Hazine konusunda Türkiye’nin önde gelen bankacılarından Kerim Rota, TL’yi savunmak adına TCMB’nin 30 milyar dolarlık rezervinin kamu bankalarına kullandırıldığını söyledi.
Kerim Rota Cumhuriyet Gazetesi’nden Emre Deveci’ye konuştu.
İşte o röportaj:
2010-2018 yılları arasında Akbank’ta Hazine’den Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Rota, yılın ilk 6 ayında Merkez Bankası’nın (TCMB) 30 milyar dolarlık döviz rezervinin kamu bankaları eliyle kullanıldığını ancak hataların başka bir hatayla telafi edilmeye çalışılması sonucunda yurttaşların dövize yöneldiğini dile getirdi.
Rota, mevduat faizlerinin siyasi talimatla düşük tutulmasının dolarizasyona neden olduğunu, TL fonlamada yaşanan sıkıntının bankaların türev işlemlerden büyük zarar etmesine neden olduğunu, bankaların zararları komisyon ücretlerini artırarak telafi etmeye çalıştığını belirtti.
– TCMB rezervleri haziran sonu itibarıyla olması gerekenin 30 milyar dolar altında. Bu durum neden kaynaklanıyor, bu para nereye gitti? Biraz mekanizmayı ve sonuçlarını anlatabilir misiniz?
Yılın başında TCMB politika faizi yüzde 24 iken ekonomi yönetimi hem faizi hem kuru kontrol etme hevesiyle Bankalara mevduat faizini yüzde 20.5 dan daha yüksek vermemelerini tavsiye ederek uygulanmasını yakın takip etti. Böylece yabancı yatırımcıların gördüğü TL faizi yüzde 24 iken, TL mevduat sahibi vergi sonrası yüzde 17.5 net alabildi. Yılın ilk 3 ayında enflasyon beklentileri bunun üzerinde olduğu için de, negatif reel faize razı olmayan mevduat yatırımcısı dövize yöneldi. Bu yönelme ilk 3 ayda 20 milyar doların üzerinde bir tutara ulaştı. Mart sonunda bu dengesiz faiz politikası yabancı banka raporlarına da yansıyınca hem yabancı hem yerli yatırımcı alımları kurların daha da yükselmesine neden oldu. En başta yapılan hata başka bir hata ile telafi edilmeye çalışılarak bu kez Londra’da oluşan TL piyasasına yerli bankaların fon sağlamaması tavsiye edildi.
Böylece Londra’da TL faizlerinin yüzde 1000’leri görmesi sağlandı. Ardından TCMB rezervleri “arka kapı” tabir ettiğimiz şeffaflıktan uzak bir şekilde bazı kamu bankalarına kullandırıldı. Bu bankaların “TL’yi savunmak” adı altında bu rezervleri satarak kuru kontrol altına almaya çalıştıkları görüldü. Tüm bu hataların rezerv ve itibar kaybından başka bir sonuç vermediği deneme yanılma yolu ile görüldükten sonra TL mevduatlardaki yüzde 20.5 sınırı kaldırıldı. Bunun ardından dolarizasyon durdu ve TL değer kazanmaya başladı. Bu hatalar sonucunda TCMB rezervlerinden 30 milyar dolar eksildiğini gördük. Tabii ki bu kadar büyük bir kaybı gizlemek adına TCMB bankalarla haftalık swap açarak bu kaybı en azından kağıt üzerinde azalttı. Ancak sonuçta TCMB kendine ait rezervlerden vazgeçerek “borç rezerv” biriktirdiği için bu rezervlerin yeterliliği ve sağlığı da sorgulanır oldu.
– TCMB swap yoluyla politika faizinden daha düşük faizden fonlama sağlamaya başladı. 3 aylık swap’ta faiz yüzde 15.5 seviyesine kadar düştü. Londra yerine TCMB’nin swap aracını kullanması ve politika faizinden daha düşük faizle fonlama yapılmasının getirisi ya da götürüsü ne olur? Londra ile TCMB fonlaması arasındaki farklar nedir?
Londrada oluşan TL piyasası 5 yıl vadeye kadar TL likidite sağlayan bir piyasa idi. Bu piyasanın ana kaynağı yüksek kredi derecesine sahip Avrupalı bankaların ihraç ettiği TL tahvillerdir. Bireysel ve kurumsal yatırımcılara satılan bu tahvillerden elde edilen TL kaynak, swap yoluyla Türk bankalarına aktarılıyordu. Bu da Türk bankalarının uzun vadeli TL kredi verebilmesine olanak sağlıyordu. Türk bankaları borç verdiği her 1 TL’ye karşılık bu piyasadan 10 TL uzun vadeli borç alabiliyordu.
Maalesef ekonomi yönetimi tarafından Londra’da oluşan bu piyasa da tamamen TL spekülasyonu yapan bir piyasa olarak görüldü ve likiditesi kısıtlandı. Bu piyasanın likiditesi ve geçişkenliğin azalması nedeniyle bankaların uzun vadeli TL yaratma imkanı ortadan kalktı. İşte bu nedenle TCMB kredi hacminin artması amacıyla bankalara vadeli swap da sağlamaya başladı. Aslen bir merkez bankasının vadeli para sağlayarak getiri eğrisine müdahil olması yerine, politika faizi ile piyasalara yön vermesi gerekir. Vadeli faizler politika faizinden düşük olduğu için bu kez TCMB kendi faizinden düşük faizle fon sağlar hale geldi. Sonuçta sağlıklı çalışan bir swap piyasasına müdahale edilince TCMB o piyasanın yerine geçmeye çalıştı. Ancak TCMB’nin maksimum 6 ay vadede ve kısıtlı tutarda bu imkanı sağladığı göz önüne alınırsa, bankalar imkanları olduğunda daha uzun vadeli ve derin Londra swap piyasasında işlem yapmayı tercih edeceklerdir.
– Bankalarının bilançolarnda türev işlem zararları dikkat çekiyor. Örneğin Ziraat Bankası’nın 6 aylık türev işlem zararı 4.5 milyar TL. Bu ne anlama geliyor ve nedenleri ne olabilir?
Yukarıda anlattığımız nedenlerden Türkiyede 2019’da önemli bir dolarizasyon oluştu. Yabancı para mevduatlar artarken, TL mevduatlar artmadı. Buna karşın kredilerde önemli bir artış olmazken, artan kredi miktarı tamamen TL’den oluştu. Bu da bankalarda yabancı para likiditesi artışına karşın TL ihtiyacı ortaya çıkardı. Bankalar bilançolarındaki bu çarpıklığı yüklü çapraz para swapları yaparak dengelediler. Bu swapların doğası gereği ödenen faiz “türev zararı” kalemine gider. Dolayısıyla yüklü türev zararı olması her zaman spekülatif bir işlem yapılarak zarar edildiği anlamına gelmez. Ancak şunu da gözardı etmemek gerekir; bu şekilde ortaya çıkan türev zararları aslen “net faiz gelirinde” o ölçüde bozulma anlamına gelir. Dolayısıyla geçtiğimiz yıla göre net faiz gelirlerindeki bozulma görünenden daha fazladır. Bankalar komisyonlar ve gider kontrolleri ile ilk 6 ayda bu kayıpları telafi etmeye çalıştılar.
– Dünyada merkez bankaları tekrar parasal gevşeme adımları atmaya başladı. 2008-2009 krizi sonrası olduğu gibi tekrar Türkiye’ye para yağar mı? Yılın ilk 7 ayı itibarıyla portföy girişlerinde pozitif bir tablo yok, gelecek aylarda durum değişir mi?
Parasal gevşeme gelişen ülkeler için çok büyük bir şans. Ancak bu kez parasal gevşeme 2009’dakinden çok farklı. O dönem bir likidite ve bankacılık krizini bastırma amaçlı parasal gevşeme yapılmıştı. Gelişmekte olan ülkeler ise düzgün mali politikalar, kredibilitesi olan para politikaları ve düşük borçlulukları ile bir çekim alanı oluşturmuştu. Bu kez ticaret savaşları ve korumacı politikalar nedeniyle oluşan tepkisel bir parasal gevşeme var. Bu kez Türkiye maalesef Merkez Bankası bağımsızlığını tartışan, yüksek borçlu, kamu mali disiplinini yitirmiş, liyakatı gözetmemiş ve özerk olması gereken kurumların bağımlı olduğu bir durumda. Zaten ülke risk primi CDS’in Arjantin’den sonra en yüksek olması bunu gösteriyor. Bu nedenle ticaret savaşlarından oluşacak kaotik durumun bize yarayacağı hayalinden uzaklaşıp ülke risk primini düşürmeye odaklanmak gerekiyor.
– Kamu bankaları mevduat faizlerinin çok altında yaklaşık yüzde 12 faizle konut kredisi kampanyası başlattı. Gerçi uzun vadeli ama bu faiz oranları görev zararına neden olur mu?
Türkiye’de bir bankanın bugünkü şartlarda vadeli mevduatı, zorunlu karşılık ve TMSF giderini de düşününce ortalama yüzde 18’den aşağı mal etmesi çok zor. Bu şartlarda bunun 6 puan altından uzun vadeli de olsa kredi teklifi sunması ancak siyasi ve sektörel nedenlerle mümkün. Bu tür bir konut kredisinin sunulması kısıtlı ve pahalı kaynakların seçici bir şekilde belli kişi ve kurumlara aktarılması anlamına gelmekte.
Bu kredilerin çifçi ve esnafın desteklendiği ve yasal çerçevesi bulunan “görev zararı” kapsamına alınacağını düşünmüyorum. Siyaset kurumunun talebi ile ortaya çıkan bu zararı bankaların üstlenmek zorunda kalacağını düşünüyorum.
Bankalardaki sorunlu kredilerle ilgili yapılandırma yasası çıktı ancak özellikle inşaat ve enerji için kurulması planlanan fonlarda bir ilerleme sağlanamadı. Sizce bunun nedeni nedir?
Bankalarda oluşan sorunlu kredilerde henüz hem kredi kullananlar, hem de kredi verenler açısından “kabullenme” aşamasının tamamlandığını düşünmüyorum. Seçici bazı sektörlerde sorunu tespit etmek önemli olsa da, aslen genel bir sermayelendirme ve şüpheli alacaklara talep gösterecek yatırımcının güvenini sağlamak gerekmekte. Aksi takdirde yeni likidite ve sermaye girişi olmadan yapılacak her aksiyon zaman kazanmaya dönük olacaktır.
– TCMB’de başkan değişimi ve sonrasında gelen üst düzey görevden almaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle görev süresi dolmadan bir Merkez Bankası başkanının görevden alınabilmesi kurumun bağımsızlığının olmadığını tüm yatırımcılara gösteren bir durum oldu. Bu en önemli sermayesi itibarı olan bir kurum için çok ağır bir travma anlamına geldi. Yeni başkan ve yönetimin çok dezavantajlı bir başlangıç yapmasına da neden oldu.
Her yeni yöneticinin kendi kadrosu ile çalışma hakkı olduğu muhakkak. Ancak merkez bankaları gibi itibarı göz önünde olan kurumlarda kurumsal hafızanın çok önemi var. Dolayısıyla bu tür görevden alma ve atamaların kurumsal kimliğe zarar vermeyecek bir iletişim planı dahilinde olması beklenirdi. Son görevden almalar maalesef toplu bir kadrolaşma eğilimi görüntüsü vererek o görevlere yeni atanacak belki de gerçekten liyakati yüksek kişilere de çok dezavantajlı bir başlangıç yaptırdı.
Haberin Orjinali için tıklayın!
Füze Rusya’ya düştü etkisi BİST’te oldu!
Ukrayna'nın askeri bir yetkiliye dayandırdığı haberine göre Ukrayna Silahlı Kuvvetleri, Rusya topraklarındaki sınır bölgesinde ilk saldırısını ATACMS füzesiyle gerçekleştirdi. Haberin...