Ekonomide ipler kopmak üzere mi?

USTA HAZİNECİ ERDEN ARMAĞAN ER, piyasaları yorumluyor. Borsa, döviz ve faizde ne oldu, neler olabilir?
 Analiz Yapmanın Zorluğu
Sevgili Paramedya okurları, son birkaç ayda gerçekleşen ekonomik, siyasi, sosyal, jeopolitik, hukuki gündemle ilgili o kadar çok irdelenmesi gereken bilgi birikmiş durumda ki, sağlıklı ve tutarlı analizler yapabilmek neredeyse mümkün olamamaktadır.
Her konu başlığı birbiri ile ilintili ve hepsi  ayrı bir uzmanlık gerektiren hususlar ve dayandıkları sonuç ise “ekonomik”! Dolayısıyla ekonomik sonuçları olan doğru ve tutarlı bir analiz yapabilmek için, uzmanlık alanlarımızın dışına taşarak tüm bu konulara girmek ve değinmek kaçınılmaz olacak gözükmektedir. Örneğin TCMB’nın Faiz Kararları ve Kamu Bankaları’nın kredi politikaları konu edileceği zaman, bu kurumların yöneticileri ve yetkililerinin attıkları adımları sırf ekonomik gerekçelerle ve teknik düzeyde açıklamak mümkün olmamaktadır, zira atamaları ve aldıkları kararlarla ilgili siyasi otoritenin söylemleri buna imkan vermemektedir. Ya da TBMM’de gerçekleşen 2020 Yılı Bütçe Görüşmelerinde hedeflenen rakamları dikkate aldığınızda mesela faiz ödemeleri için 138.9 Milyar TL ayrılmasına karşılık, kamu yatırımları için sadece bütçenin %5 i kadar yani 88.5 milyar TL ayrılmaktadır. Yani bütçeden borçlanma faizlerine ayrılan kaynak yatırımların neredeyse iki katı olmaktadır ve bu bir siyasi tercih olarak hepimizi etkilemektedir. Ya da herhangi bir mahkemenin Belediye imar uygulamaları ile ilgili verdiği kararların milyarlarla ölçülen ekonomik sonuçları nedeniyle hukukun işleyişi ile ilgili gelişmeler de analize girmektedir. Doğu Akdeniz’de yaşanan paylaşım mücadelelerinin sonucunda ortaya çıkacak orta ve uzun vadeli ekonomik çıkarlarla ilgili sonuçları öngörebilmek için diplomasi ve askeri güce ilişkin gelişmeleri yakından takip etmek gerekmektedir.
Sonuç olarak özetlemek gerekirse, peş peşe ve çok kısa bir zaman aralığında gerçekleşen tüm bu gündem maddelerinin yarattığı ekonomik sonuçları analiz edebilmek, hem zaman alıcı bir süreç , hem de farklı alanlarda bilgi ve fikre gereksinim doğurmaktadır.
Demokratik Teammüllerden Uzaklaşmak
Peki yazımızın başında zikrettiğimiz süreçler bundan evvel hiç mi yoktu da şimdi gündeme gelmeye başladı şeklinde bir soru aklınıza takılabilir. Elbette vardı ve tartışmalar yapılıyordu. Anca k, bu kadar çok konu ve gündemin tartışıldığı mecralar ve tartışma metotları farklıydı. Son 20 yılda demokratik tartışma ve ifade özgürlüğü ile ilgili kaybettiğimiz geleneklerimiz, mevcut iktidarın, hemen her konu üzerindeki tahakkümü ve algı yönetimi, neredeyse her konunun kamuoyunda yeterince tartışılıp belli bir uzlaşmaya varılmadan “ben yaptım oldu” tarzındaki yaklaşımı nedeniyle git gide adeta bir “kutuplaşma ve çatışma ortamı” doğurmuştur. Netice olarak bu kadar keskin bir ayrışma da meselelerimizin sağlıklı ve akılcı bir yaklaşımla ele alınmasını ve sonucu ekonomik olacağı neredeyse kesin olan konular üzerinde doğru analizler yapılmasını mümkün kılmamaktadır.
Biraz daha açmak gerekirse, makro ekonomik verilere ilişkin rakamların güvenilirliği üzerinde şüphelerin oluşması, Varlık Fonu’na devredilen kamu iştiraklerinin Sayıştay denetiminden muaf tutulması, TBMM’nin etkin denetim yetkilerinin kısıtlanması, basına yansıyan hukuksuz uygulamaların kovuşturma ve soruşturmaya uğramaması, açık ve şeffaf yapılmayan ihaleler nedeniyle kamunun sürekli  ve ne miktarda olduğu bilinmeyen zararlarının hesaplanamaması doğru, ileriyi öngörebilen ekonomik analizlerin önünü tıkamaktadır.

Mevcut Makro Ekonomik Göstergeler ve Oluşan Fiyatlar Neyi ifade Ediyor?
Bunca bahane ve ipe un sermenin! ardından gelelim piyasalarda oluşan fiyatlamalar USD/TL Paritesi bugünlerde 5,94-96 seviyelerinde, Tahvil ve Mevduat faizleri  %11-12’lerde ve BİST -100 Endeksi  113-114 bin seviyelerinde. İlk bakışta bu üç önemli faktör fiyatlarına göre ekonomide her şey iyi gibi görünüyor.
İşsizlik oranlarının tarihi yüksek düzeylerde seyrettiği, son 3 çeyrektir ekonomik daralma yaşandığı, enflasyonun %20-12 aralığına yükseldiği, talep yetersizliği nedeniyle ithalatın daraldığı ve kurda yaşanan istikrarsızlık nedeniyle ihracatımızın artamadığı, yatırım harcamalarının %12-20 arasında azaldığı, Kamu-Özel Sektör dış borcumuzun toplamda 453 milyar dolara ulaştığı bir dönemde nasıl oluyor da söz konusu fiyatlar bu şekilde oluşuyor denilebilir.
TL Varlık fiyatlarında bunca pozitif gelişme ve kazanç elde etmek mümkünken neden sizce yurt içi yerleşikler 200 milyar dolara varan bir tutarı dövizde tutarak zarar etmeye devam etmekte ısrarlı olabilir?
Bankalardaki toplam mevduatların yaklaşık %55’inin dövizde bulunması, geniş bir yatırımcı kitlesinin TL varlıklara güven duymaması olabilir mi acaba?
Kaybeden belli de kazanan kim?
Peki  kim ya da kimler TL’ye bu kadar güven duyuyor ve para kazanmaya devam ediyor? Hepimizin bildiği üzere TCMB ve BDDK Bankaların Londra Swap piyasasında “yabancı para verip TL almalarına kısıtlama getirdi”. Özel Bankalara kredi vermeleri için kimi gizli kimi açık yöntemlerle baskı yapıldığı konuşuluyor.
Hatta  TCMB Zorunlu karşılıkları dahi kredileri arttırmak için silah olarak kullandı.
Kamu bankaları üst üste ve hızlıca özellikle başta Konut Kredileri olmak üzere ticari kredi faizlerinde indirime gitti. Hatta topladıkları mevduatların faizlerinin altında kredi arzını arttırmaya yöneldiler. Yani zarar etme pahasına. TCMB bir yandan döviz tevdiat hesaplarının zorunlu karşılık oranlarını yükselterek ve el altından kamu bankaları aracılığı ile döviz satarak, ithalattan kaynaklanan döviz talebi olmamasının da yardımıyla döviz fiyatlarını tutmayı başarabildi. Yani neredeyse döviz piyasasını “dikensiz gül bahçesine”  çevirdi. Ha bir de unutmayalım, TCMB Bilançosunda yer alan ve ne hikmetse hiçbir gelişmiş batılı ekonomide rastlanmayan “Net Hata Noksan” kaleminden kaynaklanan “Kaynağı Belli Olmayan” döviz girişleri var.
Bu girişlerin arttığı dönemler de, ne hikmetse dövizin yükselme eğilimi baş gösterdiği zaman dilimlerine rast gelmiş. Elbette Enflasyon, GSMH, Milli Gelir ve diğer makro ekonomik göstergelerin, TÜİK tarafından sık sık yapılan hesaplama değişiklikleri ile tartışmalı hale getirilmesine değinmeye gerek duymuyoruz. Zira işin bu yönü diğer faktör gelirlerinden olan “Ücretler” kısmını kontrol etmenin aracı olduğu için tartışma konumuzun dışında kalıyor.
SONUÇ
Tüm bu yukarıda saydığımız bahane ve gelişmeler ışığında şahsi görüşümüz, Piyasa Ekonomisi mantığından hızla uzaklaşılması ve ekonomideki tüm fiyatları yönlendirme ve kontrol etmeye yönelik hamlelerle “sanal fiyat mekanizması” olarak adlandırabileceğimiz, fiyatların suni olarak baskılandığı şimdiye kadar şahit olmadığımız bir modelin uygulanmasıdır. Ancak bu modelin başarı şansının olmayacağını ve baskılanan fiyatların bir şekilde gerçek değerlerine ulaşacağını söylemeliyiz. Zamanlaması konusunda bir öngörüde bulunmak bir hayli zor olsa da, yapısal düzenlemeler yapılmadan geçen her an, düzeltme yapmasını beklediğimiz fiyatların düzeltme şiddetinin  her geçen gün bir önceki günden çok daha fazla olacağını söyleyebiliriz.  Hele hele 2020 yılında Dünya Ekonomilerinde büyük bir resesyon ve ardından uluslararası para sisteminin çökeceğine ilişkin görüşlere sahip ekonomist sayısı gün be gün artarken!
Erden Armağan ER
erdener1970@gmail.com

 

Exit mobile version