Ben işe geliyordum ama iş benden her gün uzaklaşıyordu. Zamanla Banka, “bankamız” olmuştu ama artık bizleri bir bir işsiz bırakan da bir canavara dönüşmüştü. Deniz Ateş bir bankacıyı yazıyor:
Emeklemek!
Ben de, siz de hayata emekleyerek başladık, hatta emeklememiz bile zaman aldı hepimizin.
Adım atmamız çok zaman aldı, ilk adımlarımızı attığımızda annemizin attığı çığlığa komşular gelmişti, yürüyorduk artık.
Yavaş yavaş bağımsızlığımız elde etmeye başlamış, koşmayı öğrenmiştik.
Hayat süreçleri hepimiz için aynı ilerliyor, çalışamadığınız bankanın CEO’su da, çalıştığınız bankanın CEO’su da bu süreçlerden geçiyor, emekleyerek başlıyoruz hayata. İlk defa attığımız adımlar hepimiz için en büyük başarı hikayesiyken, sonradan bütün başarılar gibi sıradan oluyor.
Bankadan içeriye ilk adımlarımı attığımda, genç denilebilecek bir yaştaydım, hep küçük adımlarım oldu, sessiz küçük adımlarla ilerledim.
Büyük adımlar atabilirdim belki ama ben hep küçük olanları seçtim, banka kısa sürede bankamız olmuş, ben de o büyük ailenin küçük adımlar atan çalışanı halindeydim. Ayaklarımla iş yapıyordum ilk başlarda, fotokopi çekilecekse bendim bunun muhatabı, notere gidilecekse ilk akla gelendim. Küçük adımlarım artık hızlı adımlara dönüşmüştü, çabuk dönmeliydim şubeme, ben aranan adamdım ne de olsa. Sanırım çay servisi yapan Gülay abladan sonra, en çok ben aranıyordum, bir de hakkını yemeyeyim güvenlik görevlimiz Akın çok arananlar listesindeydi. Müdüre hanım bazen şubeye öğleden sonra geliyordu, kimse nerede olduğunu sormuyordu, ben sabah 10 dk. geç gelsem şubede panik başlıyormuş, Akın anlatırdı. Beni geç kalmamam konusunda ilk Akın uyarmıştı. ” Neden geç kalıyorsun? Dikkat çekme “ demişti! Ben hep güvenlik görevlilerini dinledim onlar sayesinde güvende oldum bankada. Bir daha da hiç geç kalmadım, hızlı adımlarım sayesinde işe zamanında geliyordum.
Ben işe geliyordum ama iş benden her gün uzaklaşıyordu. Zamanla Banka, “bankamız” olmuştu ama artık bizleri bir bir işsiz bırakan da bir canavara dönüşmüştü. Biz işimizi sahiplendikçe bankanın bizi sahipsiz bıraktığı, hatta bırakın sahip olmayı bizi hiç düşünmeden sokağa attığı günler, hayatımızın bir parçası olmaya başlamıştı. Artık koşmak yetmiyordu, çok koşmaya başlamıştık… ama gene de yetişemiyorduk.
Bizim haklarımızı savunması gereken sendikalara her ay bize yetmeyen maaşımızdan ödemeler yapmamıza rağmen kendilerini hiç görmediğimiz gibi, sadece kendi seçimleri zamanlarında kafalarını şubeden içeri sokup bakarlardı…nereye baktıklarını hiç anlamadım! Biz hep para ödüyorduk, onlar da kafalarını şubeden içeri uzatıyordu.
Günler, haftalar aylar çok hızlı geçer bankacıysanız. ” Bu yıl zor olacak “ konuşmasından, ” asıl bu yıl çok zor olacak..” konuşması arası yoktur siz anlamazsınız gelip geçer. Zorluklar içerisinde taa ki atılana ya da “yeter artık bu iş yapılmaz” diyerek bırakana kadar sürer çalışma hayatınız.
Çok hedef tutturduk ama emekli olma hedefi en fazla gerçekleşmesini istediğimdir aralarında. Bilmem tutar mı?
Emeklilik bir hayal olmamalı, her çalışanın en doğal hakkı aslında ama kim düzeltecek! Sendikalar mı? Nereye bakıyorlar bilmiyorum göz göze de gelemiyorum. Hep birlikte çok güzel oluyoruz, tek tek ise birer kurban.
Emekleyerek başladığımız iş hayatımızda; emeklerimizin karşılığını alacağımız emeklilik hayalleri kurabileceğimiz COVİDSİZ çalışma ortamları gelecektir mutlaka…
—
Deniz Ateş
denizatate@yandex.com