Hukukun üstünlüğü ve demokraside kan kaybımız, ekonomi yönetiminin günübirlik kararları ve özellikle faiz-kur politikası konusundaki yanlışları nedeni ile yaşadığımız sorunlar kritik eşiği aştı. Bundan sonra bugünkü iktidar istese de istikrar programı yapamaz. Dahası hiçbir ekonomi yönetimi bilmeden bu kadar yanlış yapamaz. Eğer bilmeden yapmış olsaydı yanlışlıkla bazen de doğru yapardı.
Türkiye, 1980 krizinden sonra 24 Ocak ve 1994 krizinden sonra 5 Nisan kararları aldı. 2002-2001 krizlerinden sonra güçlü ekonomiye geçiş programı hazırladı. Ertesi yıllarda ülke krizden çıktı. Ama o zaman 1980 darbesine rağmen, koalisyonlara rağmen yargı bağımsızdı, hukuk işliyordu ve otokrasi sorunu yoktu.
Bugün hukuki ve demokratik altyapı ve aynı zamanda güven sorunu olduğu için , ekonomik istikrar programı yapılsa da dikiş tutmaz, yürümez.
Bu altyapı sorunları yanında, güven ve belirsizlik sorunu da çözümü engelliyor.
Planlama ve kalıcı bir politika olmadığı için belirsizlik artıyor. Bakanlar Kurulu olmadığı için ve kararlar tek imzayla olduğu için, kamuoyu tarafından bilinmiyor. Tartışılmıyor. Üstelik de temel konularda kararname çıkıyor. Yarın ne olacağını kimse bilmiyor ve bu durum belirsizliği artırıyor. Kayyum atamaları sermayeyi ürkütüyor ve güven sorunu yaratıyor. Siyasi iktidarın kullandığı ve yarattığı paralel yapının maliyetini toplum çekiyor.
Özetle; eğer bir ekonomik istikrar programı yapılacaksa, önce hukuki ve demokratik altyapıyı düzeltmek ve güven yaratmak gerekir. İktidar böyle bir adımı atamaz. Çünkü bu yanlışlar üstünde iktidar oldu. Ama halk şimdi kriz cebine inince yanlışları anladı.
Dahası ekonomik istikrar için, hükümetin ekonomik gidişata doğru teşhis koyması gerekir. Oysa ki hükümet kendi dünyasında yaşıyor ve ekonomik sorunları göremiyor. O zaman da bu anlayış içinde bu iktidarın ekonominin altyapısını düzeltmesi mümkün değildir.
Gelecek iktidarlar -kim gelirse gelsin- hayatın normal akışına aykırı olan bugünkü başkanlık sistemini ve otokrasiyi değiştirecektir. Sonrasında ekonomik istikrar programı kolay olur.
Dış dünya Türkiye’nin potansiyel gücünü biliyor. Demokrasiye dönen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uyan bir hukuk ve yönetim düzeninin olduğu; siyasi tutukluların, gazetecilerin ve hükümet baskısı ile haksız yere hapiste tutulanların özgür olacağı bir Türkiye’yi yeniden destekler.
Ekonominin iç dinamikleri hızla değişir, Türkiye yeniden yatırım yapılan bir ülke olur.
Yani iktidar değişirse, istikrar uzun sürmez. Ama kayıpların telafisi uzun sürer.
Gelecek iktidarların, önce kurumsal yapıları yeniden oluşturması gerekir. Devleti parti devleti olmaktan çıkarıp, liyakat ve sosyal fayda gözeten bir kurumsal devlet haline getirmek gerekir.
Eğitimi dini odaklı ideolojik eğitim tuzağından kurtarıp, Türkiye’nin insan gücü ihtiyaçlarına göre yeniden organize etmek gerekir.
Piyasayı, oligopol yapıdan kurtararak, kartelleşmeyi ve stokçuluğu önlemek gerekir. Bunun için de kamu tekellerini, kamu-özel iş birliği yoluyla yapılan altyapı yatırımlarını, enerji dağıtımını devletleştirmek gerekir. 4 kamu bankasını özelleştirmek gerekir.
Orta ve kısa dönemde dalgalı kur politikasını değiştirip, öngörülebilir bir kur politikasına geçmek gerekir.
Merkez Bankası bağımsızlığını teminat altına almak, Merkez Bankası’nın TL’yi ve kuru, aynı anda gözeteceği bir mevzuat altyapısı oluşturmak gerekir.
Her zaman söylüyorum. Eğer iktidar değişmez ve bu iktidar aynı yanlışlarda ısrar ederse kısa zamanda; yok eğer farkına varıp yanlışlarında frene basarsa eninde sonunda ekonomide daha ağır sorunlar yaşayacağız. Çünkü artık ok yaydan çıktı.