Merkez Bankası Para Kurulu gösterge faizini 18’den 16’ya indirdi. Anında dolar kuru 9,45 lira oldu. Türkiye ülke risk primini gösteren beş yıllık tahvillerin iflas primi 443 baz puan oldu ve artıyor.
Bundan sonra ekonomik istikrarın daha çok bozulması kaçınılmaz oldu. Çıkış yolu kapandı.
Ekonomik istikrar, üretim-tüketim, arz-talep, yatırım-tasarruf, mal ve hizmet fiyatları ile finansal piyasalar, sektörler arası denge, ücret ve verimlilik gibi birçok alanda makro dengeleri ifade eder.
Hiçbir ekonomide bu dengeleri tamamıyla kuramazsınız ve fakat aşırı bozuk olursa kriz kaçınılmaz olur. Söz gelimi ilk bakışta ”dolar kurunu 20 liraya çıkarırsak, ithalat azalır, ihracat artar ve dış açık kalmaz” diyebiliriz. Ama ithalatın yüzde 13’i yatırım malı, yüzde 77’si ara malı ve yüzde 10’u da tüketim malından oluşur. 20 liralık dolar kuru tüketim malı ithalatını azaltır. Ara malı ve yatırım malı ithalatını da azaltır ve fakat bu defa ortada ekonomi kalmaz. Çünkü üretimde ithal girdi oranı yüksektir. İthal edemezseniz üretim de yapamazsınız, ihracat da yapamazsınız. Bu ortamda girdi fiyatları da bu kadar artarsa sonunda hiper enflasyon oluşur.
Sabit kur politikasının uygulandığı yıllarda, krizle birlikte devalüasyon da yapılırdı. Ertesi yıl kriz biterdi. Ama o yıllarda üretim bu oranda ithal girdiye bağımlı değildi. Kaldı ki bugün zaten TL değeri yüzde 42 oranında daha düşüktür. Ama sonuç giderek kötüleşiyor.
Yalnızca Çin’e karşı verdiğimiz yılda 18 milyar dolar açığa engel olsak, zaten açık kalmaz. Ama Çin’den ithalat yapanlar kimdir ve bunlara karşı çıkmak neden zordur?
Dahası, yalnız faizle oynamanın ve kur artışlarının doğrudan makro dengeleri daha çok bozduğunu ve halkın refahını düşürdüğünü yaşayarak görüyoruz. Bu defa insanın aklına ikinci bir soru takılıyor… ”Siyasi iktidarın hedefi nedir ve neden bir istikrar programı yapmıyor?
Ekim ayı Tüketici Güven Endeksi, tüketicinin güveninin dibe vurduğunu ve ne kadar zor durumda olduğunu gösteriyor.
Tüketici geçen 12 aya göre, maddi durumunun bozulduğunu ve genel ekonomik durumu da kötü gördüğünü söylüyor. (Aşağıdaki tablo.)
Tüketicinin olumsuz beklentilerinin, ekonomik dengeleri daha çok bozacağını biliyoruz.
Melike Bildirici-Ümit Bozoklu’nun “çoklu denge bağlamında beklentinin, belirsizliğin ve inancın ekonomi üzerindeki etkisini ” ölçmek için yaptıkları (Beklentilerin Ekonomi Üzerindeki Etkisi: -2019) ekonometrik çalışmada;
”İktisadi birimlerin temellere dayanmayan beklentilerindeki iyimserlik ve kötümserlik dalgalanması ile akabinde ekonomide meydana gelen dalgalanmalar arasındaki ilişki olduğu ampirik olarak da ortaya çıkmış; ve ”Kendini gerçekleştiren karamsarlığın 1994, 2000-2001 ve 2008-2009 resesyonlarında önemli bir rol oynadığı anlaşılmıştır.” Deniliyor.
Hükümetin faiz inadı ve tüketicinin olumsuz beklentisi birleşince varacağımız sonuç;
*Enflasyon daha da artacak. (Verilere müdahale olmazsa.)
*Halk yoksullaşacak.
*Döviz borcu olanlar, bankalar zora girecek.
*Türkiye’nin dış borçlarında temerrüde düşme riski artmaya devam edecek.
Bu şartlarda bir üçüncü soru ortaya çıkıyor; ”Bu gerçeklere ve yaşananlara rağmen iktidar neden eksi faizde ısrar ediyor ve kur artışını körüklüyor?”
Prof.Dr. Esfender Korkmaz