Hanife Serter, onbinlerce bankacının uğradığı psikolojik tacizden kurtulmanın formüllerini anlatıyor.
Bundan 20 yıl kadar önce , müfettiş yardımcısı olarak bir Banka’da göreve başladığımda kendimi birden bire olgunlaşmış, ” yetişkin” olmuş bir insan olarak algılamaya başlamıştım .
Teftiş Kurulunun sert ve disiplinli ast üst ilişkilerine, strese sokan, baskıya varan soğuk iletişim biçimine rağmen çalışma ortamı olan şubelerde sorumluluk sahibi, işini yapan,öğrenen, gelişen, “yetişkinden yetişkine” iletişim kuran, insanları değil olayları, olguları, sorunları, çözümleri konuşan, tartışan bir yaklaşım içindeydik.
Saygı her zaman karşılıklı hissedilen, hissettirilen bir duyguydu çalışanlar arasında .
Bilgi değerliydi.
Tecrübe önemliydi.
Destekleyici bir ebeveyn gibi yaklaşan. bazen sert, bazen yumuşak bir üslup ile hatalarımızı gördüğünde uyaran müdürlerimiz, yöneticilerimiz vardı.
Kızdıklarında gerçekten kızar, takdir ettiklerinde içtenlikle ederlerdi.
Güven verirlerdi.
Sorumluluk yükler, takip ederlerdi.
Günden güne büyüdüğünüzü, geliştiğinizi hissettirirler, adeta gurur duyarlardı.
Çalışanlar da kendi arasında adeta kardeş gibiydi . Derdini, sevincini birbiri ile paylaşır , iyi ve kötü günleri birlikte atlatırdı.
Çok üzüldüğümüz, kızdığımız zamanlarda bile aklımıza işimizden ayrılmak gelmezdi. O yaralar kısa sürede sarılırdı, iyileşirdi.
Maddi koşulları en kötü banka olarak bilinse de çoğu kimse diğer tarafta daha iyisi var diye bakmazdı.
Güvende hissettiği yerde kalırdı.
İşini doğru, dürüst, iyi yaptığı sürece başına kötü bir şey gelmeyeceğine inanırdı.
YA ŞİMDİ?
Yıllar sonra bankadan ayrıldığımda çalıştığım bu ortama tekrar dönüp baktığımda gördüğüm son manzara çok farklıydı.
Artık son derece egoist ” eleştirel ebeveyn” tarzı ile yaklaşan yönetimlerin karşısında adeta çocuklaşmış, özgüvenini yitirmiş bir insan kalabalığı vardı. Birbiri ile hiç bir duygu ve düşüncesini samimiyet ile paylaşamayan , ” söz dinlemezse” , ” uslu çocuk ” olmazsa başına geleceklerden korkan, sürekli içine atan, ya da göze girmek için artık kendi kişiliğini yok sayıp ” ne gerekirse yapan” binlerce ” çocuk” psikolojisinde insan. “Tamam, evet, peki , Nasıl isterseniz, siz daha iyi bilirsiniz “ dışında cümleler kuramayan, kendi hakkına sahip çıkamayan, sözde işinde çok aktif ama psikolojik olarak pasif , agresif insanlar .
Tacize uğramasına rağmen bunun kendi suçu olduğuna inanan küçük çocuklar gibi, sessiz kalan koca koca adamlar, kadınlar.
İşte sağlık da tam bu noktada bozulmaya başlar.
Özgüven yavaş yavaş kaybolduğunda, bir ” birey “ olarak ” değersiz ve yetersiz hissetmeye başladığında insan. Adalet, güven, samimiyet , dürüstlük gibi en önem verdiği değerleri iş ortamında ( ya da yaşadığı her ortamda ) bulamamaya başladığında hastalanır yavaş yavaş. Söze , yazıya dökemezse içinde patlar , ruhunda çatlar . Dışarı çıkabilmek için iyilikler, küçük de olsa bir delik arar.
TAVSİYE!
Bankacılara tavsiyem , her şeye rağmen Bedeninize ve ruhunuza iyi bakın. İçinizde ” tacize uğramış “ ve çaresiz kalmış gibi hisseden çocuğu farkedin.
Ona kendi suçu olmadığını söyleyin.
Hatta başına böyle bir şey geldiğinde utanmamasını, “ çığlık atmasını” öğütleyin. Çığlık atmak iyidir. Tacizcileri korkutur, kaçırır.
Siz de çok daha iyi hisseder bu yük altında ezilmez, yıllarca bunun travmasını yaşamazsınız.