Hanife Fişek Serter, iş hayatının en acımasız yönünü ele aldı.Ucuz işçilik, düşük maliyet, niteliksiz üretim, yüksek fiyat, haksız rekabet ile sözde müşteri memnuniyeti adı altında elinden geleni ardına koymamak.
Özellikle son 10-15 yıldır hemen hemen her mesleğin hızla itibarsızlaştığı bir ülke olduk…
Avukatından öğretmenine, esnafından sanayicisine, doktorundan mühendisine, gazetecisinden bankacısına kadar, hangi mesleğe, hangi sektöre baksanız hepsinde bir kalitesizleşme ve değer kaybı gözleniyor.
Kimse kimsenin yaptığı işe saygı göstermiyor, güven duyamıyor, sorgusuz sualsiz teslim olamıyor.
Herkes sürekli bir şüphe halinde .
Sürekli birini diğerinden kontrol ediyor.
Doğruyu mu söylüyor diye araştırıyor. Her özel hizmet için, özel özel ödemeler yapıldığından kimse parası ile rezil olmak istemiyor. Parayı veren de heryerde kendini kral sanıyor. Otelde, hastanede, okulda, mağazada.. Her yerde ama her yerde …
BİRİLERİNİN KULU OLMAK!
Öz disiplinin yerini sözde performans sistemi, öz saygının yerini kayıtsız şartsız müşteri memnuniyeti, öz güvenin yerini kurumsal başarı kriterleri aldığından beri kimse işinin sahibi değil. Herkes birilerinin emir eri, kölesi sanki.
Öğretmenler velilere, doktorlar hastalara, bankacılar müşterilere, gazeteciler okurlara muhtaç…
Hizmet verenlerin mesleki bilgisi, görgüsü, kişiliği , hizmetin niteliği değil , hizmeti alanların kişisel tatmini ön planda gibi. Bütün oyun buna göre kurgulanıyor. Oyunun sonunda da ulaşılacak tek bir hedef var , daha çok para kazanmak. Eğitimden sağlığa, mühendislik hizmetlerinden basına, gıdadan, giyime, ulaşımdan, bilişime kadar tüm sektörlerde yaklaşım aynı. Ucuz işçilik, düşük maliyet, niteliksiz üretim, yüksek fiyat, haksız rekabet ile sözde müşteri memnuniyeti adı altında elinden geleni ardına koymamak.
Peki bu sistem ne zaman çökecek ?
Bu değirmenin suyu ne zaman tükenecek ?
Çocuklarımızı Özel okullara gönderebilmek için , hasta olduğumuzda en özel hastanelerde tedavi görebilmek için, en yüksek, en teknolojik, en korunaklı binalarda yaşayabilmek için gece gündüz çalıştığımız o işlerimize duyduğumuz sevgisizlik hatta nefret bizi ne zaman tüketecek ?
Herkes yaptığı işte bu kadar mutsuzken, sahte maskelerle kim kimi ne kadar memnun edebilecek ?
Bankacı öğretmene, öğretmen doktora, doktor bankacıya ne zaman yeniden güvenebilecek, saygı duyacak, gönül rahatlığı ile teslim olacak ?
Bu gidişle artık hiçbir zaman. Meleki eğitimler yetersiz, mesleki etik kurallar geçersiz, tek hakimin ” para” olduğu sistemlerde çürüme ve yozlaşma önlenemez bir biçimde ilerliyor.
İSTİSNA VAR MI?
Yine de her zaman her meslekte istisnalar elbette var.
Onlar duruşları , kaliteleri, yaptıkları sağlam işlerle adeta parlıyor ama ne yazık ki o istisnalar bile bu kaideleri bozamıyor.
İşin en ilginç yanı da bana göre, kendi evinin önünü süpürmeye zahmet etmeyenlerin , başka evlerin önündeki kirlilikten sürekli rahatsız olup şikayet etmesi. Kendi çalıştığı okulda yaşanan saçmalıklara sessiz kalan hatta bundan nemalanan bir öğretmenin, özel hastanelerin sömürü çarkı içinde düzene uyan bir doktorun Banka’ya adım atar atmaz ücretten kesintiden şikayet etmeye başlaması. Ya da müşterileri adeta haraca bağlayan Bankaların haksız kazanç sağlamalarına hizmet eden, geçinmek için buna mecburum diyen , köle psikolojisini yenemeyen bankacıların , bir özel okul, özel hastane ortamında kendini orada hizmet veren doktorun, öğretmenin ” sahibi” olarak görmesi… ne kadar da çelişkili.
ÖZGÜRLEŞMEK İÇİN CESARET
Oysa tüm sistemin tek bir efendisi var ve aslında herkes sadece onun kölesi.
Bu kölelikten kurtulmak, özgürleşmek isteyenlere güç ve cesaret diliyorum . Ve sihirli cümleyi fısıldamak lstiyorum son bir kez daha. “Dünyada paradan daha önemli şeyler var…”
Hanife FİŞEK