Donuk krediyi bankalar sevmez. Donuk kredi bilançoyu fena bozar. Donuk kredi er geç batar. Bu bilançoları gören okuyan yurt dışı finansmancılar ne yapar? Artık borcu ağırdan satar. Faizi yükseltir, vadeyi kısar. Güven ortadan kalkmaya başladığında ilk önce onlar kaçar.
Bir ülkenin ekonomik durumunun en iyi göstergelerinden biri de bankalarının durumudur.
Amerika, Arjantin, Yunanistan ya da Çin fark etmez. Hangi ülkenin ekonomisinin ne durumda olduğunu anlamak için bankalarının büyüklüğüne, borçlanma performansına, hangi konulara ne tür finansman sağladığına, verdiği kredilerin geri dönüş oranına, çeşitli risklere karşı dayanıklılığına kısa bir göz atmak yeterlidir.
Ekonomik bozulmaların ilk sinyalleri de zaten bu yüzden yine bankalardan gelir.
Geçtiğimiz yıl bu zamanlardı.
Büyük büyük bankalar, büyük büyük gruplarla, büyük büyük projelerin kredilerini yapılandırma görüşmelerine başlamışlardı.
Yine aynı bankalar yakın izlemeye aldıkları, yani borç verdikleri yerden bu borcu tahsil edebilecekleri konusunda ciddi şüpheler bulunan milyar Euro tutarında kredileri ve yine borç verdikleri yerlerden, kişilerden kesinlikle tahsil edemedikleri kesinleştiği için bilançolarından varlık yönetim şirketlerine satarak kurtuldukları milyar TL’lik kredileri ile haber olmak zorunda kalıyorlardı.
Yani bu durum bankaların küçük, büyük borç verdikleri yerlerden bu borçları geri almakta “zorlanmaya başladıklarının” istemeden de olsa ilanıydı.
Oysa daha önceki yıllarda bu bankaların en çok övündükleri konu yurt dışından ucuza (!) aldıkları sendikasyon kredileri ve onların yenileme zamanı geldiğinde aynı borcun uygun koşullarda tekrar uzatılmasıydı.
Bankaların İnternet sayfaları bu konuda haberlerle doluydu. Büyük bankaların tümü her seferinde en az bir milyar Euro/USD’lik borçlanmaları çok uygun koşullarda, uygun faiz ve vadelerde yaptığının reklamını yapmaya bayılıyorlardı.
Bankacılık demek; borç aldığını borç verip, borcu tahsil ederken kâr edip, aldığın borcunu da faizi ile zamanında geri ödemek demektir.
İşlerin iyi gitmediği bir yerde borçların öyle tıkır tıkır ödenmeyeceği çok açıktı. Ama tam da bu sırada seçimler kapıdaydı.
Borçların ödenmemesi ihtimaline karşı alınmış olan “teminat” niteliğindeki varlıkların nakte çevrilip borçların bir an evvel tahsil edilmesi gerekiyordu ama bankalar bunu yapmadı, yapamadı.
Can suyu ile, suni teneffüs nefesi ile birçok firmanın kredisi canlı tutulmaya çalışıldı. Seçimden sonra piyasalar düzelecekti. Herkes olmasa da büyük çoğunluk buna inanmıştı.
Peki sonra ne oldu?
Olanlar malum. Vücudu terk eden ruhun geri dönmemesi gibi, ülkeyi bir anda terk eden güven de geri gelmiyordu. Kurlar yükselirken, varlıklar reel olarak değer kaybetmeye başladı. Bu koşullarda bankaların teminat olarak gördükleri varlıkların da değeri durduk yerde eridi gitti.
Bankacılıkta kredinin teminatına sayılan varlıklar para etmezse, ya da kısa sürede değerinin karşılığı kadar nakte çevrilemezse işler iyice sarpa sarar. Örneğin teminat olarak alınmış evler, arsalar, otomobiller, tarlalar, hisseler kolayca satılamazsa, satılığa çıkarıldığı halde alıcısı bulunamazsa alacaklar tahsil edilemez, bankacılık tabiriyle krediler donar.
Donuk krediyi bankalar sevmez. Donuk kredi bilançoyu fena bozar. Donuk kredi er geç batar. Bu bilançoları gören okuyan yurt dışı finansmancılar ne yapar? Artık borcu ağırdan satar. Faizi yükseltir, vadeyi kısar. Güven ortadan kalkmaya başladığında ilk önce onlar kaçar.
***
Bankacılıkta kredilerin niceliği kadar, niteliği de önemlidir; doğru kişiye, doğru zamanda, doğru koşullarda, doğru teminatlar alınarak borç vermek gerekir ki o borç geri alınabilsin. Buna dikkat çekmek için bankacılıkta “Kredi verirken batar” denir. Yani ipi baştan sağlam kazığa bağlamak gerekir. Sonuçta bankanın borç verdiği para kendisine emanettir. Yurt içinden topladığı mevduatlar ve yurt dışından aldığı sendikasyon kredileri borçtur. Emanete iyi bakmak görevdir.
Bu gözle bakıldığında, emanete en iyi bakan banka, en uygun koşullarda borçlanmaya devam edebilen banka olacaktır. Ülkenin genel ekonomik durumu ve risk primi de çok önemli bir faktör olmakla birlikte, günlük siyasetin girdabına kapılmamış olan bankalar bu süreçlerde diğerlerinden ayrışacaktır. Siyasetçilerin buna izin verip vermeyeceği de ayrı bir sorudur ama bankalardan her şeyden önce beklenmesi gereken şey, basiretli tüccar gibi davranmalarıdır.
Bu saatten sonra ekonomi ancak öyle olursa düzelir.
Kaynak Yeniçağ: Bankalar ne durumda? – Remzi ÖZDEMİR
Banka CEO’sunun Evi Neden Yok?
Türkiye’nin gündeminde İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran var. Hakan Aran, Antalya’da gazetecilerle yaptığı sohbet sırasında kiralardan yakınıyor. Aran, 12.500...