyük” kurumlar olamazlar. Göstermelik uygulamalarla, ödüllerle, yemeklerle de göz boyayamazlar. Önce “samimiyet ve dürüstlük” . Bankacılar ve çalışanlar kurumlarından en çok da bunu istiyorlar .