Kamu bankalarının iş ve müşteri yoğunluğu bankacılara adeta nefes aldırmıyor. Hafta içi akşam ve hafta sonu mesaileri ile kesintisiz çalışma düzenine geçen bankalar var. Kredi ve para dağıtıyorlar . Çalışanlar tedirgin , yorgun, üzgün. Kendini değersiz hisseden de var, “vatan” için canımız feda diyerek çalışan da.
Bundan yaklaşık iki ay önce katıldığım Mobbing sempozyumunda , mobbingi en yoğun yaşayan üç sektörden bahsedilmişti.
Sağlık , eğitim, bankacılık.
Sağlığımızı, çocuklarımızı ve paramızı emanet ettiğimiz üç sektör. Bugün ortaya çıkan olağanüstü koşullarda önemini konuşmaya, tartışmaya bile gerek yok. Ama her birinin çalışma koşulları birbirinden farklı.
Sağlık sektörü çalışanları bu dönemde tamamen sahada. Normal zamanlarda ast-üst ilişkileri, hasta şiddeti, uzun süreli çalışma, düşük ücret gibi çeşitli konularda sıkıntılar yaşarken şu anda her zamankinden daha fazla risk alarak adeta hayatlarını ortaya koyarak hayat kurtarma savaşı veriyorlar. Onların yeri hepimizin kalbinde apayrı ve bu kötü günler geçtiğinde de asla unutulmamalılar .
Maddi ve manevi olarak hakları verilmeli .
Eğitim sektörü çalışanları, öğretmenlerimiz okullar tamamen kapatıldığı için çoğunlukla evlerindeler. Uzaktan eğitimle de olsa öğrencileri ile bağlarını koparmamaya, derslerini vermeye, öğrencilerini takip etmeye, çalışmalarını yapmaya devam ediyorlar. Bu kriz günlerinin en iyi haberlerinden biri de öğretmen atamaları ile ilgiliydi. Koşullar ne olursa olsun eğitim ve öğretim hava ve su gibi vazgeçilmezimiz. Özel okullar dahil olmak üzere öğretmenlerimizin de değeri çok çok iyi bilinmeli ve bu dönem geçtiğinde de hiçbiri işsizlikle tehdit edilmemeli, düşük ücretlere layık görülmemeli . Bütün gün çocuklarını oyalamak zorunda kalan velilerin de bu sevgili öğretmenlere bu hakkı teslim edeceğine eminim.
Bankacılık sektöründe ise durum biraz karışık.
Bu dönemde yıllık ve idari izin kullananlar dışında bankacılar ikiye bölünmüş durumda.
Evden çalışanlar ve şubelerde kalanlar.
Evden çalışanların dahi halen maruz kalmakta olduğu mobbingi geçen haftaki yazımda anlatmıştım. Ancak şu günlerde artık özellikle yoğun iş akışı olan Şubelerde kalanların işi çok zor. Özellikle kamu bankalarının iş ve müşteri yoğunluğu bankacılara adeta nefes aldırmıyor. Hafta içi akşam ve hafta sonu mesaileri ile kesintisiz çalışma düzenine geçen bankalar var. Kredi ve para dağıtıyorlar . Çalışanlar tedirgin , yorgun, üzgün. Kendini değersiz hisseden de var, “vatan” için canımız feda diyerek çalışan da. Devlet memuru olmanın ağırlığı ve sorumluluğu omuzlarda. Henüz bir çare, çözüm bulunamıyor. O krediler verilmeden, paralar ödenmeden kimseye rahat yok. Vatandaş huzursuz. Parasız evde oturamıyor. Virüsü gözle göremediği için inanamıyor. Başına gelmeden tehlikeyi öngöremiyor. Bir çoğu belki TV ve sosyal medyayı bile takip etmiyor, edemiyor. Geçim derdi ağır basıyor. Borçlar bir yandan, ihtiyaçlar bir yandan sıkıştırıyor.
Gerçekten milletçe hatta dünyaca çok zor günler yaşıyoruz. Bir çoğumuzun yaşı gereği eşi benzeri yaşanmamış zor zamanlar.
Bu zorlu süreçte çalışanına sahip çıkan kurumlar da, kurumu ve insanlık için fedakarca çalışan insanlar da takdiri ve teşekkürü hakediyor . Kriz yönetimi devam ediyor. Bu krizi İyi yönetenlerle yönetemeyenler her geçen gün daha net ortaya çıkıyor. İşin en kötü tarafı ise sonuçların çok net ve fazlasıyla ölçülebilir olması. Ölçü de ne yazık ki insan canı. Can. Bazen bildiğin sözcüklerin bile sözlük anlamına dönüp bakmak, üzerinde düşünmek gerektiğine inanıyorum. Can deyip geçmeyelim ;
” Yaşayan varlıkların yaşamasını sağladığına ve ölümle varlıktan ayrıldığına inanılan madde dışı varlık, özellikle insan ve hayvanlarda yaşam tözü, yaşam ilkesi.” diyor sözlük .
Yönetenler belki de hiç bir zaman yönettiklerinin canı ile bu kadar imtihan edilmemişti. Bu salgının etkileri ortaya çıkmaya başladığından itibaren her gün görev pozisyonu ne olursa olsun, ister 1 kişiyi, isterse 1 milyon, 100 milyon kişiyi yönetiyor olsun, yöneticilerin vereceği küçücük bir karar bile insan canı üzerinde olumlu ya da olumsuz etki yaratma gücüne sahip. Bunun vicdani sorumluluğu çok fazla. Maddi kayıplara, iş gücü kaybına yol açan çok karmaşık durumlar da söz konusu ama bu kararları vermekte olan yöneticilerin önceliği her zaman ” insan hayatını korumak” olmalıdır diye düşünüyorum. Bu tehlikeyi hafife almak, tedbirlerden kaçınmak, ötelemek, delmek, etrafından dolaşmak insan canına malolabilecek sonuçlar doğuracak. Bilim adamları bunu söylüyor . Bu süreçte her zamankinden daha çok bilenler konuşmalı, bilmeyenler susmalı ve ne isteniyorsa yapmalı . Başka kurtuluşumuz yok. İş ciddi.
Bilimin sesine kulak vermek şart.