Eski banka müfettişi, bölge yöneticisi ve şube müdürü Gürcan Konur, personelini çiğ çiğ yiyen yamyam bankayı yazdı. Bankada geçen bir ömür ve sonunda yaşanan büyük hüsran.
KIRMIZI BANKANIN SEFALETİ: “PES, İKİNCİ ADRES”
PERSONELİNİ ÇİĞ ÇİĞ YİYEN, YAMYAM BANKA!
Fransız yazar Victor Hugo “Les Misarables”(Sefiller) kitabını yazarken, günü geldiğinde bu tabirinin, bir banka için kullanılacağını hayal bile etmemiştir. Ama “Pes, İkinci Adres(malumdur: zamanında ikinci adresiniz diye reklam sloganı kullanırdı)” olarak uyarladığımız yerli sermayeli özel ve güzel bir banka, bu yazımızın iskeletini oluşturmaktadır, aslında omurga barındırmayan bir kurum olarak bu yazımıza iskelet oluşturmaları bile, onlar için övünülecek bir durumdur, çünkü omurgalı bir yapı, zamanında yaptığı gibi, sayılarla oynayarak işten attığı bin küsürlük personel sayısını saklamaya çalışmaz, yaptığının arkasında durur dürüstçe, şu kadar personeli işten çıkardık derdi.
FELSEFENİN SEFALETİ
Öte yandan Karl Marx’ın “Felsefenin Sefaleti” kitabı ile, bu kurumun ve yazının da uzaktan yakından bir bağlantısı bulunmamaktadır, ancak, Marx, bu ktabında Joseph-Pierre Proudhon’un “Sefaletin Felsefesi “ kitabındaki iktisadi ve felsefi argümanlarını eleştirir ve onu burjuvanın üzerinde yükselmeye çalışmakla suçlar. Bu kurum da personeli üzerindeki vicdansız uygulamaları ile, sefaletin felsefesini direkt hayata geçirerek, kendi burjuva yaşamını yükseltmeye çalışmakla kalmamış, boğazdaki yalıları vasıtası ile, direkt gerçekleştirmiştir.
Bu yazımızda bir kurum hızla, nasıl zenginleşirken, emek veren personelini ezerek, hızla nasıl yoksullaştırdığını işleyeceğiz.
Bu gaddar ve acımasız kurum düzeni hep aynı değildi, elbet, dönem dönem farklar, değişiklikler olabilmektedir.
MAAŞLAR DÜŞÜK, İŞ YÜKÜ ÇOK
Bankaya ilk girdiğimde maaşlar genel itibarı ile herkesin, sektöre oranla, düşüktü. Emekliliği gelmiş bir müdür, genel müdürlük toplantısında, cesaretle sorduğu “ Niye maaşlar diğer bankalara göre daha düşük veriliyor?” sorusuna zamanın genel müdürü” hepimiz bankanın belli bir yere gelmesi için, belli bir süre fedakarlıkta bulunuyoruz, benim de maaşım diğer genel müdürlere göre daha düşük, her şey para değil, bu bankada iş güvencesi var, kimseyi sokakta bırakmıyoruz, sağlık hizmetleri herkesten daha iyi veriliyor. Temsil ve benzin gideri limitin de mi yok, onu niye eklemiyorsun, o para değil mi?” demişti.
Kırmızı bankada üç personelin yapacağı iş, bir kişiye yaptırılırdı. Fazla mesai verilmez, istisnasız her gün geç çıkılır, o da yetmez, cumartesi günleri de fazladan banka hayrına zoraki mesai yapılırdı.
BABA SÖZÜ DİNLEMELİ
Aslında banka sınavını kazanıp işe başlayacağımda,esnaf olmasından kaynaklı olarak, tüm bankalarla az çok çalıştığı için,onları iyi tanıyan rahmetli babam ”Oğlum başka işe girip çalışacak banka bulamadın mı? Mavi bankalardan birisi olsa, veya bir kamu bankası olsa neyse, hatta yeşil banka bile bundan iyidir, ama bu kırmızı bankayı zaten hiç sevemedim, senet tahsili için bile oraya vermeyin diye firmalara rica ederim, müşterisine de personeline de hiç hayrı olmaz, sen diğerlerine girmek için sınavlara devam et. “ demişti, ama annem ”Çocuk en büyük bankalardan birisinin sınavını kazanmış, sen onunla çalışmıyorsun diye niye orada işe başlamayacak, sen babana aldırış etme oğlum.” diyerek beni ikna etmişti.
Lakin, baba sözü dinlemek gerekirmiş, annem memur olduğu için bankaların içyüzünü bilemeyebilirdi, ama babamın banka deneyimlerinden kaynaklı öğüdünü dinlemiş olsa idim, yol yakınken, büyük bir hatadan dönecekmişim.
ÇALIŞIRKEN GEÇİNEMEYİP, AİLEDEN DESTEK İSTEMEK
Bankada ilk ayım oryantasyon(uyum) eğitimi altında eğitim müdürlüğünde geçecekti, orada iken alacağımız maaşın çok düşük olduğunu öğrenecektik, öyle ki, ben işe girdikten sonra, ilk ay verilen maaş, yol- yemek ve barınma masraflarına yetmediği için, ailemden para istemek zorunda kalacaktım, bunu dile getirdiğimizde, “haklısınız, ancak aralık ayında işe girdiğiniz için düşük maaşa denk geldiniz, sabredin, hem yılbaşından sonra yeni katsayı ile maaşlarda az da olsa, bir düzeltme olacak, hem de merkez harcırahı adı altında, turneye gitmeden, merkezde kaldığınız dönemde de, taşra harcırahı kadar olmasa da, ek ödeme alacaksınız. “ denilerek bizim işi bırakmamamızı sağlamışlardı.Turnede iken gerçekten şanlı oluyorduk, çünkü, oteli, yemek ve yol giderlerini banka ödediği için, maaşı pek harcayamıyorduk.
EN DÜŞÜK MAAŞTA LİDER BANKA OLMAK
Gerçekten de o dönem tüm maaşlar sektörün çok altında idi, kırmızı banka açık ara en düşük maaş veren banka idi, sonradan batık Egebank bu rekoru elinden kısa süreli olarak alacaktı.
Henüz 4-5 yıllık bankacı iken, bana da, o zamanın en yüksek maaş veren bankalarından olan EGS Bank’tan, mevcut maaşımın 3 kat fazlası ile transfer teklifi gelmişti. Geçmeyi kafama koymuştum, ama annem beni caydırdı, “ Her şey para değil, burası senin yükselmen için daha avantajlı, hem burası daha köklü, kurumsal bir yapı, o bankaların yarın ne olacağı belli değil.” diyerek, beni gitme kararımdan vazgeçirdi, hatta aracılık yapan ve o zaman o bankada çalışan arkadaşım” aptallık ediyorsun, böyle fırsat tepilmez.” diyerek tepki vermişti.
ENAYİLİK HİKAYEM
Aslında, arkadaşım haklı idi, o fırsatı tepmek aptallıktı, işin ilginç tarafı, annem de haklı idi, nitekim o banka o tekliften 3 yıl sonra batacaktı ve o kriz zamanı işsiz kalmış olacaktım, ama kırmızı bankada kalarak, 9 yılda alacağım maaşı, orada 3 yılda almış olacaktım. O açıdan bakınca çok yanlış bir tercih olmuştu. Ama beni bu tercihe iten paradan ziyade, bankanın dışarıdan transfere kapalı politikası nedeniyle, tüm terfileri kendi iç bünyesinden karşılaması idi. Transferler nedeniyle, sürekli yetişmiş personel kaybeden bankanın, terfiler için, bankaya sadakat gösterip kalanlar olarak, bizden başka seçeneği olmayacaktı, bu da bizim için çok büyük bir fırsattı.
ELLERE VAR DA, BİZE YOH Mİ?
Ama zaman içerisinde bu politika temelli değişti, diğer bankalardan sürekli transferler başladı, tabii ki transfer olan kişi bankadaki düşük maaşa değil, önceki bankasından bile daha fazla maaşa gelecekti.Bu çifte standart sorun yaratıyordu, aynı işi aynı ünvanla yapan iki kişiden banka kökenli olan bir alıyorsa, dışarıdan gelen iki veya üç alıyordu, bunun önüne geçilmesi için, genel müdürlük birimlerinde müdür yardımcısı ve üstündeki ünvanlar için maaş iyileştirmesine gidildi.
ALTTA KALANIN CANI ÇIKSIN
Ama bu sadece genel müdürlük ile sınırlı kaldı. Bölge müdürleri de buna tepki verince bu sefer, sadece bölge müdürlerinin maaşları arttırıldı. Zamanla diğer bölge personeli ve şubeler için de benzer uygulamanın hayata geçirileceği söylense de, bu hiçbir zaman gerçekleşmeyecekti, kısacası altta olanın canı çıksın politikasına geçilmişti.
Şubelerde de transferler son sürat devam ediyordu, dışarıdan gelen şube müdürü, benzer şubede görev yapan banka kökenli müdürün beş katına kadar bile maaş alabiliyordu. Dışarıdan transfer müşteri ilişkileri yöneticisi, şube müdüründen bile fazla maaş alabiliyordu.
DIŞARIDAN GELEN MİY, MÜDÜRDEN ÜSTÜN TUTULUYOR
Bir şubede dışarıdan yeni gelen MİY ile, şube müdürü bir konuda anlaşamayınca, müdür haklı olarak, “ Ben şube müdürü isem ben senden daha iyi biliyorum, benim dediğim şekilde yapacaksın.” Dediği MİY, “Siz benden daha iyisini bilse idiniz, banka bana sizden daha fazla maaş vermezdi. “ deme cesaretini, haklı olarak, gösterince bankada bu durum kriz yaratmıştı.
GİZLERSEN SORUN ÇÖZÜLÜR MÜ?
Buna hemen en pratik çözüm bulunuverdi, maaş hesapları banka bilgisayar sisteminden kişiye özel haline getirildi ve şube müdürü bile elemanlarının maaşlarını göremez oldu. Rakamlar gizlendi ve bu rakamları açıklayanlara da ağır cezalar verileceği tehdidi ile konu kapatıldı.
HARCAMA LİMİTLERİ BİRAZ RAHATLATIYORDU
Maaşların düşük olduğu yıllarda, banka, müdür yardımcısı ve daha üstündeki ünvanlara, temsil ve ağırlama limiti, cep telefonu limiti ve benzin limiti tahsis ediyordu. Bu giderleri faturalandırmanız durumunda tahsil edebiliyordunuz.
Banka verdiği düşük maaşları bu ek ödemelerle dengeliyordu. Bunu direkt maaşa eklemiyordu, çünkü maaş ödemesi olarak verse, hem sigorta prim ödemesi, hem de vergi ödemesi doğacaktı, halbuki fatura karşılığı olarak, direkt gider göstererek, hem kardan, hem de vergiden düşüyor, sigorta primi ve stopaj ödemesinden kurtuluyordu.
LİMİT SİZSİNİZ BANKACILIĞINDAN, LİMİTSİZ BANKACILIĞA DÖNÜŞÜM
Şubelerin büyüklüğüne göre bu limitler belirleniyordu. Ama şubelere makam veya hizmet aracı tahsisi çok uzun yıllar verilmeyecekti. Bölgelerde de, bölge müdürlüğüne verilen ve bölge müdürünce harcanan limitlerden ayrı olarak, bölge müdür yardımcılarına da limit veriliyordu. Bölgelerde, müdür yardımcıları azken, bu limitler çok yüksekti, hatta bazı kalemlerde, limit bile yoktu, limitsizdiniz.
Örneğin, benzin harcaması ve telefon giderinde limit yoktu. Tek yazılı olmayan şart bölge müdürünün harcamasını geçmemekti, zaten pratikte bu pek de mümkün değildi. Bölge müdürüne özel makam aracı ve şoförü yanında mülkiyeti bankaya ait olan modelli cep telefonu da veriliyordu. Bölge müdür yardımcılarına da kendi sahip oldukları cep telefonları ve arabaları için ödeme yapılıyordu.
ARABAM BANKANIN MI, YOKSA BENİM Mİ?
Yeni aldığım binek aracı bir ay sonra bakıma götürdüğümde, “hayırdır, arabada bir sorun mu oldu?” demişlerdi, on bin km.’yi doldurduğumu söylediğimde “Bu şirket aracı mı, sizin değil miydi?” diye hayret etmişlerdi. Aslında haklı idiler, kendi aldığım araç şirket aracı gibi km yapıyor, aşınıyor, lastiği, bakım gideri vs. yine benim tarafımdan karşılanıyordu, ama yollarda otobüs beklemektense, kendi aracımla gitmek daha avantajlı olduğu için, bu masraflara katlanıyordum. 10 ilde 30 şube bizim bölgeye bağlı idi, Afyon’dan Karabük’e Adapazarı’ndan Eskişehir’e kadar geniş bir havzayı kaplıyordu. Bölge makam aracının bakımı bankaca karşılanıyordu, o dönem kiralama uygulaması yoktu. Bölge müdüründen bize pek fırsat kalmadığı için, bölge aracını pek kullanamıyorduk.
GRUP MARKASI TAKINTISI VE ANLAMSIZLIĞI
Banka müdürlerine özel araç verilmemesi bir tarafa, o zaman holdinge ait olan, bir otomobil fabrikasının arabasını almanız durumunda size ufak da olsa bir indirim bile yapılmıyordu, mesela OYAK hissedar olduğu için askerlere bir markada indirim yapılırken, bizde böyle bir durum olmadığı halde, tüm müdürler o marka aracı satın alırdı, dışarıdan bakanlar da, aracı banka vermiş zannederdi. Ben, bilerek, hep başka marka araç aldım, ama diğer müdürlerin o marka araç ama aşkını hiçbir zaman anlayamadım. Saf koyun, kasap bıçağı yalarmış derler.
LİMİTTEN GELİR YARATMA SANATI
Zaten bölgenin ayrı temsil limiti olduğu için, bize verilen yüksek temsil limitini yemek içmekle, çiçek göndermekle veya kıyafet almakla dolduramıyorduk, özellikle sene sonu verilen ek limitler için bu geçerli idi, genel muhasebe müdürlüğünün de oluru ile, bize verilen limiti beyaz eşya, mutfak gereçleri, bilgisayar vb. için harcama fırsatı doğmuştu.O zaman bekar olduğum halde, tüm beyaz eşyalarım, mobilyalarım, tüm mutfak gereçlerim, birçoğu orijinal kutularında sıfır olarak hazır duruyordu, çeyizimi çoktan düzmüştüm.
LİMTLİ GİDERLERDE YOLUN SONU
Ancak zamanla bu durum hızla değişti, ilk önce limitsiz giderler düşük limitlerle revize edildi, daha sonra, bölgelerde işbölümü gelince, müdür yardımcısı sayısı artınca, sadece pazarlamaya bu limitler verildi, İK, Kredi tahsis gibi birimlerin telefon, benzin ve temsil limitleri iptal edildi.
Zaten bölgenin telefonları kullanılıyor ve pazarlama gibi seyahat de edilmiyor denilmişti. Halbuki personel ziyareti ve kredili müşteri ziyareti için de bölgeden ayrılmak gerekebiliyordu, bu göz ardı edilmişti.
LİMİT YOKSA, TEL PAYLAŞIMI DA YOK
Bunun üzerine o dönem kredi tahsiste olduğum için, kredili müşteri ziyaretlerine son verdim ve kuruma verdiğim numarayı iptal edip, kendime özel bir hat alarak, kurumla alakalı kimseye vermedim. Şubeler iş saatleri dışında bana ulaşamıyordu, madem genel müdürlük öyle uygun görmüştü, ben de buna uyacaktım. Bölge müdürünün ısrarı ile sadece onda kalmak şartı ile, onunla cep telefonu numaramı paylaşmıştım. Tabii ki, temsil limiti de iptal olmuştu, bu durum özlük haklarında direkt kısıtlama ve azalma anlamına geliyordu.
OTEL LİMİTLERİNDEKİ PİNTİLİK VE ZORAKİ ODA ARKADAŞLIĞI
Eskiden İstanbul’daki eğitimlerde kalınacak otellerde, müdür ve üstü pozisyonlar 5 yıldızlı otellerde, tek kişilik odalarda kalır, diğerleri 3 veya 4 yıldızlı otellerde, eğitim müdürlüğünün rastgele belirlediği şekilde, iki kişilik odalarda kalırdı. Bölge müdür yardımcıları da buna dahil edilmişti.
Halbuki bölgenin bir ağırlığı vardı, bu korunmalı idi. Ben eğitim müdürlüğü ile görüşerek bunu kabul etmediğimi, sorun para ise, kalan oda farkının ücretini kendi cebimden karşılayacağımı söyleyerek, benim kalacağım odaya yanıma kimsenin verilmemesini rica etmiştim.
Hal böyle iken, gece saat 12 sularında daha tam uyuyamamışken, kapının ikinci bir anahtarla açılarak, iri yarı, sakallı bir erkeğin içeri girdiğini gördüm. Hemen müdahale ederek, bu odanın benim tarafından kullanıldığını belirttim, ancak kendisinin de banka personeli olduğunu, yeni yıllık izinden döndüğü için, sakallarının uzun olduğunu ve bu gece keseceğini, resepsiyondan kendisinin bu odaya yönlendirildiğini söyledi.
SAKALLI YABANCI BİR KİŞİ İLE AYNI YATAĞI PAYLAŞMAK
Telefonla resepsiyonu arayarak, eğitim müdürlüğü ile görüşmemi aktardım, aradaki fiyat farkının benim tarafından ödeneceğini belirttim, zaten odada iki kişilik ve bitişik Fransız usülü yatak olduğunu, beraber nasıl kalabileceğimizi sordum. Ancak yarın eğitim müdürlüğü ile görüşebileceklerini, bu gecelik idare etmemi, otelde başka yer kalmadığını, yarın sorunu çözebileceklerini söyleyince, ben kabul etmeyerek, ben odayı kapmışım, gitsin o zaman lobide uyusun, benim derdim değil, diyerek, gelen sakallı arkadaşı geldiği gibi geri göndermiştim.
Sonradan nasıl oldu ise bir şekilde bu arkadaşa bir yer bulmuşlar. Benden ilave ücret de almadılar. Eğitim müdürlüğü de o geceki olaydan sonra bölge müdür yardımcılarına, bölge ve şube müdürleri ile aynı hakları tanımak zorunda kalmıştı.
TANIMADIĞINIZ, KARŞI CİNSTEN BİR KİŞİ İLE AYNI ODAYI PAYLAŞMAK
Aynı odada kalacakları keyfi bir biçimde listeden belirleme laçkalığına da, bir-iki uniseks isim benzerliği nedeniyle, kadın ve erkek personeli aynı odaya verme rezaleti ortaya çıkınca, bölgeler vasıtası ile, personelin aynı odada kalacağı arkadaşını önceden seçme hakkı verilmişti.
HORLAMAYAN ARKADAŞ TERCİHİ
Ancak genelde Antalya civarındaki otellerde yapılan yıllık zirvelerde katılımcı sayısı, oda sayısına göre, güya çok olduğu için, müdürleri dahi aynı odalarda yatırıyorlardı, sadece odada kiminle kalacağınızı seçme hakkınız vardı. Aynı odada kaldığımız arkadaş, beni uyandırarak, “ çok horluyorsun, ben hemen uykuya dalarım, biraz beklesen de ben uyusam “ dedikten beş dakika sonra horlayarak uyumaya başlamıştı.
EKONOMİK OTEL BULMA ÇABALARI
Müfettişken, yıllık belirlenen otel limitleri, özellikle yılsonuna doğru, çok düşük kalıyordu, küçük şehirlerde sorun olmasa da, büyük şehirlerde yetmiyordu.Bu durumda bazen teftiş edilen şubenin müdürü devreye girerek tanıdık otellerde özel indirim sağlıyordu, ama bazen o da mümkün olmuyordu.
Özellikle İstanbul’da oteller çok pahalı olduğu ve İstanbul’da otel limiti de zaten olmadığı için, ucuz otel bulmak için uğraşıyorduk.Cihangir’de pansiyondan bozma bir otelde kalınıyordu, ama burası da pek iyi değildi. Daha uygun otel bulmak için, Beyoğlu’nda otel gezerken, uygun fiyatlı bir otelde odayı görmek istedim, otel kalabalıktı, yabancı uyruklu da çok insan vardı, odayı görmek istememi resepsiyon görevlisi yadırgamıştı, ben de buna pek anlam verememiştim.
ODAYI NE İŞTE KULLANACAKSINIZ, İŞTE BURASI MÜHİM
Odayı görünce, pek fazla beğenmesem de, bu paraya gecelik fiyat normal diye düşünürken, bizimle birlikte odaya giren bir erkek ve kadın da dikkatimi çekmişti, herhalde onlar da odayı görmek istediler diye düşünürken, resepsiyon görevlisi, odayı beğendi iseniz, arkadaşla görüşüp, anlaşınız diyerek aradan çekilmişti, meğerse arkamızdan gelen adam kadın satıcısı imiş, oda fiyatı da, gecelik değil, saatlikmiş, ben ihtiyacımın bugün olmadığını, yarın geleceğimi söyleyerek, odadan çıkmak için uğraşırken, adam “Eğer bayanı beğenmedi iseniz, daha güzelleri de var, onları da gösterebilirim.” diyordu.Neticede banka bizi maddi zorluklar nedeniyle, fuhuş otellerinde, pazarlık yapmak zorunda bırakıyordu.
MİSAFİRHANE YERİ SEÇİMİ BU KADAR MI YANLIŞ YAPILIR?
Yine oteller nispeten daha iyiydi, kadın müfettişler için Nişantaşı şubesinin üzerinde ve erkek müfettişler için de Aksaray şubesinin üzerinde iki ayrı müfettiş misafirhanesi bulunuyordu. Burası öğrenci yurdu veya asker ocağı gibi idi, sabah banyo ve tuvalet sırası beklememek için, kıdemsizler, kıdemlilerden önce uyanmak zorunda idi, seyredilecek TV kanalı belirlemek kıdemlilerin elinde idi, burada kimler kalacak teftiş kurulu belirliyordu.
HERŞEY BOZUK AMA BİLDİRMEK YASAK
Çamaşır makinesi ve ütü bozuktu, ama bu teftiş kuruluna iletilmesi kıdemliler tarafından engelleniyordu, neymiş makine daha yeni alınmış, bozulduğu anlaşılırsa, kalanlar zor durumda kalırlarmış, özellikle erkek müfettişler için gecenin bir vakti elinde bond çanta, takım elbise kravat ile Aksaray semtinde, türlü türlü hırsızın uğursuzun arasından geçip, misafirhaneye girmek risk yaratıyordu. Şubenin sokağında geceleri esrar ve kadın satanlar cirit atıyor, yanınıza yaklaşıp, sohbet açmaya çalışıyorlardı Bir müddet sonra burası kıdemlilerden alınıp, çömezlere verilmeye başlandı, daha sonra da kapatılmıştı.
RAKİP BANKA PERSONELİ İLE SİDİK YARIŞTIRMAK ÇOK ZORDU
Denizli’de, müfettiş bir arkadaşla limitimiz yetmediği için 3 yıldızlı bir otelde kalıyorduk, o gün yemek yediğimiz lokantada arkadaşın üniversiteden bir tanıdığı ile karşılaştık, o da müfettişti, ama çok maaş ödeyen bir bankada çalışıyordu, bize siz hangi otelde kalıyorsunuz deyince arkadaşım, bizim kaldığımız otelin tam karşısındaki 5 yıldızlı oteli söylemişti, meğerse onlar da ekip olarak o otelde kalıyorlarmış.
Yemekten sonra hep beraber onların oteline gittik ben arkadaşa ne yapıyorsun, dediğimde sen bana bırak ben haledeceğim demişti, tam lobiye gelmiştik ki, arkadaşım, biz arkadaşla lobide biraz oturup, bir konuyu konuşacağız, size iyi geceler diyerek, diğerlerini odalarına uğurlamıştı, onlar gittikten sonra biz de hemen karşı otele gitmiştik. Arkadaşa niye yalan söylediğini sorduğumda, sen bu adamı tanımıyorsun, kaldığımız oteli doğru söyleseydim, dalga geçer, dedikodusunu yapardı, böylesi isabet oldu demişti.
MÜFETTİŞ LİMİTLERİ YETERSİZLİĞİ
Müfettişken, 350 km.’den uzak mesafelerde uçak kullanma hakkınız vardı, ama görevler hep son günde tebliğ edildiği için uçakta yer bulmak nerede ise imkansız olurdu, sabaha kadar otobüs koltuğunda seyahat eder, sabah erkenden şubede görev başı yapardınız.Arabanız olsa bile benzin ödemesi yapılmaz, yakıt giderinizi cepten öderdiniz.Gerekçe de hazırdı, bir defasında müfettişin birisi kaza yapmış, onun için araba ile seyahate teşvik etmeyerek, bizi koruyorlarmış.
BANKADA DEDİKODUNUN YAYILMA HIZI VE ŞEKLİ
Müfettişlere cep telefonu da, limiti de verilmiyordu. Müşterek teftiş yaptığımız bir arkadaşla bankada dedikodunun hızını ölçmek amacıyla, bir yalan duyum uydurarak, sabahtan aynı devreden ikişer arkadaşı telefonla arama kararı almıştık, yem de, müfettişlere birer düşük model cep telefonu ve elli liralık fatura desteği verileceği idi.
Daha yeni aramıştık ki, hemen geri dönüşler başladı, konuyu bizim uydurduğumuzdan habersiz olanlar, kulaktan kulağa aktarılan yalanları bize haber veriyordu, akşama kadar bu yalan, sadece devremiz arasında değil, tüm müfettişler arasında ses getirmişti, ama limit 50 liradan ilk önce yüz liraya aha sonra, 250 liraya en son da 500 liraya kadar çıkmıştı, düşük modelli telefon markası da akşama kadar son model, en pahalı telefona kadar yükselmişti. Öyle ki, beraber yalanı uydurduğumuz arkadaş bile kanmıştı, “ya bunu biz uydurduk, nasıl inanıyorsun?”dediğimde, “ Bizim içimiz temizmiş, içimize doğmuş, tam da bugüne denk gelmiş, bizim uydurduğumuz düşük limit ve ucuz telefondu, ama haber aldığımız durum çok farklı, bu kadar rastlantı olmaz, demek ki doğru imiş.” diyordu.
GERÇEKLERLE YÜZLEŞME, HAYALLERİN SONU
Bir sonraki hafta teftiş kurulu başkanının, tüm müfettişlerin katılacağı bir toplantısı vardı, o toplantıda bu konu soruldu, şimdilik böyle bir çalışma olmadığı, telefon verilmesinin hiç düşünülmediği, belki ileride ufak bir fatura limiti verilebilineceği, zaten şube telefonlarının bizim emrimizde olduğu, ihtiyaç arz etmediği cevabı alınmıştı. Tabi ki, ben hariç herkeste bir hayal kırıklığı oluşmuştu.Bankada dedikodunun hızı ve büyüklüğü hakkında da büyük bir ders almıştık.
YAZICI BULMA SORUNSALI VE ÇÖZÜM YOLU
Teftiş raporlarının basımında kullandığımız yazıcılar, sadece büyük şubelerde bulunuyordu, taşrada rapor basımı çok sorunlu idi, müşterilerin yazıcılarından rica ile yararlanmamız isteniyordu, ama bunun için müşterinin bürosuna gidip, raporlar da gizli olduğu için onu odadan çıkararak yapmak zorunda kalıyorduk. Bilgisayar satıcısı bir müşterinin ofisinde basım yapmaya gittiğimizde, müşteri haklı olarak niye bankanın yazıcı almadığını sormuştu, bunun üzerine utanarak, ödenek olmadığını ifade etmiştik, müşteri bize” Siz niye utanıyorsunuz ki, banka sizi bu durumda bıraktığı için utanmalıdır.” demişti.
Durum öyle sıkıntılı bir hale gelmiş idi ki, kendi cebimden printer alıp, kutusu çok yer kapladığı için bavulda kırılmasın diye havlu ve çamaşırlara sararak yanımda taşıyordum, neyse ki, pahalı olan kartuşlarını faturası ile, şubeye mal edebiliyorduk.
MÜFETTİŞ MİSAFİRHANELERİNİN İÇLER ACISI DURUMLARI
Denizli Çivril’de teftişe gittiğimiz zaman, o yıllarda ilçede düzgün otel olmadığını, banyo ve tuvaletin ortak kullanıldığını, aynı odada birden fazla müşterinin kaldığını, görerek misafirhaneyi zorunlu olarak tercih etmiştik. Misafirhanenin hiç penceresi bulunmuyordu, içerideki rutubetten sabah uyandığınızda, yorganın üstünde tavandan dökülen boya parçacıklarını buluyordunuz.
YEMEK YEMEK YA DA YEMEMEK İŞTE BÜTÜN MESELE BU
Kırmızı bankanın genel müdürlük yemekleri porsiyonu küçük olsa da kalitesi iyiydi, ancak önceleri büyük şubelerde ve bölgelerde de yemek verilirken, sonradan bu uygulama kaldırıldı. Banka istisnasız tüm yemek kuponu şirketlerinin ödemelerine aracılık ettiği halde, hiçbiri ile kendi personeli için anlaşma yapmazdı. Çok sonraları düşük limitli de olsa yemek kuponu vermeye başlamışsa da, pandemi zamanı bunu fırsata çevirerek, madem evden çalışma var, o zaman yemek de yok diyerek personelini aç bırakma yolunu seçmiştir.
HOLDİNG ÖZ, BANKA ÜVEY EVLAT
Bankanın aynı zamanda holdingi de mevcut olup, burada çalışanlar öz evlat muamelesi görürken, banka personeli hep üvey evlat muamelesi görmüştür. Zamanında banka iştiraki olduğu için holdingin bir şirketinin hisse senedi basım ve imha işlemlerine refakat amaçlı İstanbul Yenibosna’da bir matbaada görevlendirilmiştik.
TOPLU TAŞIMA VARKEN TAKSİYE NE GEREK VAR?
Geceleri de refakat edildiği için üç vardiya halinde çalışıyorduk, doğal olarak bazı vardiya değişimlerinde toplu ulaşımdan yararlanmak mümkün değildi, sırf o saatler için taksi kullanımına özel izin verilmiş, diğer saatler için, sadece belediye otobüsü ve minibüs kullanımına izin vardı.
HOLDİNG MÜFETTİŞİNİN İMTİYAZI
Bizimle orada görevli olan holding müfettişleri de vardı, bunlar kasıntı ve havalı tiplerdi, takım elbiseleri en pahalı markalara aitti. Vardiya çıkışı, biz araba ile geldik, isterseniz sizi de bırakalım diye teklif edince, hemen kabul ederek arabaya binmiştik.
Ekip şefi olarak ön koltuğa geçtim, arabayı holding müfettişlerinden kıdemli olan kullanıyordu. Araba modelli ve temizdi, ama sürücü kasislere hızla girip, arabayı hoplatıp duruyordu, yazık bu arabaya ve bu kötü muameleye diye düşünerek, sırf meraktan “ Bu arabanın modeli nedir? “ diye sorunca, sürücü “ hiç bilmiyorum.” diye cevap verdi, ben de “ nasıl bilmezsiniz insan sahibi olduğu arabanın modelini bilmez mi?” diye karşılık verdim, hemen “Bu araba holdingin, holdingten çıkarken sırada hangi araba boşsa onu alıp çıkıyoruz, modelini nereden bilelim, çok merak etti iseniz torpido gözünde ruhsat vardır, oraya bakın. “ deyince susup kaldım, torpidoya da bakmadım.
KADINA YAŞI, ERKEĞE MAAŞI SORULMAZMIŞ
Yolda giderken bu sefer yine meraktan” Siz aylık ne kadar maaş alıyorsunuz?” sorusunu sorma gafletinde bulundum, aldığım cevap şu idi: “ Sizin aldığınız maaşa göre çok iyi.” Erkeğe maaşının, kadına da yaşının sorulmaması gerektiğini o gün bir kez daha anlamıştım. Daha sonra, arabadan ineceğimiz Beşiktaş iskelesine kadar hiç konuşmayıp sustuk. Adam ukala, ama haklı idi. Kader değil, Holding de değil, ama Banka utansın diyerek içimize attık.
PERSONELİN KÖLELİĞİ KABULLENİŞİ VE ÖDÜLÜ
Hal böyle iken, banka kar rekorları kırarken, öz çocukları olan personeline ısrarla üvey evlat muamelesi yapılırdı, personel sesini çıkarmadan yine de büyük özveri ile çalışırdı. Bunun karşılığında o personel emekliliğine iki ay kala veya daha işe gireli bir iki ay olduğu halde keyfi olarak işten atılırdı.Buna kimse de ses çıkarmaz, kol kırılır, yen içerisinde kalırdı.
KİRLİ ÇAMAŞIRLARIN ORTALIĞA DÖKÜLMESİ
Tüm bankalar aynı hızla kirleniyordu, ama birinciliği kırmızı bankaya verdiler, aslında doğru da yaptılar, çünkü, beyaz çamaşırları ak ak yudu(yıkadı), ama sonrasında ipe mor mor serdi, o canım bembeyaz çamaşırlar kir pas içerisinde kaldı, şimdi bize düşen de, bu özenle sakladığı kirli çamaşırlarını deşifre etmek olmalıdır.
Son söz: Kötü banka yoktur, kötü banka sahibi ve yöneticileri vardır. Ama yaptıkları tabii ki, o bankanın algısına yansır. Her kötülüğünfaturası mutlaka bir gün önünüze gelir.
GÜRCAN KONUR
ESKİ BANKA MÜFETTİŞİ, BÖLGE YÖNETİCİSİ VE ŞUBE MÜDÜRÜ
İletişim: gurcankonur42@yahoo.com
Akbank’tan Diş Hekimlerine Özel Kampanya
Akbank, Diş Hekimleri Günü kapsamında özel bir kampanya başlattı. Akbanklı diş hekimleri, 18 Kasım – 18 Aralık 2024 tarihleri arasında,...