Anayasa Mahkemesi’nden kentsel dönüşümde hak ihlal kararı

Anayasa Mahkemesi, asliye hukuk mahkemesinin, kentsel dönüşümün ardından, başvurucuların hisselerinin, değer takdirine ve satış bedeline yönelik itirazları incelenmeden satılmasına imkan tanımasını “mülkiyet” ve “etkili başvuru” hakkını ihlal ettiğine hükmetti.

Resmi Gazete’de yer alan karara göre, başvurucuların dört işyeri ve bir daire olmak üzere beş bağımsız bölümünün bulunduğu İstanbul Kadıköy’deki bina, riskli yapı olarak tespit edildi ve yıktırıldı. Taşınmaz üzerindeki kat mülkiyeti ise yıkımdan sonra müşterek mülkiyete dönüştürüldü. Paydaşlarca yapılan toplantıda, yıktırılan apartmanın yenilenmesini öngören kat karşılığı inşaat sözleşmesinin kabulüne karar verildi ancak kot seviyesinde iki daire verilen başvurucular bu karara iştirak etmedi.

Diğer hak sahiplerince, başvurucuların hisselerinin 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 6. maddesi uyarınca resen satılması için Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne müracaatın ardından, başvurucuların hisselerinin açık artırmayla satılması kararlaştırıldı.

Bunun üzerine başvurucular, satış kararının iptali ve sözleşmenin düzeltilmesi istemiyle asliye hukuk mahkemesinde dava açtı ancak mahkemenin uyguladığı tedbir kararını kaldırması üzerine başvurucuların hisseleri toplam 6 milyon 400 bin liraya ihaleyle satıldı, satış bedeli de başvuruculara ödendi.

Satış işleminin iptali ile ihale ve hisseler için belirlenen değer takdirinin iptali istemiyle ayrı ayrı açtıkları davaların da idare mahkemesince reddedilmesi üzerine başvurucular, hak ihlali iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.

Başvurucular, asliye hukuk mahkemesinin ihtiyati tedbirin mahiyetini değiştirmesi sebebiyle satış işleminin önünün açıldığını ve davanın konusuz kaldığını belirterek davanın esasının incelenmemesinin, mülkiyet hakkının usul boyutunun ihlaline yol açtığını ifade ettiler.

Başvuruyu inceleyen Yüksek Mahkeme, Anayasa’nın 35’inci maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bu hakla bağlantılı olarak Anayasa’nın 40’ıncı maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine hükmetti.

İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması ve yeniden yargılama yapılması için kararın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar veren Anayasa Mahkemesi, ayrıca başvuruculara 17 bin 500’er lira tazminat ödenmesini kararlaştırdı.

– Kararın gerekçesinden

Anayasa Mahkemesinin kararında, asliye hukuk mahkemesinde açılan davada verilen kararla başvurucuların, diğer hak sahiplerinin kararıyla inşaat firmasıyla yaptığı anlaşmanın hukukiliğine ilişkin şikayetlerini denetlettirme imkanından mahrum kaldığı ifade edildi.

Kararda, başvurucuların paylarının satılması yolunda düzenleme yapılmasının kamu makamlarının takdir yetkisinde olduğu ancak bunun idare tarafından keyfi biçimde kullanabileceği anlamına gelmediği ifade edildi.

Paydaşların müzakere sonucu aldıkları kararın başvurucuların menfaatlerini zedelememesi gerektiğine işaret edilen kararda, “Azınlıkta kalan paydaşların, kendi çıkarlarına açıkça aykırı olan, taşınmazın eski durumuna kıyasla açık dengesizlikler içeren bir projeyi kabul etmeye zorlayan karara iştirak etmemiş olmaları, hisselerin satışı gibi ağır bir müdahaleyi haklılaştırmamaktadır.” denildi.

Satış kararının hukukiliğinin denetlenmesinin, başvurucuların yeni paylaşım şekline rıza göstermemelerinin haklı bir temele dayanıp dayanmadığının da incelenmesini gerektirdiği belirtilen kararda, yeni paylaşım şeklinin dengeli ve adil olup olmadığı incelenmeden satış kararının hukukiliği yönünden yapılacak denetimin gerçek manada yargısal bir denetim olduğundan söz edilemeyeceği belirtildi.

Kararda, idare mahkemesinin, başvurucuların taşınmazın yeni paylaşım şekline yönelik itirazlarını inceleme dışı bırakan yaklaşımının Anayasa’nın 35’inci maddesinin devlete yüklediği gerekliliklere uygun bir denetim yapılmaması sonucunu doğurduğu kaydedildi.

Olayda başvurucuların mülkiyet hakkında yapılan müdahalenin orantılı olmadığı aktarılan kararda, şu ifadeler yer aldı:

“Tüm bu hususlar gözetildiğinde ihalenin iptali istemiyle açılan davanın en önemli meselesi olan hisselerin değerinin usulüne uygun olarak tespit edilip edilmediği sorunu çözüme kavuşturulmadan, başvurucuların değer takdirine ve satış bedeline yönelik itirazları incelenmeden karara bağlanması, hisselerinin iradeleri dışında satılması suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle başvuruculara yüklenen külfetin dengelenmesi amacıyla getirilen güvencelerin somut olayda sağlanmaması sonucunu doğurmuştur. Bu durumda başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin aynı zamanda orantılı da olmadığı kanaatine ulaşılmıştır.”

 

Exit mobile version