Biraz gerçek biraz abartı. Her bankacının kendini bulacağı bir hikaye. İlk ve son çığlık! DENİZ ATEŞ YAZIYOR: İlk Çığlık!
İlk Çığlık…
Banka sınavını kazanmış fakat ne olduğumu anlamamıştım ama ne çok sevinmiştim. MT deniyordu kazandığım sınav için. Sorsalar cevaplayamazdım MT’nin ne olduğunu.
Buna yakın bildiğim tek şey o zamanlar meşhur bir film olan ET’di.
Benim için ET veya MT olmak hiç önemli değildi maaş vardı ve yeterdi bana.
Sınav sonucunun söylendiği telefonu kapattığımda çığlık atmıştım.
Kanserden kaybettiğimiz kardeşim çığlığıma gelmiş boynuma sarılmıştı.
Başarılı hissetmiş zafer kazandım sanmıştım o zamanlar unutmam. Dün gibi aklımda, “…hayırlı olsun…” demişti telefonda ki ses. Hayırlı olmuştu gerçekten parasız ve işsizken parasız ve işli olacaktım.
Para kazansanız da, hiç paranız olmaz bankada çalışırken.
Bankacıların para kavramı yoktur bu yüzden kolay harcarlar, çok para geçer ellerinden, akşam olduğun da eve dolmuş parası yoktur çoğunun cebinde.
Ben de hesabımda en çok parayı atılınca gördüm.
Elime geçen tazminat kullanılmayan izin paraları, mahkemeyle uğraşmayayım diye verilen bir miktar fazladan para.
O KORKU İLE YAŞAMAK!
Çok gelmişti bana, 15 yıllık emeğim var dı belki ama gene de çok gelmişti hesabıma yatan tutar kredimi kapatmaya yettiği gibi, bir eski araba almaya da yetecek kadar bir para çok dediğim tutar.
Araba almamıştım, korkuyordum gelecekten. Eğer gelecek korkunuz varsa, harcamak zor olur elinizdekileri.
İlk çığlığı attığımda evdeydim, sonrasında ki çığlıklar da hep bankada olmuştu.
Zeki ilk bizim şube de müdür olmuştu çığlık çığlığa sevinmiştik.
Ağlamıştı Zeki müdür olduğu için 17 yıl emek vermişti dile kolay.
Dilek’te ağlamıştı o da müdür olamadığı için ağlamıştı ama çok sevindim diye ağladığını söyledi.
Banka içi işler böyledir işte, hem dostunuzdur, hem de dirsek farkıyla yarıştığınız rakibiniz olur çalışma arkadaşınız.
Dilek işte…
Sizi bilmem ama benim üçüncü çığlığım ayaklarımın üzerinden geçen fare yüzünden olmuştu.
Hala fareli şubeler var mı? bilemem. Artık atıldım hiç fikrim yok ama benim çalıştığım yıllarda yanı bundan üç yıl öncesine kadar fareler mesai arkadaşımızdı.
FARE ÇIĞLIĞI
Masa üzerine çıkışımı fare diye çığlığımı duymayan kalmamıştı.
Hatta müdürümüz Cenk bey beni odasına çağırmış güvenlik kamerasından fareyi ve benim kaçışımı defalarca izletmiş, şubece, bana da fareye de gülmüştük. Fare de atılmıştır sanırım çok kalıcı olunmuyor bankalarda. Cenk bey de atılmıştır.
Tayinlerden dolayı attığımız çığlıkları hiç saymadım ama en çok da bit pazarından aldığım takım elbisemin düğmesi düştüğün de attığım çığlığı unutmam.
Gümüş rengi düğme, müdüre hanımın ayaklarının dibine yuvarlanmış, onu almak için eğildiğim de ise müdüre hanım bacaklarını korumak için geri adım atmıştı. Hem düğmenin koptuğuna utanmış hem de müdüre hanımın bacaklarına bakan eleman durumuna düştüğüm için daha da çok utanmıştım. Utancımdan çığlığım çok çıkamadı ama ben duymuştum. Bit pazarından alış veriş yapmayı o gün bırakmıştım.
Benim bankacılığım böyleydi işte fareler bitlerle geçti, bir de kanımızı emen keneler var dı ama onlarda o kadar çok ki sektörde hiç bahsetmeyeceğim.
SON ÇIĞLIK
Son çığlığım işten atılırken verdiğim çığlıktı şaşkınlık yoktu belki ama kırgınlık vardı çığlığımda, duyan olmadı onu da. Başarısız hissetmiştim kendimi. Çığlıklar hiç duyulmaz zaten bizim sektörde, izinsiz çalışırken çok parlak ışıklar altında ne çoğumuzun hayalleri bir bir söner kimse göremez. Sendikasızlıktan hak aramaktan yoksun çalışanların yardımına gene personel müdürlükleri yetişir. İzne çıkın, farklı kültürler tanıyın diye. Sessiz çığlıklarımızı kimse duyamaz…
Işıkların çokluğu göz kamaştırırken kamaşan gözler hiçbir şey göremez. Yaşlı sendika patronları zaten teknelerinde ufka bakarken dalar gider geçmişine, çalışanlarsa ise gelecek peşinde çığlık çığlığa.
Dışarıdan bir çığlık sesi geldi yazıyı bitirmeliyim, sökülen düğmemi dikmeliyim. Keşke herkes kendi söküğünü dike bilse.
Olmuyor işte birlik olmadan olmuyor işte.