Dr.Ayhan Bülent Toptaş, Merkez Bankası’nın 24 Aralık kararını yazdı: Yarın Merkez Bankası Başkanı olsanız yanınıza alacağınız üç politika nedir?
FAİZ KARARININ ETKİSİ ABARTILMAMALI
Yarın Merkez Bankası Başkanı olsanız yanınıza alacağınız üç politika nedir?
Soru, üyesi olduğum Türkiye Ekonomi Kurumunun (TEK) 12 Aralık 2020 tarihinde kutlanan 91. Kuruluş Yıldönümü etkinliğinin son dakikalarında sorulan bir soruydu. TEK, bu müstesna günü gerçekten geçmişi bir asra yaklaşan bir kurum olmasının birikimini ortaya koyarak kutladı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da son derece titizlikle seçilen doktora tez ödülleri sahiplerine verildi. Birbirinden değerli duayen hocalara akademik hizmet ödülleri takdim edildi. Ödül alanların konuşmaları ve yakın çalışma arkadaşlarının onlarla ilgili güzel sözleri, izleyenlere hayatta güzel şeyler yapmak için ilham veren bir içeriğe sahipti.
Programın webinar bölümünde ise Merkez Bankacılığında Güncel Açılımlar Işığında Türkiye İçin Para Politikası konusu tartışıldı. Tartışmayı hem akademik olarak, hem de pratik olarak konuya çok hakim bir isim olan TEK yönetim kurulu üyesi ve TCMB eski başkan yardımcılarından Prof. Dr. Fatih Özatay yönetti. Katılımcılar, yine akademik ve pratik düzeyde para politikası konusunda çok tecrübeli bir ekonomist olan ve kısa bir süre öncesine kadar TCMB Baş Ekonomistliği görevini sürdüren Prof. Dr. Ali Hakan Kara, Prof. Dr. Refet Gürkaynak ve Prof. Dr. Selva Demiralp’ti. Yaklaşık üç saat süren, para politikası ile yakından ilgilenen herkese önerebileceğim ve halen TEK’in You Tube kanalından erişilebilecek olan bu sohbet nadir bulunabilecek ve ilgiyle izlenebilecek bir ufuk turuydu.
Webinar’ın son dakikalarında artık iyice yorulmuş olan hocalara yukarıdaki soru yöneltildi. Özatay, Merkez Bankası başkanlığı görevi için yaşının biraz ileri olduğunu söyleyerek soruyu konuşmacılara pas etti. Kara, itibarın çok önemli olduğunu söyledi. Gürkaynak ise bu sistem içinde Merkez Bankası başkanlığını düşünmeyeceğini belirti. Demiralp ise söylenenlere ekleyeceği bir husus olmadığını ifade etti.
2021 Yılında Para ve Kur Politikası Sunumu
Yeni TCMB Başkanı yanına hangi politikaları almıştı? Bu konuda iyi bir fikre sahip olmak için Naci Ağbal’ın 16 Aralık Çarşamba günü yaptığı “2021 Yılında Para ve Kur Politikası” sunumunu beklemek gerekti. Aslında bir sonraki yılın para ve kur politikasına ilişkin yapılan en son sunum 2016 yılının sonunda Murat Çetinkaya tarafından gerçekleştirilmişti. Ağbal’ın dört yıldır yapılmıyor olması nedeniyle de büyük ilgi gören ve bu 20 dakika süren sunumunda ön plana çıkan hususlar:
Enflasyonla Mücadele:
• Fiyat istikrarı ekonomik istikrar ve özellikle de finansal istikrar için son derece önemli,
• Bu nedenle TCMB enflasyonla mücadelesini kararlılıkla sürdürecek,
• Enflasyonla mücadelede enflasyon hedeflemesi rejimine devam edilecek,
• TCMB’nin temel politika aracı bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı olacak.
• Türkiye’de enflasyonun yükselmesinde temel faktör döviz kurlarının yükselmesi,
• 2021 yılı için enflasyon hedefi % 9.4,
• Orta vadeli enflasyon hedefi hükümetle birlikte belirlenen %5 seviyesine ulaşmak.
Döviz Kuru Rejimi:
• Dalgalı döviz kuru rejimi devam edecek, kurlar serbest piyasa koşullarında arz ve talep dengesine göre oluşacaktır. TCMB’nin nominal ya da reel bir hedefi bulunmamaktadır.
• TCMB kurların düzeyini ya da yönünü belirleme amaçlı döviz alım satım işlemi yapmayacaktır.
• Para politikasının etkinliği ve finansal istikrar açısından TCMB döviz rezervlerinin güçlendirilmesi amaçlanacak ve buna yönelik araçlar şeffaf bir şekilde belirli bir plan dahilinde uygun şekilde kullanılacaktır.
• Döviz kurlarında aşırı oynaklıklara müdahale edilecektir.
Ağbal, Türk Lirasına güvenin yeniden tesis edilmesi ve dolarizasyon sürecinin tersine çevrilmesi konusunda da yoğun çaba harcayacaklarını ifade etti.
Sunumun hemen arkasından geçilen soru-cevap bölümünde, ekonomist ve gazetecilerin sorularının ağırlık noktasını TCMB’nin bağımsızlığı oluşturuyordu. Nitekim, Financial Times’dan Laura Pitel, Bloomberg’den Onur Ant, Nikkei’den Sinan Tavşan, Sözcü Gazetesinden Erdoğan Süzer’in soruları bu konuya odaklanıyordu. Para politikası hakkında farklı görüşleri olduğu bilinen ve peş peşe iki Başkanı görevden alan Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Naci Ağbal’a bu politikaları sürdürebilmesi ve hedeflerine ulaşabilmesi için yeterli bir politika alanı sağlanacak mıydı?
Ağbal’ın yanına aldığı üç politika öngörülebilirlik, şeffaflık ve hesap verebilirlik olarak gözükse de yukarıdaki soruya cevap verirken merkez bankasının bağımsızlığının önemine doğrudan vurgu yapmaktan kaçındı. Kendisinin bir kamu görevlisi olduğunu, görevini nasıl yerine getireceğinin TCMB Kanununda yazılı olduğunu belirterek ve özellikle söz konusu Kanunun 4. Maddesine atıfta bulunarak cevap verdi: Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Banka, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler. Ağbal, ayrıca, politikaları belirlerken ve uygularken her türlü paydaşın ikna edilmesi için çalışacağını belirtti.
Soruların odaklandığı bir başka nokta da döviz rezervlerinin artırılması ile ilgiliydi. Rezervler nasıl artırılacak? Burada öncelikle reeskont kredilerinin geri dönüşlerinin yaratacağı 21 milyar dolarlık katkıya güvenilmekte. Öte yandan Türk Lirası’na olan güven arttıkça ters dolarizasyonla birlikte rezervlerin artması umuluyor. Ayrıca yurtdışı tasarrufların Türkiye’ye çekilmesinin de rezervleri artıracağı düşünülüyor.
Ağbal’ın sunumunda dikkat çeken bir başka husus da politika metninde yer almasına karşın makroekonomik görünüm ile ilgili değerlendirme yapmaması, ayrıca özellikle uygulanacak politikaların 2021 yılında pandemi de dahil olmak üzere karşı karşıya kalabileceği risklere hiç değinmemesi oldu.
Ağbal, sorulara verdiği yanıtlarda tutuktu. Dar bir kelime haznesiyle konuştu. Bu çok doğal. Çünkü, durumu çeşitli kademelerinde çalıştıktan sonra Kara Kuvvetleri Komutanlığına yükselen bir generalin birdenbire Deniz Kuvvetleri Komutanı olması gibi. Uzun yıllar maliye politikası alanında çalışan bir bürokratın birden para politikası alanına uyum sağlaması çok zor. Rezervlerini, ihtiyat akçelerini, değerleme hesabını ve güvenilirliğini yitirmiş TCMB’nin ise mevcut şartlar altında para politikası alanında olağandışı becerilere, tecrübeye sahip, potansiyel krizlere anında müdahale talimatları verebilecek, Bankanın tüm paydaşlarına ulaşabilecek yapıcı katkılar sağlayabilecek bir Başkana ihtiyacı var. Ağbal’ın hızla bu yetkinliklere kavuşmasını dilemek ve ummak durumundayız.
24 Aralık 2020 Faiz Kararı
16 Aralık’ta gerçekleştirilen 2021 Yılında Para ve Kur Politikası Sunumu aslında piyasalar açısından 24 Aralık’ta alınabilecek karar için bir öngörülebilirlik sağlamıştı. Ortalama 100-200 arasında bir faiz artışı bekleniyordu ve bu artış 200 baz puan olarak gerçekleşti. Para Politikası Kurulu politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını yüzde 15’ten yüzde 17’ye yükseltmiş oldu. Karar makul gözüküyor. Enflasyon % 12’den 14’e çıkmıştı ve çıkışını sürdürmesi bekleniyordu. Bu durumda faizin % 17’ye çıkması normal gözüküyor.
Kurul, kararını iç talep koşullarının, döviz kuru başta olmak üzere birikimli maliyet etkilerinin, uluslararası gıda ve diğer emtia fiyatlarındaki yükselişin ve enflasyon beklentilerindeki bozulmanın, fiyatlama davranışları ve enflasyon görünümünü olumsuz etkilemeye devam etmekte olduğu görüşüne dayandırdı. Bu doğrultuda, enflasyon görünümüne dair risklerin bertaraf edilmesi, enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınması ve dezenflasyon sürecinin en kısa sürede yeniden tesisi için, 2021 yılsonu tahmin hedefini göz önünde bulundurarak, güçlü bir parasal sıkılaştırma yapılmasına karar verildi.
Kararın ilk etkisini değerlendirmek için önümüzdeki gerçek birkaç saatlik hızlı bir gerileme yaşandı. Kararın kurlara, altına, dolarizasyona, TL. mevduatlara, borsaya ve de fiyatlara etkisi 21 Ocak 2021’deki bir sonraki toplantıya kadar izlenecek, ama kesin etkisini görmek aylar alacak.
Ağbal’ın göreve gelmesiyle birlikte atılan adımlar TCMB’nin politikalarına güvenin yeniden tesis edilmesi yönünde bir ilerlemeyi gösteriyor. Ama bu güvenin tamamen tesis edilmesi de zaman alacak. Önümüzde uzun bir yol var ve bu yolun artık hataya tahammülü yok. Bu durum dolarizasyonun gösterdiği dirençten açıkça gözüküyor. Ayrıca TUİK’in enflasyon hesabıyla ilgili soru işaretleri de para politikasının önünde duran ve gözden kaçırılmaması gereken bir sorun.
Çok önemli bir başka nokta enflasyonla mücadele ve parasal sıkılaştırma için en mükemmel zamanda olmadığımız. Pandeminin ekonomi üzerinde görülmemiş bir baskı yarattığı ve dünyada faizlerin düştüğü bir dönemde faiz artırmak zorunda kaldık. Bu reel sektör üzerinde yeni ve ağır bir yük olacak.
Ekonomi yönetiminin amacı ülkede insanları yatırım yapmaları, çalışmaları, üretmeleri için güdüleyecek, ülkenin refah seviyesini yükseltecek, yüksek teknoloji geliştirilebilecek ve kullanılabilecek, öngörülebilir bir ortam yaratmaktır. Ekonomi yönetiminin bu amacına ulaşabilmesi için şeffaflık, hesap verebilirlik ilkelerinin hayata geçirilmesi, düzgün işleyen hukuk ve adalet sisteminin mevcudiyeti çok önemli. Her ne kadar biz nefesimizi tutarak bekliyorsak da aslında bir merkez bankasının faiz artırması ya da azaltması belirttiğim bu koşulların yanında denizinde bir damladır.