Binlerce korkak arasında illa ki birkaç tane gözü kara, cesur çıkıyor. Meydan okuyor. Çoğunlukla dışlanıveriyorlar ama olsun. Onlar doğru bildiğini söylemekten, yapmaktan geri durmuyor.
Korku kültürü ile yönetmek ne güzeldir, ne rahattır değil mi ?
Sorumluluk almadan, verdiğin kararların sorumluluğunu hep başkalarına atarak idare etmek ne konforludur. Kendine zarar vereceğini anlayınca , Bildiklerini bilmezden gelmek, bilmediklerini biliyormuş gibi yapmak ne kadar da kurtarıcıdır.
Ve tüm bunları yaparken sen, kimsenin bunların farkında olmadığını, seni içten içe yargılamadığını sanmak ne büyük saflıktır.
ÖDLERİ KOPUYOR
Telefonunun dinlendiği, mesajlarının okunduğu, sosyal medya hesaplarının takip edildiği paranoyası ile yaşamak zorunda kalan binlerce bankacı var. İşleri çok zor. Bir yerden bir açık verecekler de işlerinden olacaklar diye ödleri kopuyor.
İz bırakmadan yaşamak, düşündüklerini susmak, ” dokunma cıss ” denilen o tuşlara dokunmamak için çoğu kendisinden kaçıyor artık . Ne okuyabiliyor o çok konuşulan yazıları , ne beğen tuşuna basabiliyor ne de çok istediği halde yorum yazabiliyor .
KORKUTMAK NEREYE KADAR?
Bazıları daha cesur. Ya da bıkmışlar artık, ne olursa olsun modunda. Yanlış buldukları birşey olduğunda telefonlar ellerinin altında. Onlar da üst yönetimlerini gözlüyor, takip ediyor. İçlerine sinmeyen, vicdanlarına ters gelen şeyleri bu konuya duyarsız kalmayacak yerlere iletmeyi bir görev sayıyor.
Korkutmak her zaman işe yaramıyor yani .
Hatta bazı durumlarda fena ters tepiyor. Binlerce korkak arasında illa ki birkaç tane gözü kara, cesur çıkıyor. Meydan okuyor. Çoğunlukla dışlanıveriyorlar ama olsun. Onlar doğru bildiğini söylemekten, yapmaktan geri durmuyor.
DUYGUSAL ZEKA
Tam da böylelerinin diline düşmekten ödü kopan yönetimler, daha çok korkutmayı bir marifet sayıyor. Korku yönetiyor yani , insanlar yönetmiyor. Kusura bakmayın ama öyle yönetilecekse, dedem bile gelse yönetir o bankaları.
Son zamanların modası, moda da değil de belki, şartların sonucu ortaya çıkan ihtiyacı: Duygusal Zeka eğitimleri . Bazı kurumlar artık bu duygusal zekanın “ilerletilmesi” gerektiğini farkederek harekete geçiyor. Kafasına vura vura strese soktuğu, çocuk yerine koyduğu, özgüvenini yitirmiş , çocuk benliğine dönmüş çalışanlarını ya da aşırı eleştirel yaklaşan ebeveyn tutumlu yöneticilerini kendi duyguları ile yüzleştirmeyi, onları kontrol etmeyi, hem kendine , hem kuruma zarar vermeyecek bir çizgiye çekmeyi faydalı buluyor. Korkak çocuklarla ya da dayakçı ebeveynlerle bir yerden sonra işlerin iyi gitmediğini anlıyor, farkediyor.
Banka üst yönetimleri bu konuda ne düşünüyor, ne yapıyor bilemiyorum. Tek bildiğim bankacılar çok ama çok korkuyor. Ve sanırım bu durum birilerinin fena halde işine geliyor.