Bankacılık dünyası günlerdir kimin yazdığı belli olmayan mektubu konuşuyor. Bankacılık sistemini sorgulayan bu adeta paylaşım rekoru kıran bu mektubu yazan bankacıyı Paramedya.com buldu ve konuşturdu. İşte o kadın bankacı:
“BİTSİN ARTIK ŞU PERFORMANS MASALI” ile başlayan ve sektörde geçirdiği 16 yıldan sonra performans gerekçesiyle iş akti feshi edilen bir bankacının yazdığı mektup büyük olay olmuştu.
Binlerce kişi tarafından paylaşılan ve altına “benim duygularım”diye yorum yapılan mektubu yazan bankacı İzmir’den çıktı.
“Kendi kendime yazdığım bir kaç satırdı” diyen kişi Hanife Serter.
Türkiye’nin en büyük özel bankasında her türlü brimde çalışmış ideal bir bankacı. Ancak artık sektörde değil. Artık yaşamını YAŞAM KOÇU olarak sürdürüyor.
Hanife Serter ile o mektubu ve bankacılık sektörünü konuştuk:
“ASLINDA KRAL ÇIPLAK”
PARAMEDYA: Türkiye sizin yazdığınız “BİTSİN ARTIK ŞU PERFORMANS MASALI”mektubunuzla tanıdı. Gerçekten size göre, bankacılık sektöründe performans ölçümü masal mı?
HANİFE SERTER: İçeriğindeki gerçek üstü beklentilere , abartılı hedeflere, inanılmaz boyuttaki artışlara, sürekli olarak kurumların tepesindeki büyükler(!) tarafından , sahadaki küçüklere (!) anlatılmasına, kulaktan kulağa aktarılırken de sürekli değişimler ve kişisel eklemeler olmasına bakarak öyle olduğunu söyleyebiliriz diye düşünüyorum. Üstelik anlatanın da dinleyenin de inanmadığı, hayal ürünü olduğunu bildiği ama ses çıkaramadığı bir masal. Tıpkı Kral Çıplak masalında olduğu gibi. Tek fark masalda gerçeği söyleyen çocuğa herkes hak verirken, performans masalında o çocuklar susturuluyor ne yazık ki.
PARAMEDYA: Türkiye’nin en büyük bankalarından birinde yönetici olarak çalıştınız. Bu performans ölçümünün sağlıklı ve adil yapıldığına inanıyormusunuz?
HANİFE SERTER:Masallara ne kadar inanıyorsak ancak o kadar inanabilirim. Bankacılıkta rakamsal hedefler her zaman olagelmiştir ancak son yıllarda ” performans ölçümü” ne konu rakamsal hedef kalemleri yeni ürünlerle birlikte sürekli artmıştır. Bankacılık’taki yoğun rekabet ortamı ve kurumların büyüme hedefleri ” performans ölçümü” adı altında sahada iş yapan birimlerin üzerine ölçüsüzce, hesapsızca ve adalet anlayışından uzak bir şekilde yüklenmektedir. Kurumların en üst birimlerinde yıllık büyüme ve karlılık hedefi üzerine alınan kararlar segmentlere, bölgelere, şubelere ürün bazında , bilgisayar programları ve bazı kişilere verilen değiştirme yetkileri ile dağıtılmakta bu dağıtımlar her zaman için hedefi gerçekleştirecek olan şubelerin içinde bulunduğu hinterland ve piyasanın gerçekliği ile uyumlu olmamaktadır. Şubelerin personel sayısı, niteliği, hizmet binası gibi kendine özel durumları ve daha bir çok etken ve değişken mevcuttur. Bu kadar çok değişkenin olduğu bir konuda sağlıklı ve adil bir rakamsal hedefleme ve buna bağlı bir ” performans ölçümü” yapılması teknik olarak da neredeyse imkansızdır.
PARAMEDYA:Bankacılık sektöründe başarı ile başarısızlığı ölçecek bir alternatif sistem düşünüyormusunuz?
HANİFE SERTER;Öncelikle Bankacılık’ta kurumların “ BAŞARI” tanımını nasıl yaptıkları önemli bence. Başarıyı ” rakamsal hedeflere ne pahasına olursa olsun ulaşma” ve “başarıya giden yolda her şey mübahtır.” anlayışı ile tanımlayan kurumlar sistemlerini buna göre kurmuş durumda. Rakamlarını da insan kaynağını da bu anlayışla yöneten kurumların istedikleri ” Başarıya” ulaşması dışında bu başarının ” sürdürülebilir” olup olmaması da önemli bence. İnsan için ve insan ile yapılan her işte öncelikle insana değer verilmesinin ” sürdürülebilir ” BAŞARI” için ön koşul olduğuna inanıyorum. Mevcut performans ölçümlerinin amacı ” üzüm yemek değil bağcıyı dövmek” gibi görünüyor ne yazık ki. Sorun sistemlerden çok onları kullanan insanların bunu nasıl ve ne amaçla kullanıldığında. Mevcut durumda her türlü başarısızlığın faturasını sahadaki birilerine çıkarma ve bu yolla diğer çalışanlara da gözdağı verme anlayışı var ne yazık ki. Rakamlar ve ” performans ölçümü” kriterleri bu aşamada sadece istenildiği şekilde manipüle edilebilir bir araç niteliğinde.
PARAMEDYA: Uzun yıllar çalıştınız bir gün sizinde aynı çarka kurban olabileceğiniz hiç aklınıza gelmişmiydi, bunun aksi için bir çabanız oldu mu?
HANİFE SERTER: Çarkların nasıl döndüğünü gören tüm Bankacılar gibi ben de bu çarkın bir gün beni dışarı atabileceğini biliyordum. Bankacılığa ilk başladığım yıllarda, ” işini iyi yapmak, kurallara uymak, doğru ve dürüst olmak” çalıştığım kurumdan emekli olabilmek için yeterliydi. Yıllar içinde kurumsal değerler hızla değişime uğradı ve artık bir çok kişi için bu kurumlardan emeklilik bir hayal oldu . Çarklarda ezilmemenin tek yolu, olabildiğince onlarla birlikte hareket etmek ve gerektiğinde önüne geleni ezip geçmekti sanırım. Ben bunu yapmayı hiçbir zaman tercih etmedim. Kendime yapılmasını istemediğim şeyi başkasına yapmamak temel ilkelerimdendir. Bu durumda, acımasızca dönen çarklara çomak sokmak ve bir süre sonra da o çarkların dışında kalmak bana uyan ve benim için süpriz olmayan bir son oldu aslında.
PARAMEDYA: Yıllarca artık alışkanlığa dönüşen çalışma yaşamından bir anda dışında kaldınız. Bu sizde nasıl bir psikoloji yarattı? Bir boşluğa düştünüz mü?
HANİFE SERTER: Bankacılık gerçekten temposu çok yoğun bir iştir. 16 yıl boyunca , uzun çalışma saatleri, hafta sonu çalışmaları, eğitim ve toplantı organizasyonları nedeni ile özel hayata bile doğru dürüst zaman ayıramadan , iş dışındayken bile sürekli işi düşünerek yaşadım. Bir anda bu temponun dışında kalmak adeta bir anda boşluğa fırlatılmak gibiydi. Hem bir hafifleme duygusunu hem de yere düşme korkusunu aynı anda yaşadığımı söyleyebilirim. Bir çok yükten kurtulmuş olmakla birlikte şimdi ne yapacağını bilememek , alışık olmadığın kadar çok boş zamanın olmasına rağmen ne yapacağına karar verememek oldukça zorlayıcı bir psikolojiydi. Yıllarca koşmaya programlanmış birinin ayaklarının kırılması sonrası yeniden yürümeye başlaması gibi bir süreç yaşadım diyebilirim. Ama bu süreçte ayaklarımın kıymetini iyi öğrendim. Başkaları için koşmaktansa kendim için yavaş adımlarla ilerlemenin ne kadar önemli ve değerli olduğunu farkettim.
PARAMEDYA: Bankacılık sektöründeki üst yönetim ile karşı karşıya gelseniz ne söylemek istersiniz?
HANİFE SERTER:İnsanlar makina ya da robot değildir. Duyguları ve değerleri vardır. Kişisel itibarları da en az kurumların itibarı kadar önemlidir. Çalıştıkları kurumun kendilerine güvendiğini bilmek ve kendileri de üstlerine güven duymak isterler. Çünkü “Güvende olmak” en temel insan ihtiyacıdır. Günümüzde bunun ön koşulu “para kazanmak” gibi görünse de, huzurun ve güvenin olmadığı yerde sağlık başta olmak üzere pek çok şey bozulmaya başlar. Bozuk insanlarla iş yapmaya çalışmak ise bozuk makinalarla çalışmaktan daha tehlikeli ve maliyetli olabilir. İnsanların bozulmaması için yatırım yapmaya devam edin. Bedensel ve ruhsal olarak “sağlam” ve sağlıklı insanların size daha çok kazandıracağına güvenin.
PARAMEDYA: Sektörde bugün kan ağlayan ve aynı kaderi yaşamaktan korkan onbinlerce insana yani meslektaşlarınıza ne önerirsiniz?
HANİFE SERTER: Öncelikle kendileri için en önemli şeyin ne olduğunu sorgulamalarını öneririm. Akla gelen ilk cevap ” para kazanmak ” olsa da bunu istememizin arkasında ” ailemiz, güvende olmak, maddi açıdan özgür olmak, iyi yaşamak, başarılı görünmek, takdir edilmek, sağlıklı yaşamak vs…” gibi daha temel ihtiyaçlarımız var. Para kazanırken daha önemli bir şeyleri kaybedip kaybetmediğini farketmek de önemli diye düşünüyorum. Bankacılar kar, zarar hesabını iyi yaparlar . Korku çok kısıtlayıcı, bizi korumak üzere bilinçaltı tarafından üretilen bir duygu durumudur. Korktuğumuz şey ile yüzleşmek ve güçlü yönlerimizi farkedip özgüvenimizi kaybetmeden yolumuza devam etmek en doğrusu sanırım. İyi eğitimli, zeki ve çalışkan insanların kendilerine çıkış yolları bulma konusunda da başarılı olacaklarına her zaman inandım.
PARAMEDYA:Dünyana bir kez daha gelseniz yine bankacı olurmusunuz?
HANİFE SERTER: İnsanların kişisel değerlerine, yeteneklerine, beklentilerine uygun işlerde Mutlu ve başarılı olacaklarına inanan biriyim. Adalet, özgürlük ve güven hayatta en önem verdiklerim, İnsanlara yardım etmek en temel isteğim, yazılı ve sözlü iletişim en temel becerimdir diyebilirim.Bankacılık sektörünün içinde bulunduğu durum devam ederken yeniden dünyaya gelsem, kendini bilen biri olarak bankacı olmayı seçmezdim sanırım.