Yeni vergi paketini detaylı bir şekilde inceleyen Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, söz konusu vergilerin ne kadar gerçekçi olup olmadığını yazdı:
Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz kendi blogunda “Yeni Vergi Paketindeki Gelir Vergisi Tarife Düzenlemesi” başlıklı incelemesinde ilginç tesbitlerde bulundu.
İşte Prof.Dr:Elif Yılmaz’ın incelemesi:
Gelirin adaletli dağılımına vergilerin hizmet edebilmesi, verginin adalet (eşitlik) ilkesinin uygulanması ile sağlanabilir. Adalet ilkesinin vergilemede uygulama aracı, ödeme gücüne göre vergilemedir.
Ödeme gücünün göstergeleri ise gelir, servet ve tüketimdir. Gelir, tüketim ya da serveti olanlar, ödeme güçleri olduğu için vergi mükellefidirler. Hemen her ülkenin vergi sistemleri bu üç göstergeye göre sınıflandırılır.
Vergilemede adaletin sağlanması, az kazananın az, çok kazananın çok vergi ödemesi için, ödeme gücüne ulaşma bakımından Gelir Vergisinde üç teknik vardır:
EN AZ GEÇİM İNDİRİMİ
İlki, En Az Geçim İndirimi’dir. Bir kişinin fizyolojik, toplumsal ve kültürel yaşantısını sürdürebilmesi için belirli bir gelire ihtiyacı vardır ve bu gelir miktarının mükellefin gerçek ödeme gücüne ulaşmak amacıyla vergi dışı bırakılması gerekir, zira mükellefin bu miktarın altında vergi ödeme gücüne sahip olmadığı kabul edilmelidir.
İkincisi, Ayırma Kuramı’dır. Bu kurama göre, emek gelirlerinin sermaye gelirlerine oranla daha hafif, vergilendirilmesi gerekir. Çünkü emek gelirleri sermaye gelirlerine oranla emniyetsizlik, istikrarsızlık gibi bir takım sakıncalara sahiptir. Ayrıca emek işsiz kalabilirken, sermaye kalmaz. Emek sakatlanabilir, hastalanabilir, hatta ölebilir. Aynı riskler sermaye için söz konusu olmaz.
ARTAN ORANLILIK
Ödeme gücüne ulaşma tekniklerinden üçüncüsü, Artan Oranlılık’tır. Vergi matrahı arttıkça ona uygulanan vergi oranının da arttığı tarifeler, artan oranlı vergi tarifeleridir. Vergilemede adaletin tesis edilmesinde bir verginin bünyesine yerleştirilmiş en önemli unsur olduğu söylenebilir.
Vergilemede adalet, yatay ve dikey adalet olarak iki şekilde ele alınır. Gelir, servet veya kişisel durum v.b. açılardan vergi karşısında aynı durumda olanların aynı işleme tabi tutulması, mutlak yatay adaleti sağlar. Yatay adaletle amaçlanan, vergi sonrası eşitliktir. Dikey adalet ise farklı durumdaki kişilerin farklı işleme tabi olması ile sağlanabilir. Dikey adaletin sağlanması için vergilemede artan oranlılık gerekir. Bu sayede yüksek gelirlilerden başlamak üzere, herkes vergi sonrası aynı fedakârlığa katlanmış olur.
Ödeme gücünü dikkate alan vergilemenin gelir dağılımında adaleti sağlayabilmesi gerek, ancak yeter koşul değildir. Artan oranlılığın varlığı, gelir dağılımında adaletin ölçüsü bakımından nasıl toplumun genel fikir birliğine göre oluşuyorsa, bu oranların artış şekli, skalası, dilim aralıkları aynı esasa göre tayin edilir. Oranların artış hızını belirleyecek objektif ölçülerin bulunmaması, onun uygulanmayacağı anlamına gelmez. Her ülke kendi şartlarına ve vergilemeyle ulaşmayı hedeflediği amaçlarına göre bir artan oranlılık belirler.
24.10.2019 günü Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı KHK’da Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve gerekçesi TBMM’ye sunuldu. Gelir Vergisinde teklif edilen yeni tarife düzenlemesinin gerekçesi, “beyannameli mükellefiyetin arttırılması ve yüksek gelir gruplarından daha fazla vergi alınması” şeklinde belirtilmektedir (Kanun Teklifi, m. 16 ve m. 18). Bu amaçlara ulaşmada mevcut artan oranlı tarifenin ilk dört diliminin yanında, %40’lık marjinal vergi oranı tarifeye girerek, 500.000 TL üzerinin %40 marjinal vergi oranına tabi tutulması planlanmaktadır.
7 UNSUR
Türk Gelir Vergisi Kanununa göre gelirin 7 (yedi) unsuru vardır. Bu unsurlar; Ticari Kazanç, Zirai Kazanç, Ücret, Serbest Meslek Kazancı, Gayrimenkul Sermaye İradı, Menkul Sermaye İradı, Diğer Kazanç ve İratlardır. Aksine hüküm bulunmadıkça, Ücret dışındaki gelir unsurlarını elde edenler, beyannameli mükellefiyete tabidir (bazı durumlarda tek ve/veya birden fazla işverenden elde edilen ücret de beyannameli mükellefiyet alanına girer). Yedi gelir unsurunun vergilendirilmesi ile oluşan Gelir Vergisi hasılatının toplam vergi hasılatı içindeki payı 2018 yılı için %23.8’dir, ancak beyanname yoluyla toplanan Gelir Vergisinin hasılat içindeki payı sadece %4,9’dur.
Burada üç gerçek göze çarpmaktadır:
Birincisi, beyannameli mükellefiyetin arttırılmasına yönelik eklenen %40’lık marjinal vergi oranının vergi hasılatına etkisi ve yüksek gelir gruplarından daha fazla vergi alınması amacına ulaşılması, güç görünmektedir. Çünkü Gelir Vergisinde hasılatın %80’lik kısmı, kaynakta kesme yöntemiyle tahsil edilen Ücret gelir unsuruna aittir. Beyannameli mükellefler aracılığıyla Gelir Vergisi hasılatına yapılacak katkı, çok düşüktür.
İkincisi, ilk bakışta 500.000 TL’lik bir dilimin varlığı ve 500.000 TL’yi aşan matrahlar, çok daha yüksek gelir gruplarını çağrıştırmaktadır. Böyle görünse de 2018 yılındaki %20.8 olarak tahmin edilen enflasyon oranı ve 2019 yılı için %15,9 olarak gerçekleşmesi beklenen enflasyon oranının yarattığı para yanılsaması ve nominal olarak şişen rakamlar karşısında, %40’a tabi olan bu vergi dilimi matrahının bu çift haneli enflasyon oranları karşısında yüksek olmadığını da belirtelim. Ayrıca son dilimin enflasyonist ortamda aşırı geniş olması da beklenmektedir. Bir başka deyişle 750.000 TL ya da 1.000.000 TL gelir elde edenler için de %40 marjinal vergi oranı geçerli olacaktır. İlk dilim ile son dilim arasındaki fark da giderek açılacak, bu durum gelir dağılımının mevcut sorunlarını açığa çıkaracaktır.
EN ÜST DİLİME YÖNELİK DÜZENLEME
Üçüncüsü, tarifede üst gelir dilimine uygulanacak %40 marjinal vergi oranının varlığının, Gelir Vergisinde üst gelir dilimlerine giren gerçek kişilerin Kurumlar Vergisi oranının %18’e indirilmesi (finansal kuruluşlar hariç) planlandığından, tüzel kişiliğe geçmeyi, şirketleşmeyi teşvik etmesi mümkün görünmektedir.
Türk Gelir Vergisi tarifesi için önerilen en üst dilime yönelik düzenleme, yepyeni bir öneri değildir. Örneğin 2004 yılı Gelir Vergisi tarifesinde en üst dilime uygulanan marjinal vergi oranı %45’di. 2005 yılında ücret dışı gelirler için %40’dı. 2006 yılından bu yana da en üst dilime %35’lik marjinal vergi oranı uygulanmaktadır.
Ayrıca Türk Gelir Vergisi tarifesi için önerilen ve gelir dağılımında adaleti sağlama amacını gerçekleştirmede kullanılacak %40’lık en üst dilimin marjinal vergi oranı ve hatta daha da yüksek oranlar, dünyada pek çok ülkede zaten uygulanagelmektedir.
Çin’de Gelir Vergisinin en üst dilime uygulanan marjinal vergi oranı %45’dir. Ayrıca ilk dilim %3’ten başlamaktadır. Yine Hollanda’da %51.75’dir ve ilk dilim %9’dan başlamaktadır.
Belçika’da ilk vergi dilimi %25 olup, en üst dilime uygulanan marjinal vergi oranı %50’dir.
İtalya’da gelir vergi tarifesinde gelir dilimi sayısı beştir. %23 ile başlayan artan oranlı gelir vergisi tarifesinde en üst dilimin marjinal vergi oranı %43’tür.
En üst dilime uygulanan marjinal vergi oranı Slovenya’da %50, İspanya’da %45, hatta Zimbabwe’de %46,35’dir.
Vergilemede adaletin sağlanmasında, en üst dilime uygulanacak marjinal vergi oranı kadar, en düşük gelir düzeyindekilerin gelir vergisi oranı da dikkatle belirlenmelidir. Çünkü vergilemede adalet ve mükellefin ödeme gücüne ulaşması bakımından En Az Geçim İndirimi önem taşır.
ALMANYA ÖRNEĞİ
Almanya, uzun yıllardır en üst dilime uygulanan marjinal vergi oranının %45 olduğu, artan oranlı bir gelir vergisi tarifesine sahip. Böylelikle çok kazanan daha çok vergi ödeyebilir. Ancak tarifede aynı zamanda ilk dilime uygulanan %0’lık bir vergi oranı da var. Almanya’da bekarlar için %14’lük ilk dilim vergi oranı 9.168 Euro’dan, evliler için de 18.336 Euro’dan itibaren başlar. Bir başka deyişle Almanya’da bekarlar 9.168, evliler 18.366 Euro altında gelire sahip ise, gelir vergisi ödememektedirler.
Avusturya Gelir Vergisi tarifesinde, toplamda yedi gelir dilimi vardır ve en üst dilime uygulanan marjinal vergi oranı %55’tir. Almanya’da olduğu gibi Avusturya’da da ilk dilime uygulanan marjinal vergi oranı %0’dır. Avusturya’da 11.000 Euro altında gelire sahip olanlar, gelir vergisi ödememektedirler.
İngiltere’de de en üst dilimin marjinal vergi oranı %45’dir. Almanya ile Avusturya gibi, İngiltere’de de gelir vergisinde en az geçim indirimi uygulanarak, vergilemede adalet güçlendirilmektedir. 5000 pound’a kadar gelir vergisi oranı %0’dır.
AZ KAZANANIN AZ, ÇOK KAZANANIN ÇOK ÖDEMESİ
Böylelikle %0 ile başlayan bir artan oranlılık; Almanya, Avusturya ve İngiltere gelir vergisi sisteminin ödeme gücüne ulaşma tekniklerinden artan oranlılık yanında en az geçim indiriminin uyguladığını göstermektedir. Sadece yaşamını idame ettirecek gelire sahip olanların vergi ödemediği, ayrıca gelir arttıkça da marjinal vergi oranının artarak az kazananın az, çok kazananın çok vergi ödediği bir tarifeye sahip oldukları anlaşılmaktadır.
Gelir Vergisinin gelir dağılımında adaleti sağlaması açısından ödeme gücünü en iyi şekilde kavrayacak bir araç da Ayırma Kuramıdır. Buna göre Gelir Vergisinin hem ücret hem de ücret dışı gelirleri (sermaye gelirleri) ayrı ayrı kavraması, emek gelirlerini sermaye gelirlerine oranla daha düşük vergilendirmesi gerekmektedir.
Örneğin ülkemizde 2004 ve 2005 yılları gelir vergisi tarifelerinde vergi dilimlerine göre emek geliri olan Ücret, sermeye gelirlerinden %5 daha düşük vergi oranlarına sahipti. Son yıllardaki uygulama, tek bir tarife içerisinde Ücret gelirlerinin üçüncü dilimden itibaren %27 ve %35 marjinal vergi oranlarına, ücret dışı gelirlerden daha geç tabi olmalarına yöneliktir. Örneğin 2019 yılı için Ticari Kazanç elde eden bir Gelir Vergisi mükellefi 98.000 TL’den itibaren %27’ye tabi olurken, Ücret geliri elde eden bir bordrolu 148.000 TL’den itibaren %27’lik dilime geçmektedir. Ayırma kuramını andıran ancak yeterli olmayan benzer düzenleme yeni Vergi Kanun Teklifinde de devam edecektir. Enflasyonun da etkisiyle nominal olarak artan ücret gelirlerinde üst dilimlere tabi olunan tutara hızla ulaşılacak ve emeğin vergilendirilmesinde bir pozitif ayrım ortaya çıkamayacaktır. Öte yandan ilk üç dilim arasındaki darlık ile işsizliğin ve enflasyonun çift hanelere ulaştığı makroekonomik koşullar, gelir dağılımında adaleti zedeleyicidir. En az geçim indiriminin tarifede olmadığı bu yapıda, asgari ücret düzeyinde gelir elde eden ya da işvereni tarafından asgari ücretli gösterilen milyonlarca emekçi, yılın son çeyreğinde zaten %20’lik dilime çıkarak, az kazananın bile yüksek bir vergi yüküyle karşılaştığını göstermektedir.
YENİ TEKLİF
Görüldüğü üzere vergiler aracılığıyla gelir dağılımının adaletli hale gelebilmesi için sistemde yer alan vergilerin ödeme gücünü en iyi şekilde kavraması, bunu yaparken de en az geçim indirimi, ayırma kuramı, artan oranlılık gibi unsurları sisteme yerleştirmesi gerekir.
Yeni Gelir Vergisi tarifesinin Kanun teklifinde, yeni tarifenin 1.1.2019 tarihinden itibaren elde edilen gelirlere uygulanmak üzere kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği (Kanun Teklifi, m. 44) ifade edilmektedir. Bu ifade, kanunun geriye yürüyeceğini göstermektedir. Oysaki ticari hayata ilişkin karar ve planlamalar, ekonomik ve mali ihtiyaçlar, vergi ile ilgili düzenlemelerle yakından ilişkilidir. Yeni yapılan bir yasal düzenlemenin, daha önceki olay ve işlemleri kapsayarak geriye yürümesi, mükelleflerin önceden tahmin edemedikleri yüklere maruz kalmalarına neden olabilir ve ekonomik hayat üzerinde olumsuz izler bırakır. Gelir Vergisinde yeni vergi oranları 2019 yılında elde edilen ücret gelirleri için değil ama, 2019 yılında elde edilen ücret dışındaki gelirlere (diğer altı unsur) uygulanacaktır.
CUMHURBAŞKANI YETKİSİ
Anayasa’nın “Vergi Ödevi” başlıklı 73. maddesi 4. bentte ifade edildiği gibi, “vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi, Cumhurbaşkanına verilebilir”. Kanun teklifiyle Cumhurbaşkanına %15 ile %40 arasında değişen vergi oranlarının her birini beş puan arttırma ve/veya azaltma yetkisi verilecektir. Bu şartlarda ilk dilimin %10 ve en üst dilimin %45 olması muhtemeldir. Böyle bir yapı, sermayenin yeni yatırımlara ilişkin kararını olumsuz etkiler ve belirsizliği körükleyebilir.
Ve son olarak; Merkez Bankası’nın 24 Ekim 2019’daki faiz indirimi kararı, yatırımların kredi maliyetini düşürmesi, risk alma eğilimini kuvvetlendirmesi ve yatırım artışı ile gerek bazı sektörlerdeki durgunluğu aşmaya gerekse de ekonomik büyümeye katkı sağlayacağı hedeflenmişti. Aynı gün TBMM’ye sunulan Gelir Vergisi bünyesinde sermaye gelirlerinin vergi yükünü arttırıcı düzenlemenin Merkez Bankası faiz indirimi kararı ile çelişeceği açıktır. İktisat politikasının yöneldiği temel hedefler olan; ekonomik istikrar, ekonomik büyüme ve gelir dağılımında adaleti sağlamaya ulaşmada Para ve Maliye politikalarını eşgüdümlü katkısı yadsınamaz bir gerçektir.
Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz blogu için tıklayın!