Türkiye İş Bankası 97 yaşında

İş Bankası Genel Müdürü Aran, “97 yıl önce 2 şube, 37 çalışanla çıkılan yolculukta bugün ulaştığımız teknoloji seviyesi ile geleceğe hazır; hizmet sunma anlayışımız ile sadece Türkiye ölçeğinde değil dünya ölçeğinde de önemli bir noktada olduğumuzu düşünüyorum” dedi.
 
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, “97 yıl önce 2 şube, 37 çalışanla çıkılan yolculukta bugün ulaştığımız teknoloji seviyesi ile geleceğe hazır; hizmet sunma anlayışımız ile sadece Türkiye ölçeğinde değil dünya ölçeğinde de önemli bir noktada olduğumuzu düşünüyorum” dedi.
Aran, Bankanın 97. kuruluş yıldönümü vesilesiyle yaptığı açıklamada, İş Bankası’nın, sorumlu bankacılık anlayışı ve “zekâ, dikkat, iffet, metotlu çalışma” prensiplerini uygulayarak nereye gelebileceğini, 97 yılın ardından nasıl halen genç, dinamik kalabileceğini, sektörün öncüsü olabileceğini gösterdiğini ifade etti. Bankanın, sahip olduğu kaynakları en doğru alanlara tahsis ederken, hem hakiki manada bir bankacılık duruşu sergilediğini hem de dijitalleşme ve teknolojiyi en doğru şekilde kullanma konusunda sektöre liderlik ettiğini belirten Aran, konuşmasını şöyle sürdürdü: “İlk internet bankacılığı, mobil bankacılık, karekodla para çekme, karekodla ödeme, blokzincir üzerinden dış ticaret işlemi gerçekleştirmek gibi pek çok yeniliğe imza atan bu kurum, kumbara ve Bankamatik gibi artık kendisiyle özdeşleşmiş birçok finansal ürünü de sektöre kazandırdı. Ayrıca; sermaye piyasalarından sigortacılığa, girişim ve risk sermayesinden finansal kiralamaya, inovasyondan sanayi 4.0’a kadar Şişecam, Anadolu Sigorta, Anadolu Hayat, İş Yatırım, Softtech gibi pek çok alanda sektöründe lider iştirakler kazandırdı. Bunların hepsi en az İş Bankası kadar değerli markalar. 97 yıl önce 2 şube, 37 çalışanla çıkılan yolculukta bugün ulaştığımız teknoloji seviyesiyle geleceğe hazır; hizmet sunma anlayışımız ile sadece Türkiye ölçeğinde değil dünya ölçeğinde de önemli bir noktada olduğumuzu düşünüyorum.”
“İş modelimizle, organizasyon ve şube yapımızla, hizmet anlayışımızla, çalışanlarımızın yetkinliğiyle, teknolojik altyapımızla geleceğin bankasını inşa edeceğiz. Günün koşullarına göre değişen bankacılığın gerektirdiği dönüşümlerin yapılacağı, geleceğin çalışanlarının oluşturulacağı ve değerlerimizin de sürdürülebilir kılındığı bir gelecek…” diyen Aran, ödeme sistemleri alanında lider olmayı hedeflediklerini, ıslak imzaların atılmayacağı, tüm iş ve finans döngülerinin dijital platformlar üzerinde gerçekleşeceği görünmez bankacılığa örnek olacak ürün ve hizmetleri müşterilerle buluşturacaklarını ifade etti. 
“(Kripto paralar) Bu alana çok hızlı düzenlemeler getirilmeli, şeffaflık sağlanmalı”
Kripto paralar, dijital varlıklar ve dijital paralar konusuna dair de görüşlerini aktaran Aran, bu alana çok hızlı bir şekilde düzenlemeler getirilmesi, şeffaflığın sağlanması, fiyat oynaklıklarının azaltılması, yatırım yapan insanların büyük kayıplarla karşılaşmasının önüne geçilmesi gerektiğini söyledi. Aran, “Daha önce bu alanlara, düzenleme yapılmadan girilmemesi görüşündeydim.  Ama bu konuda aracılık eden kurumların anti şeffaf yapılarını, bir gecede nasıl yok olduklarını ve insanımızın nasıl mağdur olduğunu görünce, üzülüyor, güvenilir bir kurum olarak en azından müşteriyi sahipsiz bırakmamak adına, doğru şekilde ve mevcut düzenlemelerin elverdiği ölçüde bu alana girip, en azından kurtarabildiğimiz kadar yatırımcıyı güvenli bir alana çekmenin sorumluluğunu hissediyorum. Çünkü durup düzenlemeleri bekledikçe, mağduriyetin önüne geçemeyiz ama hiç olmazsa mağduriyeti azaltma adına bu işin nasıl olması gerektiğini, ne olması gerektiğini ortaya koyabiliriz. Otorite ile beraber çalışarak, düzenlemeyi peşi sıra getirebiliriz. Banka olarak böyle bir değişikliğe gidebiliriz ve bu alanlarda da bizi yine öncü olarak görebilirsiniz. Bizim bunları yapmamız hiç zor değil. Çünkü biz Çin’de, Silikon Vadisi’nde iki inovasyon ofisi olan; buralarda, daha önce Coinbase’i yaratan, Çin’deki dijital parayı yaratan insanları istihdam eden bir kurumuz. Bizim için bu dünyada kurallarının gerektirdiği şekilde yer almak, sadece iki aylık bir meseledir” diye konuştu.
“Bir güven artışı olduğunu görüyorum”
Hakan Aran, Türkiye ekonomisine dair değerlendirmesinde ise kur ve enflasyon tarafındaki baskının yapısal bir sorun olarak varlığını sürdürdüğüne dikkat çekerek, şu yorumu yaptı: “Kur ve enflasyon üzerindeki baskıyı kolaylıkla çözebilecek durumda değiliz. Çünkü bunlar, yapısal sorunlarımıza işaret ediyor. 2013’ten bu yana baktığımızda, kimi zaman bize özgü nedenlerle kimi zaman da küresel nedenlerle döviz kurlarında çeşitli ataklar yaşadık. Döviz kurlarındaki ataklar, kurlardan fiyatlara geçiş etkisinin güçlenmesine neden oluyor. Artan döviz kuru geçişkenliğinin yanı sıra güçlü tüketim iştahımız ve ithal girdiye bağımlılığımız hızlı büyümeye çalıştığımız dönemlerde enflasyondaki yükselişi de beraberinde getiriyor. Küresel ölçekte emtia fiyatlarındaki artış da enflasyonist süreci yönetilmesi daha güç hale getiriyor.
Nisan ayında Genel Müdürlük görevimi devraldıktan sonra verdiğim röportajda ekonomik zorlukların nasıl aşılacağının reçetesi sorulduğunda ‘kararlı ve istikrarlı bir duruşun, öngörülebilirliğin ve serbest piyasa dinamiklerine güvenmenin önemine’ vurgu yapmıştım, bunlara ihtiyacımız olduğunu söylemiştim. Bugün de hala aynı fikirdeyim. Öngörülebilirliği sağlamanın, kararlı ve sabırlı duruşun ve serbest piyasa dinamiklerine güvenmenin bu reçetenin anahtarı olduğunu düşünüyorum. Bu konuda da mesafe kat etmeye başladığımızı büyük bir memnuniyetle görüyorum. Çünkü Mart ve Nisan ayları her şeyin çok hızlı değiştiği bir dönemdi. O günden bugüne ekonomi politikası yönetimi açısından büyük bir değişikliğin olmadığı, sıkı para politikasının korunması suretiyle risklerin yönetilmesinin amaçlandığı bir dönem yaşadık. Buna aşılama konusundaki olumlu gelişmeler de eşlik etti, aşılama süreci hızlandı. Okulların yüz yüze eğitimle açılacağı konusu net ve güçlü bir şekilde ifade edildi. Cari işlemler dengesinin; ihracatın artması ve turizm gelirlerinin tekrar ivmelenmesiyle beraber lehimize olacağını; cari dengenin daha olumlu seyrettiği bir konjonktürde, Merkez Bankası’nın yeniden rezerv biriktirme fırsatını bulacağı bir periyoda geçeceğimizi düşünüyorum. Yatırımcı; ekonomik parametrelere bakan, ekonomik parametreleri değerlendiren ve enflasyonda bir düşüş eğilimi görmeden faiz oranlarını indirmeyen bir Merkez Bankası olduğunu hissetti. ‘Merkez Bankası Başkanı değişince acaba para politikasında bir gevşeme olur mu’ endişesi yatıştı. Bu önemli bir test süreciydi, bu süreçten geçer not aldığımızı düşünüyorum. Dolayısıyla ben bir güven artışı olduğunu ve ilk adımın gerçekleşmeye başladığını görüyorum. Burada sabırlı duruşun devam etmesinin çok önemli olduğunun altını çizmek istiyorum.”
 “FED küresel kriz tecrübesinden de faydalanarak yerinde, cesur kararlarla ekonomiyi destekleyerek en az hasarla bugüne gelinmesine öncülük etti”
Aran, FED’in izlediği politikalara ilişkin yaptığı yorumda; FED’in, daha pandemi başlarken çok hızlı hareket ettiğini, küresel kriz tecrübesinden de faydalanarak yerinde, cesur kararlarla ekonomiyi destekleyerek en az hasarla bugüne gelinmesine öncülük ettiğini söyledi. Aran, “Hakkını vermek lazım, FED, küresel krizde olduğu gibi bu konuda da herkesten önce ilk adımı attı. Avrupa Merkez Bankası ve diğer merkez bankaları onu takip etti” dedi.
FED’in şu anda sözlü yönlendirmeleriyle yine diğer merkez bankalarına öncülük ettiğini belirten Aran, şu değerlendirmeyi yaptı: “Sözlü yönlendirmeleriyle çok net bir şekilde; şu anda enflasyonun yüksek olduğu ama enflasyonun yükselmesine neden olan sürecin durduğu ve devam etmeyeceği, bu doğrultuda yüksek enflasyonu geçici olarak gördükleri ve radikal bir aksiyon almalarına gerek olmadığı konusunda güçlü bir sinyal verdi. Böylece varlık alımı programının azaltılması konusunun önümüzdeki dönemde tartışılabileceğini söyleyerek, piyasaları sakinleştirmeyi başardı. Bu durumun herkese zaman kazandırdığını ve her ülkeye kendi içinde düzeltmesi gereken sorunlar açısından fırsat yarattığını düşünüyorum. Ancak bu imkânlar ilelebet sürmeyecek, Fed de bir süre sonra çıkış stratejisinin daha net iletişimini yaparak varlık alım programını azaltmak ve sonrasında da faiz artırımına gitmek durumunda kalacaktır. O zaman da, yönetmemiz gereken önemli riskler kapıda bizi bekliyor demektir. Bu riskler gerçekleşmeden, halen vaktimiz varken, bizim bir an evvel önlemlerimizi almamız ve yeni konjonktüre hazırlanmamız gerektiğine inanıyorum.”  
 “Fırsatı kaçırmamak, heba etmemek gerekiyor”
“Enflasyondaki mevcut %19’luk seviyeye karşın, TCMB tarafından yayımlanan Piyasa Katılımcıları Anketine göre Ağustos ayında 12 ay sonrasına ilişkin tüketici enflasyonu beklentisi Temmuz ayına göre düşüş kaydederek %12,48 oldu. Bu iyileşmenin, çok sınırlı olmakla birlikte dikkate değer olduğunu düşünüyorum. Mevcut duruşumuz bozulmaz devam ederse, baz etkisinin de katkısıyla enflasyonu bu yılsonunda %16, gelecek sene de %12-13 seviyelerinde görebiliriz” diye konuştu.
Beklemeden birtakım kararların alınması durumunda “O noktada artık kimse bir reçete veremez, reçete verilemeyecek yerlere gelebiliriz. Bu nedenle ben bu sınırlı iyileşmenin kıymetli olduğunu düşünüyorum. Evet, arzu edilen ölçüde olmayabilir, ama sürdürülebilir ve dengeli büyüme ile istihdam yaratılması, faiz oranlarının gerilemesi, üreticinin desteklenmesi, finansman yükünün hafifletilmesi, yeni yatırımların önünün açılması ve olumlu bir iklime dönülmesi konusunda bir fırsat görüyorum. Umarım bu fırsatı bu kez kaçırmayız, iyi değerlendiririz” diyen Aran sabır gösterilmeden kararlar alınması durumunda ise tekrardan aynı şeylerin sil baştan yaşanabileceğine dikkat çekti.
Sene başında, ülke ekonomisinin bu yıl %3,5 büyüyeceğini öngördüklerini, bu öngörüyü en az %6 olacak şekilde revize ettiklerini belirten Aran, enflasyonda hızlı bir düşüş olmayacağı, ancak son çeyrekte baz etkisine bağlı bir düşüş görüleceği ve sene sonunda enflasyonun %16’ya ineceği beklentisinde olduklarını söyledi. Bunun Merkez Bankası’na faiz oranlarında indirim imkânı sağlayacağını belirten Aran, şöyle devam etti: “Piyasaların bunu fiyatladığını düşünüyorum. Sürpriz bir şey olmayacak. Bu şekilde faizin indirildiği, piyasa ile çatışmayan ve faiz indiriminin kurlarda artışa neden olmadığı bir konjonktürün; hepimize moral vereceğini, izleyen dönemde enflasyonun aşağı yönlü hareketinin hızlanmasına imkan sağlayacak yolu açacağını düşünüyorum. Yüksek faiz ortamından bankalar olarak bizlerin de şikayetçi olduğumuzun altını çizmek istiyorum. Çünkü biz kredilerimizi ortalama 3 yıl vadeli veriyoruz, öte yandan mevduatın vadesi 1-2 ay civarında. Bu demek oluyor ki geçen sene düşük faiz ortamında verdiğimiz kredileri mevcut durum itibarıyla her ay %19’dan fonluyoruz.”   
“Sabırlı tavır, yapısal reformlara da itibar kazandıracaktır”
İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, Türkiye’de bir dönem üzerinde çok konuşulan yapısal reformlara dair de şu yorumu yaptı: “Yapısal reformları, program olarak çok güzel açıklıyoruz ama takibini yapmıyoruz. ‘Yapısal reform’ diyorsanız, nereden baksanız en az bir yıl boyunca o işlerin hayata geçmesinden sorumlu olacak kişilerin o işlerle meşgul olması, aynı kararlılıkla konunun üzerine gitmesi ve sonuçlarını almak için de beklemesi gerekir. Ama biz o yapısal dediğimiz reformlardan hiç sabır göstermeden sonuç bekliyoruz, kısa sürede sonuç gelmiyor diye vazgeçtiğimizde de hepsi yarım kalıyor, yapamıyoruz. O nedenle politikalarda sabırlı tavır yapısal reformlara da itibar kazandıracaktır. Bankalar bu konuda tesir edecekse, bunu, yapısal dönüşüme katkı sağlayacak şekilde kaynaklarının yönünü değiştirerek yapar. Örneğin, üretici ve ihracatçıların tesisini yerinde görerek yeni yatırımlarını teşvik ediyor, tüm finansmanı en uygun şekilde sağlıyor, proje bazında geri dönüş sürecini değerlendirerek kaynaklarımızı dengeli büyüme için seferber ediyoruz. Kaynakları buraya özgülediğimiz için, tüketim tarafına daha az destek sağlıyoruz. Böylece iç talebin yavaşlamasıyla beraber dezenflasyonist sürece de katkıda bulunuyoruz. Ben izlenen politikaların sonuç vereceğine inanıyorum. Çünkü hepimizin menfaati, hepimizin çıkarı ülke ekonomisinin iyileşmesinden geçiyor. Bunun olmadığı durumda kazanan olmaz. Ülkenin kazanamadığı bir yerde, bireysel olarak kazanan birilerinin olacağını sanmıyorum. Bu ülkenin kazanması gerekir. Bunun için de her kurum öncelikle kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli. Bir banka ise, finansman kaynaklarını bu amaçla kullanmalı, bu amaçla müşterisini desteklemeli diye düşünüyorum. Zaten her kurum vazifesini layıkıyla yerine getirirse, resim kendiliğinden tamamlanır. İş Bankası olarak bu konuda örnek bir davranış sergilediğimize inanıyorum. Gerek ilk çeyrek bilanço sonuçlarımızda gerek ilk yarıyıldaki sonuçlarımızda bunun böyle olduğunu, kaynakları nerelere kullandığımıza baktığınızda çok net bir şekilde göreceksiniz.”
“Sürdürülebilirlik moda bir kavram gibi ele alınmamalı, aksiyonlarla, eylemlerle içi doldurulmalı”
Sürdürülebilirlik konusuna dair de görüşlerini aktaran Aran, son zamanlarda yaşanan orman yangınları ve sel felaketlerinin; sürdürülebilirlik konusunun aslında ne kadar hayati bir konu olduğunu; küresel ısınma ve iklim değişikliği denildiğinde bunun insana nasıl dokunabildiğini çok acı bir şekilde gösterdiğini söyledi.  Sürdürülebilirliğin moda bir kavram olarak ele alınmaması gerektiğini, bunun dünyada yaşamanın ve gelecek nesillere dünyayı aldığımız gibi bırakma sorumluluğunun bir parçası olduğunu vurgulayan Aran, “Sürdürülebilirlik konusunun çok konuşulmaması, bu konudaki tavrın doğrudan eylemle gösterilmesi gereken bir alan olduğunu düşünüyorum. Kavramları dilimize doluyoruz, konuşuyoruz ve o kavramın içini boşaltıyoruz. Bu konuda bence herkes eylemleriyle, aksiyonlarıyla kavramın içini doldurmalıdır. Biz konuya böyle yaklaşıyoruz” diye konuştu.
 

Exit mobile version