Bankacılık’taki Yalan Rüzgarı daha heyecanlı , hem oynarım hem izlerim diyenler de bu yolda devam etsinler.
Son günlerde Paramedya’da dikkat çeken bir haber, son yıllara damgasını vuran bir diziyi hatırlattı bana.
Hatta düşündükçe başka dizileri de çağrıştırdı.
Oturup izlemiş olmasanız da , haberinden, reklamından, dedikodusundan kaçamadığınız, sizin de illa ki senaryosunda ne olup bittiğinden az çok haberdar olduğunuz, bazılarındaki “yakışıklı” erkeklere ve “güzel” kadınlara, yani oyuncularına hayran olduğunuz Yerli diziler bunlar. Son yılların en popülerleri, yükselen değerleri.
Zengin gösteren, şık, gösterişli mekanlarda çekilen, entrikalarla dolu, çok sayıda güzel kadının ve yakışıklı erkeğin boy gösterdiği , oyunculukları iyi olmasa da sırf oyuncuları görsel olarak iyi diye izlenme rekorları kıran meşhur diziler..
Dizi konusuna devam edeceğim ama öncelikle şu konuyu belirtmek isterim.
Her sektörde, her ahlak seviyesinden insana rastlanabilir .
Ahlaki değerleri zayıf, kişiliği oluşmamış, oturmamış insanlar her yerde, her mevkide karşımıza çıkabilir. Her meslekten insan her türlü adi suçu işleme potansiyeline sahiptir. Meslekler, makamlar , mevkiler insanları yüceltmez, aklamaz, paklamaz, değer katmaz. İnsan o makama , mesleğe kendi kişisel değerlerini, değersizliğini ve ahlak seviyesini yansıtır. Bu her iş ve her meslek için böyledir. Bankacılık da bunun istisnası değildir.
Son yıllarda ülke genelinde, toplum içinde gözle görülür , elle tutulur hale gelen yozlaşma her alanda, her meslekte, her sektörde kendini gösterir oldu.
Her yerde dizilerdeki padişahlara özenen, kendini padişah sanan, Kanuni yerine koyan, harem kurduğunu sanan erkekler, entrikalar çevirerek bu erkekleri parmağında oynatmaya, güzelliği ve cazibesi ile dikkat çekip, kurnaz zekası ile köşe kapmaya, Hürrem olmaya meraklı kadınlar türedi.
Kurumların içi entrikalarla dolu saraylara dönerken, soytarısından harem ağasına, kapı kulundan, sadrazamına kadar tüm roller birileri tarafından kapıldı. O gün bugündür, bu ortamlardan kan, göz yaşı ve entrika eksik olmadı. Ülkenin dizileri neyi anlatıyorsa, sosyal ve kültürel hayatı da ona evrildi sanki.
Eskiden Mahallenin Muhtarları, Bizimkiler, Süper Baba, Perihan Abla gibi çok izlenen dizlerin o saf, masum, içten, ailece izlenebilen karakterlerinin, konularının yerini Muhteşem Yüzyıl’ın entrikaları, Fatmagül’in Suçu Ne ?’deki şımartılmış çocukların sınır tanımaz suçları, Aşk’ı Memnu’nun para için evlilik yapan sonra da yasakları tanımayan güzel kızları aldı.
Aldı da ne oldu ?
Eski dizilerin sonundaki o Mutlu sonlar yok artık.
Padişahından cariyesine, sadrazamından şehzadesine, harem ağasından valide sultanına kadar hepsi acılar içinde öldü.
O saraylar, o köşkler, o villalar kimselere kalmadı. Bu arada hepsi dekor, hepsi senaryoydu zaten, gerçeklerle ilgisi yoktu. Kendini senaryoya fazla kaptıranlar tüm bu kurguyu gerçek sandı..
Bu arada hala bilmeyenler varsa “Harem” kelimesinin anlamı Arapça’daki “Haram” kelimesinden gelir ve “korkulması gereken” “yasak olan” anlamını taşırmış. Harem kölelerinin çoğu sabah hareme gelip akşam evine dönen kadınlarmış.
Tarihteki normal kölelik kavramının aksine bu köleler düzenli maaş alırlarmış.
Rol yapmak isteyenler, iyi rol yaparım diyenler dizi sektörünü de araştırıp deneyebilirler belki. En azından rol yaptıklarını bilip sahne bitince rolden çıkabilirler, kendi kişiliklerine dönebilirler. Bankacılık’taki “Yalan Rüzgarı” daha heyecanlı , hem oynarım hem izlerim diyenler de bu yolda devam etsinler…
HANİFE FİŞEK