YOKTAN VAR OLAN BANKA:ODEABANK

Odeabank, yaklaşık 4 yılda hızlı büyüyerek aktif büyüklük sıralamasında özel bankalar arasında dokuzuncu sıraya yükseldi.
Odeabank’ın 15 Temmuz darbe girişiminin ardından gerçekleştirdiği 1 milyar TL’lik sermaye artırımı, bankanın uluslararası yatırımcılarının Türkiye’ye güvenini göstermesi açısından dikkat çekti.
Bilindiği gibi Odeabank’ın ana hissedarı Lübnan merkezli Bank Audi’nin yanı sıra Uluslararası Finans Kurumu (IFC), IFC Finans Kurumları Büyüme Fonu (IFC FIG Fonu) ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın (EBRD) iştirak ettiği sermaye artırım süreci 27 Haziran’da başlamıştı.
Bu işlem sonrası Bank Audi, yüzde 75’lik hisse ile Odeabank’ın ana hissedarı konumunu sürdürüyor. Sermaye artırımının sağlayacağı ek finansal imkanlar Odeabank’ın, Türkiye’deki reel sektöre sağladığı finansmanı genişletmesine, büyük ölçekli altyapı projelerini fonlamasına ve KOBİ’lerin ihtiyaç duydukları finansmana daha kolay ulaşmalarını sağlamasına katkıda bulunacak. Odeabank ayrıca, bu sermaye girişi ile şube ağını, dijital bankacılık kanallarını ve teknolojisini güçlendirmeyi hedefliyor.

Müşterilerine daha kaliteli hizmet sunmak istediklerini vurgulayan Odeabank Genel Müdürü Hüseyin Özkaya, daha iyi finansal sonuçlarla başarılarını sürdürülebilir hale getirmek istediklerini söylüyor. Bu ay faaliyete başlamasının dördüncü yılını dolduran Odeabank, kısa sürede özel bankalar arasında aktif büyüklük sıralamasında ilk 10 içindeki yerini aldı. Bu yılın ikinci çeyreğinde net kârını geçen yılın aynı dönemine göre sektör ortalamasının çok üzerinde, yüzde 196 oranında artıran bankanın, hızlı ve kârlı büyüme performansını sürdürdüğü görülüyor. Büyümeye devam edeceklerini ifade eden Odeabank Genel Müdürü Hüseyin Özkaya ile hem bankanın bundan sonraki stratejisini hem de bankacılık sektörünü konuştuk. 
 
Darbe girişiminin ardından gerçekleştirilen sermaye artırımı bankanın sermayedarlarının Türkiye’ye güvenini gösteriyor. Odeabank’ın bundan sonraki hedefleri neler?
Odeabank 2012’de faaliyete başladığında, 11 yıl sonra ilk lisans alan bankaydı. “Yeni kurulan bankalar önce ticari bankacılık yapar, büyüdükten sonra bireysele geçer” gibi bir anlayış vardır. Ama biz faaliyete başladığımız günden beri hep aynı yolu izliyoruz. İddialı hedeflerimiz vardı: “Her müşteri grubuyla verimli çalışacağız. Müşterinin yanında olacağız. Sürekli kendimizi yenileyerek, teknolojimizle, geniş ürün yelpazesiyle servis vereceğiz ve hızlı büyüyeceğiz. Bu büyümeyi de sermaye ile destekleyeceğiz. Tüm rasyolarda iyi olacağız.”
Faaliyete başladığımız günden bu yana “İlk 10 özel bankadan biri olacağız” dedik. Geçen yılsonundan itibaren de ilk 10 özel banka arasında 9’uncu sıradayız. Mevduatta ise 50 banka arasında sekizinci sırada bulunuyoruz. Şu anda gelmek istediğimiz yerdeyiz. Ama çok daha iyi olmak istiyoruz. Sermaye artırımı ile bu modelimizin başarılı olduğunu gördük. Bu modelle ikinci yılımızda kâra geçtik ve büyümeye devam ettik. Aktif büyüklüğümüz 32 milyar TL’ye geldi. Bundan sonra da büyüme hedefimiz devam ediyor. Bank Audi grubu, Türkiye’de daha fazla yatırım yapmaya istekli. Büyümek için doğal olarak daha fazla sermayeye ihtiyaç var. Hem ana sermayedarımız hem de IFC ve EBDR gibi uluslararası kurumların sermaye artırımına katılması, bizim açımızdan yaptığımızın doğru olduğunu göstermesi açısından gurur kaynağı oldu. Bu bize güç ve heyecan verdi. 
 Büyürken odaklanacağınız bir alan var mı?
Genelde bizim gibi 50 şubeli bankalar kurumsal ticari bankacılık, KOBİ bankacılığı yapar. Biz kurumsal ticari bankacılığı çok iyi yapıyoruz. Orada daha da büyüyeceğiz. Her yıl 10-15 şube açmayı planlıyoruz. Maliyetlerimizi büyütmeden müşteriye daha fazla kanaldan hizmet vermeyi sürdüreceğiz. Yani müşterilerimiz nereden hizmet almak istiyorsa oradan hizmet vereceğiz. İnternet, telefon bankacılığı, mobil bankacılık ya da şubemizin olmadığı yerlerde PTT’lerden, elektronik mağazalardan ya da ATM’lerden müşteriye ulaşacağız. Şubelerden ulaştığımız müşterinin daha fazlasını bu kanallardan kazanıyoruz. Bireysel, kurumsal, ticari ve KOBİ’de yani her alanda büyüyeceğiz. Son dönemde yaptığımız yatırımların büyük çoğunluğu bireysel bankacılığa gitti. Çünkü, bireysel bankacılık uzun dönemli yatırım gerektiriyor. 
 
Daha önceki açıklamalarınızda beş yılın sonunda 100 şubeye ulaşacağınızı söylemiştiniz…
Şu anda 50 şubemiz var. “İlk beş yılda maksimum 100 şubeye ulaşırız demiştik” ama o sayının altında bitireceğiz. Çünkü, modelimiz çok fazla şube açmayı gerektirmiyor. 750 bin-800 bin müşteriye ulaştık. Her yıl 10-15 şube açmaya devam edeceğiz. Yeni sermayemizle beraber koşullar daha da iyileşiyor. Şubeleşmeyi hızlandırabiliriz. Ama altını çizmek istediğim konu şu: Biz sadece şube açarak başarılı olmayı hedefleyen bir banka değiliz. Şube ile beraber diğer kanallar da bizim için önemli. Şube açmak kolay. Önemli olan o şubeden gerekli servisi verebilmek. Biz kaliteli ve doğru iş yapmak istiyoruz. 
 
Bankanın ikinci çeyrek finansal verilerine bakıldığında iyi bir performans gösterdiği görülüyor. Yılın ikinci yarısına yönelik beklentiniz nedir? 
Bu yılın ikinci çeyreğinde bankanın net kârı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 196 artışla 60,3 milyon TL’ye yükseldi. Aktiflerimiz 31 milyar TL’ye, mevduatlar 24,3 milyar TL’ye toplam krediler ise 21,9 milyar TL’ye ulaştı. Çok genç ve sıfırdan kurulmuş bir banka olarak yüksek seviyedeki yatırım harcamalarımıza ve ekonomik belirsizliklere karşın kârlı büyümeye devam ediyoruz. 
 
15 Temmuz’dan sonra ülke gündemi değişti. Bunların sektöre etkisi oldu mu? Endişe yaratan konular neler? 
Bankalar eğer doğru iş yapıyorlarsa kısa vadede etkilenmezler. Şu anda yatırımcı olarak endişe ettiğimiz konu Türkiye’yi son iki-üç yılda çeviren risklerin ortadan kalkması konusu. Hem toplumsal hem de ekonomik olarak baktığımızda, terör riskinin, jeopolitik risklerin ortadan kalkmasını, sistem değişikliğine yönelik çabaların bir an önce bertaraf edilmesini ve Türkiye’nin istikrarlı büyüyen, yatırımlara devam eden, yabancı sermayeyi çeken bir ülke olmasını istiyoruz. Bu durumu olumsuz etkileyecek olaylar olduğunda biz de yabancı yatırımcıların çoğunda olduğu gibi önce bir bakıyor ve değerlendiriyoruz. Ama şu andaki durum her şeyin kontrol altında olduğunu gösteriyor. Hükümetimizin bu konuda ciddi bir çaba içinde olduğunu görüyoruz. Her şeyden önce bu yaşadıklarımız ciddi bir stres testi oldu. Yaşananlara rağmen ayakta kalmış, dinamizmini kaybetmemiş, tüm kurumlarıyla birlikte hareket eden bir ülke olmanın getirdiği bir güven duygusu da oluştu. Türkiye’nin kırılganlığının o kadar da kolay olmadığını, dayanıklılığının yüksek olduğunu, şoklara karşı rahatlıkla karşı koyabildiğini gösterdi. O açıdan da yatırımcılara güven verdi. 
 
FETÖ ile bağlantılı çok sayıda şirket olduğu belirtiliyor. Bu şirketlerin durumu bankacılık sektörünü nasıl etkiler? 
Her şey çok yeni. Ama bu tür şirketlerin sayısının oldukça fazla olduğu ortaya çıktı. Bankalarımızın da biz de dahil olmak üzere bu şirketlerde birçok alacağı var. Şimdi bu şirketlerin satış ve tasfiye işlemlerinin Tasarruf Mevduatı ve Sigorta Fonu (TMSF) tarafından yerine getirilmesi gündemde. Bankalar ortaklık yapısını bilmeden birçok şirkete kredi vermiş. Kredi verirken gösterilen teminatlar var. Devlet bunlara el koyabilir tedirginliği vardı. Şimdi bu şirketler TMSF’ye devredilecek. Bu konularda tecrübeli bir kurum TMSF. Bu bizim açımızdan çok önemli ve iyi bir haber. Bankalar alacaklarını tahsil edemezlerse, bunu sermayeden düşecekleri için krediler etkilenebilir. Zaten son dönemde düşük kâr ediyorlar. Bir de buradaki hassasiyet çok önemli. Bu şirketlerle çalışan örneğin, taşımacılık, yemek servisi gibi hizmetler veren küçük şirketler var. Bunlar alacaklarını tahsil edemezlerse sıkıntıya girerler. Dolayısıyla bu şirketler nedeniyle ekosistem 100 binleri etkileyebilir.
 
Son dönemde hükümet ekonomiyi canlandırmak için birtakım adımlar atıyor. Önümüzdeki dönemde kredilerde bir hareketlenme bekliyor musunuz?
Hükümet ekonomik büyüme için birtakım yapısal tedbirler üzerinde uzun zamandır çalışıyor. Bunların hızla devam ettirilmesi gerekiyor. Ama daha da önemlisi sıkı para politikasının biraz yumuşatılması, biraz da 2012’den beri uygulanan makro ihtiyati politikalar çok faydalı oldu. Tabii o dönemki koşullarla şimdiki koşullar çok farklı. Banka ekonomistlerimiz makro ihtiyati koşulların biraz yumuşatılması görüşünde. Bir kısmı yapıldı. Örneğin, karşılık giderleri azaltıldı, biraz likidite imkanı sağlandı. Bireysel krediler ve kredi kartıyla ilgili düzenlemeler çok sıkılaştırılmıştı. Bugün bunun yumuşatılmasıyla ekonominin biraz nefes alması çok önemli. Bunlar yapılıyor. Öte yandan, özel sektörün desteklenmesi gerekiyor. Şirketlere sermaye birikimi için finansal teşvikler verilmeli, gerekirse kanuni düzenlemeler yapılmalı. Devletin mutlaka büyümeyi sağlamak için biraz daha işin içinde aktif yer alması gerekiyor. Normalde sistemde devletin çok fazla olması istenmez ama bu dönemde ihtiyaç var.
 
Bunların etkileri 2017’de görülür sanırım…
2017 için süper bir sene beklemiyoruz ama bu yıldan daha iyi olacaktır. Ancak, her şey bize bağlı değil. Sınırlarımızda yaşananlar ve bizim dışımızdaki politik gelişmeler önemli. Politik gelişmeleri bir tarafa koyarsak ABD Merkez Bankası’nın (FED) faiz artırım süreci var. Faizler artmaya başladığında gelişen ülkelere yönelen sermaye akımları yönünü değiştirebilir. Bundan en fazla etkilenecek ülkeler arasında Türkiye de bulunuyor. Bir başka olumsuz gelişme de not indirimi olur. Banka olarak biz bunlarla gözümüzü korkutmuyoruz. Yeni dönemde sermayemizle birlikte ciddi hedeflerimiz var. Bekleyip-görelim demiyoruz. Türkiye’de bankacılık sektörünün yüzde 15’in üzerinde büyüyeceğini öngörüyoruz. Odeabank ise bu yıl bu rakamın üzerinde büyür. 
 
Önümüzdeki dönemde Moody’s’in not değerlendirmesi var. Not indirimi bekliyor musunuz?
Not indirimi haksızlık olur. Çünkü, not indirimini gerektirecek bir tablo yok. Fitch Türkiye’nin görünümü negatife indirdi. Moody’s’in değerlendirmesi bekleniyor. Şu anda Türkiye’deki makro ekonomik resim gayet iyi. Cari açığın milli gelire oranı yüzde 7’lerden yüzde 5’in altına geriledi. Petrol fiyatları yükselmediği için bu oran da yüzde 5’in üzerine çıkmayacak demektir. Bütçemiz fazla veriyor. Enflasyon düşüşe geçti demek için erken ama son rakam güzel bir haberdi. Tabii bir Rusya etkisi var. Rusya nedeniyle turizm gelirleri yüzde 35-40 düştü ama ilişkiler tekrar başladı. Türkiye ekonomisi tüm sorunlara rağmen büyüyor.
 
Türkiye ekonomisine ilişkin büyüme beklentiniz nedir?

Ekonominin bu yıl yüzde 3,5-4 büyümesi bekleniyor. Dünyada büyüme sorunlarının olduğu bir ortamda Türkiye ekonomisinin büyümesi çok önemli. Bu Türkiye’deki Bank Audi yatırımının da ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. 
 
Bankacılık sektöründe sorunlu kredi oranlarında artış var mı?

Sorunlu kredi oranımız yüzde 1’in altında. Sektörün altındayız. Ancak, burada karşılaştırma yapmak zor. Çünkü aktif satışlar var. Dolayısıyla oranlar birden düşebiliyor. Ya da satış yapmayan bankalar var. O zaman onların oranı yüksek görünüyor. Ancak, sektör oranları da alarm gerektirecek durumda değil.
 
Konut kredi faizlerindeki düşüş devam eder mi?
Bankalar gayrimenkul sektörünün kampanyalarını desteklemek için iyi niyet göstergesi olarak faizleri düşürdü. Yoksa mevduat maliyetleri azalmadıkça faizlerin düşmesini gerektirecek bir durum yok. Bunun genele yayılması zor. Çünkü, mevduat faizleri şu anda 11,5-12 iken, bir aylık mevduata beş yıllık krediyi aylık yüzde 1’in altında finanse etmek tamamen iyi niyet göstergesi. Faiz indirimi ekonomiyi büyütme yolunda verilmiş iyi niyetli bir çaba. 

“MOBİL BANKACILIKTA İDDİALIYIZ”
Odeabank genç ve dinamik bir banka. Teknoloji yatırımlarıyla da dikkat çekiyor, ödüller alıyor. Buradaki hedefleriniz nedir? 
Mobil bankacılığı 1,5 yıl önce başlattık. Şu anda uygulamamız 200 binin üzerinde indirildi. 100 bine yakın da aktif kullanıcı sayımız var. 50 şubeli bir bankanın 100 bin mobil bankacılık müşterisi olması bizim açımızdan çok sevindirici. Demek ki Türk halkı kaliteli işlere ilgi gösteriyor. Mobil bankacılıkta iddialıyız. Bu arada, elektronik mağazalarda anında kredi veriyoruz. Bu konuda en önde bankayız. Üç yılda mağaza kredisi verdiğimiz müşteri sayısı 500 binin üzerinde. Önümüzdeki günlerde Oksijen Hesap’la ilgili bir lansmanımız olacak. Oksijen Hesap’ta mevduatın iki puan üzerinde, yüzde 13 faiz veriyoruz. Müşterilerimiz istedikleri zaman paralarını çekebiliyor. Oksijen Hesap’ta 50-60 bini aktif olmak üzere 90 binin üzerinde müşterimiz var. Kredi kartında 350 bin civarında müşterimiz bulunuyor. Dijital yatırımlarımıza devam edeceğiz. Yatırımlarımızın karşılığını müşteri veriyor. Amacımız bu hizmetlerimizi daha da iyileştirmek. Ama sınırlı olarak şubeler de açacağız.
 
Bir de kuryelerle hizmetiniz vardı…
Şube sayımız az olduğu için kredi başvuru evraklarını kurye ile gönderip imzalatıyoruz. Ayrıca, bin 200 PTT şubesiyle de anlaşmamız var. PTT’lerden hem kredi başvurusu yapılabiliyor hem de borç ödenebiliyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin en fazla şubesi olan banka çapında bir ağımız var. 
 
Böylece şube açmadan gidemediğiniz yerlere gidebiliyorsunuz…
Bu aslında bize nerede şube açmamız gerektiği konusunda da işaretler veriyor. Ayrıca, dijital kanallar da bizim için bir gösterge. Örneğin, Samsun’da şube açmadan 25 bin müşterimiz olduğunu gördük ve orada şube ile hizmet verme kararı aldık. Yine Manisa’da da çok müşterimiz var. Orada da bir şube açmayı düşünüyoruz. Bunun gibi birkaç şehir daha var. 

KAYNAK: AYFER YILDIZ-Fortuneturkey

Exit mobile version