Ekonomik krizlerin son kertesi, Türkiye’nin dış borçlarda temerrüde düşmesi ve moratoryuma gitmesidir. Türkiye, tarihinde yalnızca 1958 yılında dış borçlarda moratoryuma gitti.
Moratoryum alacaklı ülkelerle masaya oturup, faiz, vade gibi dış borç şartlarını yeniden düzenlemek demektir.
İnşallah o günleri görmeyiz. Ama mesele hamasetle çözülmüyor. Ekonomik gerçekleri iyi tahlil etmek ve çözüm oluşturmak gerekir. Aksi halde maalesef bugünkü gidişat dış borçların çevrilmesinde sorun yaşayacağımızı gösteriyor.
1.Ekonomi yönetimi iktisadi gerçekleri göremiyor.
Merkez Bankası Başkanı, kur hareketleri Merkez Bankası’nın faizleri düşürmesi ile doğrudan etkilenmedi; Küresel arz yönlü gelişmeler etkili oldu diyor. Oysa ki daha faiz kararından önce kendisi konuştuğunda Türkiye’nin risk primi ve kurlar artmaya başladı. Faiz indirimi ile kur artışı hızlandı.
Şimdi konuşmalarından ve çekirdek enflasyonu kaynak göstermesinden faiz indiriminin devam edeceği anlaşılıyor. Bu durumda bugün yüzde 40 daha değerli olan kurlar daha da artacak ve özel sektörün dövizle olan borçlarının TL maliyeti de artacaktır. Özel sektörün yurt dışında ve içeride bankalara borcu var. Ödeme sorunu olursa bankalar da zora girecektir.
2.Türkiye’nin net uluslararası yatırım pozisyonu açığı 290 milyar dolardır.
Net Uluslararası Yatırım Pozisyonu; Türkiye’nin yurt dışından alacaklarıyla, Türkiye’nin yurt dışına borçlarının net farkını işaret eder. Bu farkın eksi olması, Türkiye’nin borçlanma şartlarını ağırlaştırıyor.
3.Türkiye, bir yıl içinde 168 milyar dolar dış borç çevirmek ve 25 milyar dolar cari açığını finanse etmek zorundadır.
Bir yıl içerisinde ödenmesi gereken dış borçlar geçen seneye göre düştü ve fakat faiz gibi şartları ağırlaştı. Dış borçları ödemenin en iyi yolu, uzun vadeli doğrudan yabancı yatırım sermayesidir. Ancak Merkez Bankası verilerine göre tersine Temmuz ayında 319 milyon dolar doğrudan yabancı yatırım sermayesi çıktı. Türkiye’de otokrasi tırmandıkça, hukukun üstünlüğü zedelendikçe yerli sermaye de dışarı kaçıyor.
4.Merkez Bankası rezervleri eksidedir.
Merkez Bankası’nın rezerv varlıkları 121,8 milyar dolardır.
Kısa dönem net çıkışları toplamı eksi 92,2 milyar dolardır.
*Döviz kredileri, menkul kıymetler ve mevduatlar eksi 25,6 milyar dolar,
*Yurt içi para karşılığında döviz forward ve füturların toplam açık ve fazla pozisyon büyüklükleri; eksi 61,6 milyar dolar,
*Diğer; eksi 5 milyar dolar.
Şarta bağlı kısa dönem net çıkışlar, eksi 53,5 milyar dolar.
Merkez Bankası net rezervi; Yükümlülükleri (145,7)-Varlıkları (121,8 ) = eksi 23,9 milyar dolardır.
Merkez Bankası her zaman borç alır ve fakat dış borçlarda bir sorun yaşarsak Merkez Bankası da zorlanır. Yani MB’nin bir borç krizini karşılayacak net rezervi yoktur.
5.Türkiye’nin dış borçlarda iflas risk sigorta primi (CDS) oranları yüksektir.
Türkiye’nin yurt dışı 5 yıllık tahvillerinde, iflas risk sigorta primi dün 419,5 idi. Yani Türkiye’ye borç vermek isteyenler eğer faiz yüzde 3 ise üzerine 4 puan da sigorta primi koyacak ve yüzde 7 faizle ancak borç verecekler. Bunun içindir ki Türkiye’nin dış borçlanma faiz yükü yüksektir.
Venezuela gibi iflas etmiş birkaç ülke dışında Türkiye’nin CDS oranları dünyanın en yüksek oranıdır. Türkiye’nin CDS oranları 419,5 baz puan iken, Brezilya’nın 204,5, Meksika’nın 99, Rusya’nın 81,1 ve Almanya’nın 9,3 baz puandır.
Yani dünya Türkiye’ye güvenmiyor. Bu nedenle de Türkiye dış borçlarını çevirmekte zorlanıyor. Güven sorununun temelinde kırılgan ekonomi, otokrasi ve hukuki altyapının zayıf olması yatıyor.
Türkiye’nin dış borç riskini azaltması için, demokrasiye dönmesi, hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etmesi, üretimde ithal girdi oranını düşürmesi ve turizm yatırımlarının önünü açması, AB çıpasını yeniden kullanması gerekiyor.