Hanife Serter, bankacıların nasıl sıfırlandığını anlatıyor: ..Ve bir gün gelip de size bir anda ” oyun sizin için bitti.. buraya kadardı..” dediklerinde o büyük duygusal patlamayı yaşarsınız .
“Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın..” dizelerinin sahibi ünlü şair Ümit Yaşar Oğuzcan‘ın hayatının bir döneminde bir Banka’da çalıştığını öğrendiğimde çok şaşırmıştım.
Gençlik yıllarımda şiirlerini, rubailerini ve sahibini arayan mektuplarını büyük bir hayranlıkla okuduğum bu insanın yıllarca bir Banka’nın kurumsal kimliği altında yaşamış olmasını ince, hassas, duyarlı kişiliği ile bağdaştırmadım bir süre.
Bankacılık hayatının yaratıcılığı öldüren, öldürmese de süründüren bir tarafı olduğunu hissettiğim için böyle düşünmüş olabilirim.
İTİBARLI BANKACILIK
Bunu öğrendikten sonra , farklı farklı yetenekleri, ilgi alanları, becerileri olan ne çok insanın ” iş güvencesi” , “itibarlı iş” , ” düzenli maaş “, “ emeklilik garantisi ” vb. tanımlara uyduğu için çok düşünmeden Bankacılık sektöründe istihdam edilmeye gönüllü olduğunu hatırladım yıllar öncesinde.
Bir kurumun kapısından girip işe kabul edildiğinizde adeta gizli bir anlaşmaya da imza atmış olursunuz aslında.
Artık kurumun hedefleri ve beklentileri sizin ” yaşam amacınız” olacaktır. Aslında her insanın mutlu ve doyumlu bir hayat yaşaması için bir yaşam amacına ve onu gerçekleştirme yolunda ilerlemeye ihtiyacı vardır.
Öncelikli amacınız bir “işe girmek” ve sonrasında işin gereğini yerine getirerek mutlu ve başarılı olmak ise , işe girdiğiniz anda ilk hedefinize ulaşmanın mutluluğunu yaşarsınız .
HEDEF HERŞEY Mİ?
Girdiğiniz iş Bankacılık ise, artık bundan sonrası pek kontrolünüzde olmaz ne yazık ki. Kurumun hedefleri, sizin için belirlediği amaçlar, tanımlar, ünvanlar hep bir adım önünüzdedir. Kişisel olarak belirlediğiniz ” ev alma, araba alma, tatile çıkma, ailenin geçimine katkıda bulunma, gelecek için para biriktirme, evlenme, çocuk sahibi olma..” gibi en dünyevi hevesleriniz bile kurumun hedeflerinin gölgesinde kalır bir süre. Öncelikli amacınız kendinizi kurumunuza ispatlamaktır.
BAŞARILI MI BAŞARISIZ MI?
O ise size her gün farklı şeyler söyler.
İstediği işler eksiksiz yapıldığında ” çok başarılı” olduğunuzu söyler mesela.
İnanırsınız .
Bir süre sonra aynı işi bir çok dış faktör sebebiyle aynı şekilde yapamadığınızda bu sefer de ” yetersiz, başarısız, eksik..” Olduğunuzu söylerler size.
Siz yine inanırsınız .
Sorgulamayı bile unutursunuz bir süre sonra.
Beyninizin analitik tarafını kullana kullana kendi duygularınıza bile yabancılaşır, belki de onları yok sayarsınız.
Ve bir gün gelip de size bir anda “ oyun sizin için bitti.. buraya kadardı..” dediklerinde o büyük duygusal patlamayı yaşarsınız .
Ne yapacağınızı bilmez bir halde , işsiz ve mesleksiz bir şekilde hayatla tekrar yüz yüze geldiğinizde, eski bir meslektaşınızın yıllar önce söylediği gibi, kör kuyularda merdivensiz bırakılmış gibi hissedersiniz belki de…
Oysa gerçek biraz farklıdır bana göre.
Yıllarca size söylenmiş ve kendi kendinize söylemeye devam ettiğiniz bir yalana inanmanın bedelini ödersiniz öncelikle.
Ne “ çok başarılısın” sözü gerçektir bu düzen içinde , ne de “ çok başarısızsın, yetersiz ve değersizsin..” sözü. İkisi de yalandır .
Birinciye çok inandığınız için, ikinciye de inanmak zorunda kalırsınız. Gerçek olan, hayatınızın bir bölümünü belirli bir bedel karşılığı bir kuruma sattığınızdır.
Sizi işten çıkardıklarında öncelikle hayatınızı geri almış sayılırsınız. Güneş’in nasıl doğup battığını, kuşların nasıl cıvıl cıvıl öttüğünü, çiçeklerin nasıl açıp, nasıl solduğunu, çocuğunuz nasıl uyuyup, nasıl uyandığını yakından görmek için yeni zamanlar verilir size. Değerini bilirseniz ..
Ve her şeye yeniden başlamak için hiçbir zaman geç değildir.
Hanife Serter Fişek