Bankacılık sektörü hızla küçülüyor. Şubeler kapatılıyor, insanlar işten çıkartılıyor. Kendini başarılı sanan çok bilmiş yöneticiler buna OPERASYONEL VERİMLİLİK diyorlar.
Yıl biterken iki banka başta olmak üzere tüm bankalar karlarına kar katmak için yine güzel adımlar attılar. Arttırmaya doyamadıkları “ operasyonel verimlilik“leri için yine yüzlerce bankacıyı kapının önüne koydular.
Az bankacı ve az şube ile en fazla kar etmenin yolunu hesap vermeleri gerekmeyen çeşitli ücret ve kesintilerde bulduklarından bu yana Bankacılık bilgisi, kültürü olan insana ihtiyaç da tahammül de kalmadı.
Bankacılıkta yabancıların sömürü düzeni sektörü hızla ele geçirdi. Rekabet edeceğiz diye yerliler de yabancılara benzedi.
Olan her zamanki gibi en alttakilere oldu en çok. Ülkenin kalkınmasına, yatırımlara hizmet edecek okumuş, eğitimli beyinler kredi kartı, tüketici kredileri için sokağa döküldü. “Daha çok satmalısın, satamıyorsun, beceremiyorsun” baskısı ile özgüveni ezildi.
ZOR GÜNLER GELİYOR
Millet borçlandıkça borçlandı, bankalar kar ettikçe etti, satamayan(!) bankacı işsiz kaldı. O borçlar üretime, yatırıma gitmediği, hakkıyla verilmediği için de zor günler yaşanacak yine yakında.. Olan yine millete olacak. Çünkü artık deniz bitti.
Herkes layık olduğu şekilde yönetilir. Bankalar dahil. Üniversite bitirmiş (!) eli kalem tutan, az çok kafası çalışan insanların bu tür yönetim anlayışlarına çanak tutmasını , yağcılık yapmasını , el etek öpmesini, el pençe divan durmasını , dereyi geçmek için “dayı da dayı” diye tutturmasını görmek, izlemek , sindirmek zor. Diğer taraftan, ülkenin genel durumuna, yönetim şekline, anlayışına bakarak, bankacılıktaki izdüşümünü görmek hiç de şaşırtıcı değil. Bu gidişatın sonu da aklı başında olanlar için hiç Süpriz değil..
ÜSTÜN ZEKALI YÖNETİCİLER(!)
Kendini üstün zekalı sanan birinin önerisiyle başlayan, tüm temel değerleri altüst edercesine yapılan bu tür uygulamalar birçok kişiyi bankadan, bankacıdan, bankacılıktan soğuttu. Sığ sularda debelene debelene Çamura battı bu sektör…
Her geçen gün daha da kötüye giden, karlarını arttırırken müşterisine, çalışanına verdiği zararı umursamayan bir sektör…Her kurumun başında en iyi üniversitelerde eğitim görmüş, yurtdışında yüksek lisanslar yapmış, yabancı firmalarda çalışıp deneyim (!) kazanmış sözde ülkenin en zeki, en değerli beyinleri var. Bu beyinler şimdi bu ülkenin kaynaklarını bu yabancı ülkelere oluk oluk akıtmak için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Ülke sevgisi bitmiş. Küresel ekonominin birer neferi olmuş hepsi. Hepsi çok başarılı , çok deneyimli şimdi. Hele kadınlar. Hele bir tanesi.
Genç yaşında CEO olmayı başarmış üstün bir yetenek . Danışmanlık firmalarında çalışırken Tüm sektörün ciğerini öğrenmiş, sonra da bu bilgilerini yabancılara satılan bir Banka’nın büyümesi için seferber etmiş bir lider. Kadın hakları , çalışan memnuniyeti , operasyonel verimlilik gibi sözleri teoride çok iyi kullanan, pratikte doğum yapacak ya da yapmış kadını işten çıkarma, çaktırmadan fazla mesai yaptırma, operasyonel verimlilik için topluca işten attırma konularında uzman. Anketlerini bile ” bunlar şimdi okuduğunu anlamaz, anlasa da yalan yanlış cevaplar verir, bizi elin Hollandalısına rezil eder, Allah korusun koltuğumuzdan eder.” deyip çalışanın başına ders çalıştıran veli misali adam dikmeyi marifet sayan bir zihniyet. İşte ülkenin can damarı finans sektörü bu zihniyetlere emanet. Alan memnun, satan memnun.. Bize ne ? diyeceğiz ama..
Olmuyor işte.
Göz göre göre de gönül katlanmıyor bu işlere. Ülkesini azıcık seven hangi konumda olursa olsun bu gidişattan rahatsızlık duyar.
HANİFE FİŞEK SERTER