OTOMATİK BİLGİ PAYLAŞIMI ANLAŞMASI:
GEÇMİŞTEN ÇIKARILABİLECEK DERSLER OLABİLİR
Bundan on yıllar önce, Otomatik Bilgi Paylaşımı Anlaşmasının olmadığı bir zamanda, 27 Haziran 2000 tarihinde Alman Mali Polisi Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Frankfurt ve Berlin Temsilcilikleri ile Dresdner Bank’ın Frankfurt’taki Merkezine baskın yaparak bir arama gerçekleştirmişti. Yapılan aramalar hem TCMB hem de Dresdner Bank’ta şok etkisi yaratmıştı. Frankfurt Başsavcısı Job Tilmann bu aramaların nedeninin paralarını TCMB’de yüksek faize yatıran vatandaşların kimliklerini belirlemek olduğunu belirtmişti.
1970’lerin ortalarından itibaren, döviz darboğazının aşılabilmesi amacıyla, yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının TCMB’de yüksek faizler karşılığında hesap açabilmesine olanak sağlanmıştı. Yurt dışında yaşayan vatandaşlar bu çerçevede nakit olarak getirdikleri veya Dresdner Bank aracılığı ile havale ettikleri dövizlerle TCMB’de hesap açmaya başlamışlardı. Söz konusu hesaplar Türkiye’nin döviz rezervlerine önemli katkılar sağlıyordu. TCMB’nin oldukça yüksek faizle nemalandırdığı bu hesapların toplam tutarı 2000 yılına gelindiğinde 11,5 milyar EURO’yu aşmıştı ve döviz rezervleri içinde önemli bir role sahipti.
Alman Mali Polisinin yaptığı baskınların olduğu güne kadar ne Alman makamları ne de Türk makamları TCMB nezdinde açılan bu hesapların vergisel boyutu üzerine herhangi bir kaygı ifade etmemiş, uyarı yapmamış, özel bir bilgilendirici faaliyette bulunmamıştı. Dolayısıyla Alman makamlarının hamlesi sürpriz olmuştu. Baskını müteakiben TCMB tarafından kamuoyuna yapılan duyuruda olayın bir Türk vatandaşının ihbarının Alman makamları tarafından değerlendirilmesi sonucu gerçekleştiği belirtildi. Duyuruda ‘Frankfurt Temsilciliğimiz ve Berlin Büromuzda, hesap sahiplerinin hesapları ile ilgili herhangi bir bilgi ve kayıt mevcut değildir. Tüm hesaplar Ankara İdare Merkezimizde tutulmaktadır. Bu nedenle Alman Maliyesi yetkililerinin, hesap sahipleri ile ilgili Bankamızdan herhangi bir bilgi ve belge almasına imkan bulunmamaktadır.’’ ifadesine de yer verilmişti.
TCMB’nin Frankfurt Temsilciliği ve Berlin Bürosunda Türk vatandaşlarının hesaplarına ilişkin bilgi ve belge olmasa da Dresdner Bank’ta ele geçirilen bilgi ve belgeler Alman Maliye Bakanlığının TCMB nezdinde hesapları olan vatandaşlar hakkındaki soruşturmanın sonraki aşamalarına geçebilmesi için yeterli bir zemin oluşturabilmişti. Çünkü yukarıda da belirtildiği gibi bazı vatandaşlar TCMB nezdindeki hesaplarını Dresdner Bank üzerinden gönderdikleri havalelerle açtırıyorlardı ve bu havalelere ilişkin Dresdner Bank kayıtları soruşturma başlatabilmek için yeterliydi.
Baskınlardan bir süre sonra Almanya Maliye Bakanlığı Almanya’da yaşayan ve TCMB’de döviz tevdiat hesabı bulunduğunu tespit ettiği Türk vatandaşlarına mektuplar göndererek bu kişilerden Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Ankara’daki İdare Merkezine bir yazı yazıp, Banka nezdindeki hesaplarından elde ettikleri faiz gelirlerini ve bu faiz gelirlerinden kesilen vergileri belirten bir liste talep etmelerini istedi. Bakanlık elde edilen bu listelerin kendilerine iletilmesi halinde Türk vatandaşlarının haklarında açılan vergi soruşturmasından daha az zarar göreceğini ifade ediyordu.
Almanya’da yaşayan Türk vatandaşları bu gelişmelerden çok rahatsız oldular. Konu Almanya’daki Türk toplumu için önemli bir stres kaynağı ve sosyal bir problem hüviyetine büründü. Vatandaşlar bu sancılı süreçte bir çıkış yolu bulabilmek için Alman ve Türk makamlarının kapılarını aşındırdılar. Böyle bir arayış döneminden sonra büyük ölçüde Alman Maliye Bakanlığının talimatına uymak zorunda kaldılar. TCMB nezdindeki hesap bilgilerini isteyip, Almanya’nın, Türkiye’nin vergi mevzuatlarının ve iki ülke arasında 1985 yılında imzalanan Çifte Vergilemeyi Önleme Anlaşmasının hükümleri çerçevesinde beyanda bulanarak sorunla yüzleştiler.
Bu aşamada vatandaşlar üç sonuçla karşı karşıya geldiler. Birincisi, bazı matrahlar vergilenemeyecek kadar küçük olduğu için bu matrahlar üzerinden vatandaşlar vergi ödemek zorunda kalmadılar. İkinci olarak, diğer bir grup vatandaş kendileri için tahakkuk eden vergileri fazla zorlanmadan ödeyebildi. Üçüncüsü; Bir kısım vatandaşlar ise kendilerine çıkarılan vergi borçlarını zorlukla, belki borçlanarak, belki de mevcut varlıklarını satarak ödediler.
Daha önemli sorunlarla karşı karşıya gelen vatandaşlar da oldu. Alman Devletinden sosyal yardım alabilmek için herhangi bir varlığa sahip olmadıklarını beyan eden ama TCMB’de hesabı bulunduğu tespit edilen bazı vatandaşlar hem Alman Maliye Bakanlığı hem de Sosyal İşler Bakanlığı ile sorun yaşadılar. Sosyal İşler Bakanlığı yıllarca yapmış olduğu yardımları Türk vatandaşlarından geri istedi. Bu da çok ciddi bir gerilim unsuru oldu.
TCMB ve T.C. Maliye Bakanlığı gerilimin hafiflemesi için çalışmalar yaptılar ama Alman makamları çok kararlı ve katıydılar. Bu nedenle girişimleri etkili olmadı.
Alman Maliyesinin neden böyle ani bir tavır değişikliğine gittiği ve böyle bir soruşturmayı başlattığı üzerine de sorular gündeme geldi. 1970’lerin ortasından bu yana TCMB nezdinde bu hesapların açıldığı bilinirken neden 2000 yılında böyle ani bir duyarlılık gösterip kapsamlı bir soruşturma başlatmışlardı? Hem de TCMB’nin Başkan yardımcılarından birinin Berlin’e geldiği ve akşamında Türk vatandaşlarını TCMB’ye para yatırmaya davet etmesinin beklendiği bir TV programına katılacağı 27 Haziran 2000 Salı gününde. Bunun nedeni olarak Batı Almanya ve Doğu Almanya’nın birleştirilmesi olduğu şeklinde görüşler ileri sürüldü. Söz konusu birleşmenin yarattığı maliyetlerin Alman Maliyesi üzerinde yarattığı baskının Bakanlığı gelir kaçaklarını azaltmaya yönlendirdiği değerlendirmeleri yapıldı. Bu sorunun cevabı henüz netleşmiş değil.
Bu gelişmelere rağmen yurt dışındaki vatandaşlar TCMB’den vazgeçmediler. Soruşturmanın başladığı yıl olan 2000’de TCMB nezdinde 11.5 milyar EURO olan hesap toplamı soruşturmanın bütün hızı ile sürdüğü yıllarda da artmaya devam ederek 2004’te 13.5 milyon EURO’ya yükseldi. Bu aşamadan itibaren başta fiyat istikrarını sağlamak olmak üzere asli görevlerine dönmek isteyen TCMB bu hesapları yavaş yavaş yavaş azaltacak politikalar izleyerek bunların 2013 yılında 4 milyar dolar Euro’ya kadar inmesini sağladı. Alman Maliyesinin açtığı soruşturma da aşamalı olarak gündemden düştü.
Geçmişte yaşanan bu deneyimden Otomatik Bilgi Paylaşımı Anlaşmasına taraf olunurken ne ölçüde yararlanıldı, nasıl bir etki analizi yapıldı şu an bu bilemiyorum. Böyle bir anlaşmaya taraf olmak uygar dünyanın bir parçası olunması açısından önemli. Bununla birlikte, bu anlaşmanın yurt dışındaki vatandaşlarımıza nasıl bir etkisi olacağının geçmiş tecrübelerden de faydalanılarak değerlendirildiğini, olumsuz etkilerin en az düzeyde gerçekleşmesi için gerekli çalışmaların yapıldığını ve yapılmaya devam edileceğini umuyorum.